Dürüstlük

Dürüstlük

 

            Ne yazık ki büyük ölçüde kaybettiğimiz güzel hasletlerimizden birisi de dürüstlüktür.

            Eğer az çok tarihi kitapları karıştırmışsak atalarımızın ne kadar dürüst, ne kadar samimi olduğuna dair binlerce örnekle karşılaşırız.

             Hepimiz Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin bir Yahudi ile olan mahkeme menkıbesini biliriz.

Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri bir Yahudi’nin arazisini haksız yere istimlâk ettiği için Kadı tarafından mühür vurduğu el kesilmesine karar verilmişti. Buna rağmen koca padişah bu fermana ses çıkarmamıştı.

            Hele hele Merhum Mehmed Akif Ersoy fırtınalı bir havada arkadaşıyla sözleştiği şekilde saatlerce beklemiş, arkadaşı gelmeyince onun evine kadar giderek arkadaşına önemli bir ders vermiştir.

            İşte böyle bir ecdadın torunlarıyız biz. Ancak böyle bir ecdadın torunları bugün böyle bir haslete ne kadar sahip?

            İster sosyal alanda olsun, ister ticari alanda, isterse siyasi alanda dürüstlük pek söz konusu olmuyor.

            Dürüstlüğü kendimize şiar edinmediğimizden ticaretimiz bereketli olmuyor. Siyasilerimizin –cek’li, -cak’lı konuşmalarının arkasından durmamasından dolayı siyasetimiz de dumura uğramış durumda.

            Hele hele sosyal alanda herkes birbirinin gıybetini yapıyor ve hep açıklarını yakalamaya çalışıyor. Aslında setredici olmak varken neden böyle yapıyoruz?

            İnancımızın özünde dürüstlük varken bunu kendi yaşantımızın doğal bir parçası haline getirebiliyor muyuz?

            …

            Daha önce de kendisinden alıntı yaptığımız yazar Ahmet Şerif İzgören’in bir yazısını daha sizinle paylaşmak istiyorum.

            Bu yazıdan çok ders çıkarılabileceğini düşünüyorum.

            Aslında “böyle bir insan var mı? dememiz gereken bir yazı.

            Maalesef “zamanımızda böyle insanlar hâlâ var mı?” demek zorunda kalıyoruz.

            …. 

"İzgören ve Akın'a toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı.

"Üstü kalsın kardeşim" dedim.

Döndü bana doğru

"Vaktin var mı ağabey ?" dedi.

            "Evet" dedim (tek ayağım hala dışarıda)

Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Kuruş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.

            "Birader" dedim,"9.75 değil,10.50 yazsa ister miydin 50 kuruş benden?"

 -Ne alacağım ağabey 50 kuruşu

 -Peki, niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın, üstü kalsın demiştim.

Döndü bana, attı kolunu arkaya:

-Vaktin var mı ağabey?

-Var

-Çek kapıyı o zaman

Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.

5 dakika konuştuk. İngiltere'de profesöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dakika öğrettiklerini, İngiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.

Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençperdi benim, yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize "Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.

"Aha" dedim,"Bizim meslek", seminerci.

- Ne anlatırdı baban?

- Hayatta nasıl başarılı olunur?  

             O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.

-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları  birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yanda ki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?

            -Ne bıraktı?

            -Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..." falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.

             Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki:

             "Asıl mirası  bizim baba bırakmış."

              Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şükür.

               Çok duygulandım, veda ettim, tam ineceğim:

               -Dur ağabey, asıl bomba şimdi.

               -Nedir bomban?

               -Nerede oturuyoruz biliyor musun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.

 

               Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum