Gönüller Sürgünü Mehmet Akif Ersoy

eb3129f8-5084-421d-bd8c-34fb4e24ad93.jpeg

Aşağıda yer alan yazılar her yıl tekrarlanacaktır. Mehmet Akif Ersoy’u kaleme almak inanın çok zor. Onun içindir ki yazdıklarım iyi idrak edilsin. Gelecek nesillere Mehmet Akif Ersoy sıradan bir vatandaş gibi anlatılmasın. Her daim diyorum okuyalım öğrenelim ve üstadı analım.

Kimdir Mehmet Akif ERSOY diyeceklere gelsin efendim..

Vatan ve Milli şairimizdir. Gökyüzünde dalgalanan bayrağımıza ses verendir. Yaşamı ve ölümü adeta biz insanlara örnek teşkil edecek şekildedir. Hayatının her adımını zorluklarla göğüs gererek geçirmiş. Ekonomik açıdan feraha çıkmamış asla da bunun için kimseden medet ummamış tek insandır. Hak ettiği hiçbir şeyi almamış bazen de vermemişlerdir. Oda biliyordu ki gerçek hak ediliş diğer taraftadır. İstanbul Fatih'te 20 Aralık 1873'te dünyaya gelen Mehmet Akif Ersoy, ilköğrenimine Fatih'te Emir Buhari Mahalle mektebinde başladı, 1882'de Fatih Merkez Rüştiyesinde orta öğrenimine devam etti. Babası Fatih Camisi medrese hocalarından Mehmet Tahir Efendi'den Arapça dersi alan Ersoy, aynı zamanda Fatih Camisi'nde Farsça derslerini de takip etti.

Bir şair, bir milletvekili düşünün her işini Kuran-ı Kerim çatısı altında işleyen ilimi ilmek ilmek iliklerine kadar hisseden bir kimse düşünün. Var mı evet işte şu şair böyledir kefilim işte şu milletvekili böyledir diyebilir misiniz?

Rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerinde gösterdiği üstün başarıyla ön plana çıktı. Neden insanlar dil öğrenmek ister sizce? Bizim kültürümüzde nasıldır meslek sahibi olmak için öyle değil mi? Ama üstad gibi insanlar “Bir lisan bir insan, iki insan iki insan anlayışını idrak ettikleri için öğrenmek isterler.

Rüştiye yıllarında şiire merak duymaya başlayan ve şiir kitaplarına yönelen Ersoy'un okuduğu ilk manzum eser ise Fuzuli'nin "Leyla ve Mecnun’u oldu.

Ersoy, rüştiyeyi bitirdikten sonra 1885'te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisi’ ne kaydoldu. Babasını 1888'de kaybeden Ersoy'un ertesi yıl büyük Fatih yangınında evleri yok olunca ailesi maddi açıdan zor durumda kaldı.

Usta şair, öncelikle meslek sahibi olmak ve yatılı okulda okumak istediği için Mülkiye İdadisini bıraktı. Amacı biran önce meslek sahibi olup kimseden ücret talep etmeden ayakları üzerinde durmak istemesidir. Yeni açılan veteriner yüksekokulunda "Ziraat ve Baytar Mektebi’ne başvurur ki yeni olduğu için devlette kendisine hemen iş vereceği düşüncesi ile bu okulu Üstad, 1893'te Baytarlık bölümünü birincilikle bitirir.

Görevinin ilk dört yılında Arnavutluk, Kosova, Arabistan gibi bölgelerde bulundu. Mehmet Âkif, edebiyata olan ilgisini şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak sürdürdü. Resimli Gazete’de, Servet-i Fünûn dergisinde şiirleri ve yazıları yayımlandı. İstanbul’da bulunduğu sırada bakanlıktaki görevinin yanı sıra önce Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebinde (1906) kompozisyon (kitabet-i resmiye), sonra Çiftçilik Makinist Mektebinde (1907) Türkçe dersleri vermek üzere öğretmen olarak atandı.

Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisi'ne seçilen Ersoy, 1921'de Ankara Taceddin Dergahı'na yerleşti.

İstiklal Marşı yarışmasına 500 lira ödül verileceği için katılmayan şair, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası ve arkadaşı Hasan Basri Bey'in teşvikiyle kalemi eline aldı ve yazmaya başladı. 8 adet kitabı vardır. Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım, Gölgeler adlı eserleri mevcuttur. Şairin Safahat adı altında toplanan şiirleri 8 kitaptan oluşmuştur. Şair, İstiklâl Marşı'nı Safahat'a koymamıştır. Nedenini ise şöyle açıklar: “Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm”. Demiştir.

Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hâkimiyet-i Milliye'de yayımlandı. Hamdullah Suphi Bey'in Meclis'te okuduğu ayakta alkışlanan İstiklal Marşı, 12 Mart 1921'de "Milli Marş" olarak kabul edildi. Ersoy, ödül olarak verilen 500 lirayı hayır kurumu olan Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar’ül Mesai vakfına bağışladı.

İstiklal madalyası ile ödüllendirilen Mehmet Akif ERSOY, 1923 yılında Ankara'dan İstanbul’a döndü. Abbas Halim Paşa'nın daveti üzerine kışı geçirmek için Mısır'a gitti. Gitmeden önce Kur'an'ı Türkçeye tercüme etmek için Diyanet İşleri ile anlaşma imzaladı. Kendisine teklif edilen bu görevi başlangıçta reddetmişti çünkü kendi eserlerini yazmak, milli mücadele destanını yaratmak istiyordu ancak bu çeviriyi yapabilecek tek adam olarak görüldüğünden kabul etmesi için çok yoğun ısrar vardı ve kabul etmek zorunda kaldı.

Bir kaç sene yazları İstanbul'da, kışları Mısır'da geçirdi. (Türkiye'de gerçekleşen devrimleri kendi inançlarına ve ülküsüne aykırı gördüğü söylentileri vardır.) 1926 kışından sonra Mısır’dan dönmedi. Kahire yakınlarındaki Hilvan'a yerleşti. Burada adeta inzivaya çekilerek Kur'an tercümesi üzerinde çalışmayı sürdürdü ancak 6-7 sene üzerinde çalıştıktan sonra devrin dini sonuçtan memnun kalmadığı ive bu sorumluluğu almak istemedi. Sonunda 1932’de mukaveleyi fesh etti. Diyanet İşleri Başkanlığı hem tercüme hem yorumlama işini Elmalılı Hamdi Efendi'ye verdi. Üstad, kendi yazdıklarını dostu Yozgatlı İhsan'a teslim etti ve ölür de gelmezse yakmasını nasihat etti. Üstad, Mısır yıllarında Kuran çevirisinin yanı sıra Kahire'deki “Câmiat-ül Mısriyye” adlı üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi.

Siroz hastalığına tutulunca hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan’a, sonra Antakya’ya gitti fakat Mısır’a hasta olarak döndü. 17 Haziran 1936’da tedavi için İstanbul’a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanında ebedi âleme göç etmiştir.

Bugün vefatının 86. Yılı anılıyor her daim bu vatan evlatlarına andırılacaktır.

“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum