Muammer YALÇIN

Muammer YALÇIN

HALKI MÜSLÜMAN, LAİK DEMOKRATİK BİR HUKUK DEVLETİNDE YENİ BİR ANAYASA ARAYIŞI

HALKI MÜSLÜMAN, LAİK DEMOKRATİK BİR HUKUK DEVLETİNDE YENİ BİR ANAYASA ARAYIŞI

Muammer Yalçın

Giriş

Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal tarihi, kuruluşundan günümüze kadar geçen süreçte farklı siyasi ve toplumsal dönemlerin izlerini taşımaktadır. 1921'den günümüze değin yürürlüğe giren farklı anayasalar (1921, 1924, 1961, 1982), ülkenin temel hukuki çerçevesini şekillendirirken aynı zamanda devletin niteliği, birey-devlet ilişkisi ve temel hak ve özgürlüklerin kapsamı gibi konularda farklı yaklaşımları yansıtmıştır. Bu tarihsel süreç, laiklik ilkesinin yorumlanması ve uygulanması, dini değerlerin kamu alanındaki yeri gibi hassas konularda önemli tartışmaları da beraberinde getirmiş, günümüzdeki yeni anayasa arayışlarının arka planını oluşturmuştur.

Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun sahip olduğu Müslüman kimliği, bireylerin değer yargılarından toplumsal ilişkilere, geleneklerden yaşam tarzlarına kadar geniş bir yelpazede etkisini göstermektedir. Dini inanç ve pratikler, toplumsal dayanışma, ahlaki normlar ve kültürel kimliğin önemli bir unsuru olarak belirginleşmektedir. Bu sosyolojik ve kültürel bağlam, halkın hukuki düzenlemelerden ve özellikle de anayasadan beklentilerini şekillendirmekte, dini özgürlüklerin kapsamı, dini değerlere saygı ve farklı inanç gruplarının bir arada yaşama ideali gibi konularda hassasiyetleri ön plana çıkarmaktadır.

1. Türkiye'nin Anayasal Tecrübesi

1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu: 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, Kurtuluş Savaşı'nın koşullarında ortaya çıkmış, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu vurgulamış ve güçler birliği sistemini benimsemiştir. Laiklik ilkesine doğrudan atıf olmamasına rağmen, egemenlik anlayışı laik düşüncenin temellerini atmıştır.

1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu: Cumhuriyetin ilanı sonrası kabul edilen bu anayasa, kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiş, ancak "Devletin dini İslam'dır" ibaresi laiklik tartışmalarına yol açmıştır. Temel hak ve özgürlükleri daha detaylı düzenlemiştir.

1961 Anayasası: Askeri darbe sonrası hazırlanan bu anayasa, insan haklarına saygılı devlet ilkesini benimsemiş, sosyal devleti tanımlamış, temel hak ve özgürlükleri genişletmiş ve laiklik ilkesini daha belirgin bir şekilde vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi'nin kuruluşu önemli bir yeniliktir.

1982 Anayasası: 12 Eylül darbesi sonrası yürürlüğe giren bu anayasa, devletin temel niteliklerini sıralarken laikliği vurgulamış, ancak temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına daha geniş yer vermiştir. Yürütmeyi güçlendirmiş ve Diyanet İşleri Başkanlığı'na anayasal güvence tanımıştır.

2. Halkın Müslüman Kimliğinin Sosyolojik ve Kültürel Boyutları

Türkiye'de İslam, bireysel inanç olmanın ötesine geçerek toplumsal hayatın derinliklerine nüfuz etmiş, geniş bir yelpazede etkisini gösteren temel bir kimlik unsurudur. Dini inanç ve pratikler, günlük yaşamın ritüellerinden özel gün kutlamalarına, ahlaki değerlerden sosyal ilişkilere kadar uzanan geniş bir alanda kendini hissettirir. Namaz, oruç, zekât, hac gibi temel ibadetler, Müslüman kimliğinin bireysel ve toplumsal düzeydeki en belirgin ifadeleridir. Dini bayramlar (Ramazan ve Kurban Bayramları), sadece dini vecibelerin yerine getirildiği zamanlar olmanın ötesinde, toplumsal dayanışmanın, aile bağlarının güçlendiği, yardımlaşma ve paylaşma gibi değerlerin ön plana çıktığı, kültürel geleneklerin canlı tutulduğu önemli zaman dilimleridir. Dini değerler, aile yapısından komşuluk ilişkilerine, misafirperverlikten yaşlılara saygıya kadar birçok sosyal normu şekillendirir. İslam kültürü; dil, edebiyat ve sanatta da derin izler bırakmış, günlük konuşmalardan edebi eserlere kadar pek çok alanda kendini göstermiştir.

Türkiye'de dini kurumlar ve dini referanslı sivil toplum kuruluşları, toplumsal yapının önemli birer parçası olarak çeşitli roller üstlenmektedir. Camiler, sadece ibadet yerleri olmanın ötesinde, dini eğitim, sosyal etkinlikler ve toplumsal dayanışma merkezleri olarak işlev görür. Diyanet İşleri Başkanlığı, devletin dini konulardaki otoritesi olarak dini hizmetlerin yürütülmesinde, dini eğitimin düzenlenmesinde ve toplumu dini konularda bilgilendirmede merkezi bir rol oynar. Tarihsel kökleri derinlere uzanan vakıflar ve günümüzdeki dini referanslı dernekler; sosyal yardım, eğitim ve kültürel faaliyetler yoluyla toplumsal hayata aktif katkıda bulunurlar. Farklı dini yorumları benimseyen cemaatler ve tarikatlar damensupları arasında güçlü bir dayanışma ve kimlik bağı oluşturarak dini değerlerin yaşatılması ve aktarılmasında etkili olabilirler.

Türkiye'de dindarlık, homojen bir yapı arz etmeyip bireysel yorumlardan kültürel pratiklere kadar farklı biçimlerde tezahür etmektedir. Modernleşme, kentleşme ve eğitim seviyesinin yükselmesi gibi faktörlerin etkisiyle sekülerleşme eğilimleri gözlemlenmekle birlikte, dini kimlik toplumun önemli bir kesimi için merkezi bir öneme sahiptir. Bu durum, halkın hukuki düzenlemelerden ve özellikle de anayasadan beklentilerini şekillendirmekte, dini değerlere saygılı bir hukuk sistemi arzusu, din ve vicdan özgürlüğünün kapsamına dair farklı anlayışlar ve dini referansların kamusal alandaki yeri gibi konularda çeşitli siyasi ve hukuki beklentilere yol açmaktadır. Başörtüsü, dini sembollerin kullanımı ve din eğitiminin içeriği gibi konulardaki tartışmalar, dini kimliğin kamusal alandaki görünürlüğü ve laiklik ilkesiyle olan ilişkisi bağlamında önem kazanmaktadır.

3. Halkın Büyük Çoğunluğu Müslüman Olan Bir Ülkede Yapılacak Anayasanın Nitelikleri

Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yeni bir anayasa hazırlanırken en temel önceliklerden biri, din ve vicdan özgürlüğünü evrensel standartlarda ve hiçbir ayrım gözetmeksizin güvence altına almaktır. Bu, sadece çoğunluğu oluşturan Müslümanların değil, aynı zamanda ülkedeki tüm farklı inanç ve inançsızlık sahiplerinin haklarının korunmasını zorunlu kılar. Anayasa, her bireyin dilediği inancı seçme, değiştirme veya hiçbir inanca mensup olmama özgürlüğünü açıkça tanımlamalı ve bu özgürlüğün herhangi bir baskı veya ayrımcılığa maruz kalmadan kullanılabilmesini teminat altına almalıdır. Aynı şekilde, bireylerin ve dini toplulukların kendi inançlarının gerektirdiği ibadetleri serbestçe yerine getirme, dini tören ve ayinleri düzenleme hakkı tanınmalı, dini eğitim ve öğretim özgürlüğü güvence altına alınmalı ve dini sembol ile ifadelerin kamusal ve özel alanda kullanım özgürlüğü, başkalarının inançlarına saygı çerçevesinde korunmalıdır.

Böylesi bir anayasa, nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman kimliğine duyarlılık göstermenin yanı sıra, ülkedeki dini ve diğer azınlıkların haklarını da eşit şekilde koruma sorumluluğunu taşımalıdır. Eşitlik ilkesi anayasanın temelini oluşturmalı ve din, inanç, mezhep veya diğer herhangi bir nedenle ayrımcılık yapılması kesinlikle yasaklanmalıdır. Tüm vatandaşlar, hukuk önünde eşit haklara sahip olmalı ve devletin tüm kurumları bu eşitlik ilkesine uygun hareket etmelidir. Dini azınlıkların kendi inançlarını serbestçe yaşatma, ibadethanelerini açma ve dini eğitimlerini sürdürme hakları özel olarak güvence altına alınmalı, kültürel kimliklerini koruma ve geliştirme hakları desteklenmelidir. Anayasa yapım sürecinde ve devletin yönetim mekanizmalarında farklı dini ve etnik grupların temsilinin sağlanması, toplumsal barış ve uzlaşı için kritik bir öneme sahiptir.

4. Değerlendirme

Türkiye gibi halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan laik demokratik bir hukuk devletinde yeni bir anayasa hazırlama süreci, ülkenin zengin tarihsel tecrübesi ve karmaşık sosyolojik yapısı göz önüne alındığında son derece hassas dengeler gerektiren bir görevdir. Geçmiş anayasal dönemler, laiklik ilkesinin farklı yorumlarını ve uygulanma biçimlerini ortaya koymuş, bu da toplumda farklı anlayışların ve beklentilerin oluşmasına neden olmuştur. Türkiye toplumunun derinlere kök salmış Müslüman kimliği, bireysel ve toplumsal yaşamın pek çok alanında belirleyici bir rol oynamakta, bu durum hukuki düzenlemelerden beklentileri de şekillendirmektedir. Ancak, bu çoğunluk kimliğinin anayasal süreçte dikkate alınması, ülkedeki tüm inanç ve inançsızlık sahiplerinin eşit haklara sahip olduğu ve ayrımcılığın kesinlikle yasaklandığı bir hukuk devleti ilkesiyle titizlikle dengelenmelidir.

Yeni bir anayasa hazırlanırken, dini özgürlüklerin evrensel standartlarda ve hiçbir ayrım gözetilmeksizin güvence altına alınması hayati önem taşımaktadır. Bu, sadece bireylerin inanç seçimi ve ibadet özgürlüğünü değil, aynı zamanda dini eğitim ve öğretim özgürlüğünü, dini sembol ve ifadelerin kullanım özgürlüğünü de kapsamalıdır. Çoğunluğun dini kimliğine duyarlılık göstermekle birlikte, ülkedeki dini ve diğer azınlıkların haklarının eşit şekilde korunması, toplumsal barışın ve bir arada yaşama kültürünün temelini oluşturmalıdır. Laiklik ilkesinin anayasal çerçevesi ise, devletin tüm inançlar karşısında tarafsızlığını ve din işlerinin devlet işlerinden ayrılığını net bir şekilde tanımlamalı, ancak bu ilkenin uygulanmasında toplumun dini değerlerine saygı da gözetilmelidir. Dini referansların anayasa metninde yer alıp almaması konusu, anayasanın birleştirici ve kapsayıcı olma amacına hizmet edecek şekilde dikkatle ele alınmalıdır.

5. Sonuç

Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan laik demokratik bir hukuk devletinde yeni bir anayasa inşa etmek, hem geçmişle hesaplaşmayı hem de geleceği şekillendirmeyi içeren tarihi bir sorumluluktur. Bu süreçte, Türkiye'nin anayasal geçmişinden çıkarılan dersler, toplumun sosyolojik ve kültürel gerçeklikleri ve evrensel hukuk ilkeleri yol gösterici olmalıdır. Yeni anayasa, dini özgürlükleri en geniş anlamıyla teminat altına almalı, çoğunluğun dini hassasiyetlerini gözetirken azınlıkların haklarını da titizlikle korumalı, laiklik ilkesini çağdaş bir anlayışla yeniden tanımlayarak devletin tarafsızlığını sağlamlaştırmalı ve toplumsal uzlaşıyı en üst düzeye çıkarmayı hedeflemelidir. Şeffaf, katılımcı ve tüm toplumsal kesimlerin temsilini esas alan bir anayasa yapım süreci, Türkiye'nin demokratik ve müreffeh geleceği için hayati bir adımdır. Bu süreçte hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, eşitlik ve adalet ilkeleri rehberimiz olmalı ve gelecek nesillere özgürlükçü, çoğulcu ve adil bir hukuk devleti mirası bırakılmalıdır.

Kaynakça

Çalış, B. (2012). Laiklik Tartışmaları. Siyasal Kitabevi.

Erdoğan, M. (2019). Anayasa Hukuku: Teori ve Eleştiri (17. Baskı). Orion Kitabevi.

Geertz, C. (1992). İslam Gözlemlendi: Endonezya ve Fas'ta Dini Gelişmeler (Çev. Hüseyin Hatemi). Metis Yayınları.

Gözler, K. (2020). Türk Anayasa Hukuku Dersleri (25. Baskı). Ekin Yayınevi.

Gülalp, H. (2002). Laiklik ve İslamcı Söylem: Türkiye'de Din ve Siyaset (1908-1998). İletişim Yayınları.

Kabaoğlu, İ. Ö. (2017). Anayasa Hukuku Dersleri (12. Baskı). Legal Kitabevi.

Köse, A. (2003). Sekülerleşme Tartışmaları. İz Yayıncılık.

Mardin, Ş. (2006). Din ve İdeoloji. İletişim Yayınları.

Özbudun, E. (2011). Türk Anayasa Hukuku (10. Baskı). Yetkin Yayınları.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum