Dr. Mahmut TOKAÇ

Dr. Mahmut TOKAÇ

Hatırladıkça Hayıflandığım Bir Kurban Bayramı Hatırası

Her Kurban Bayramında 5-6 yıl önce kaçırdığım fırsat için hayıflandığım bir hatıram gelir aklıma. Ispartakule’de oturduğumuz sitenin yanında gecekondudan dönüşmüş olan mahallenin kasabında kurban etlerini kıyma yaptırırken küçük bir çocuk gelip avucundaki bozuk paraları kasaba uzatarak kıyma almak istediğini söylemiş ve kasap da bu parayla kıyma alamayacağını, tavuk kıyması verebileceğini söyleyince annesine sormak için gitmişti. Ben çekilen etimi alıp eve gelip hanıma hadiseyi anlattığımda “Neden bir kısmını o çocuğa vermedin?” deyince ne büyük bir fırsatı kaçırdığımı farkedip basiretimin bağlanmasına hayıflanmıştım. Dün de kurban etlerinin bir kısmını kıyma yaptırmak için kasaba gittiğimde bu hatıram canlandı. Akşam da et doğrama işinde hanıma yardım ederken Akra’da aşağıdaki ibretlik hikayeyi dinledim:

“Bir ayakkabıcı dükkanı... Dükkan sahibi yeni getirdiği ayakkabıları vitrine koyuyor. O sırada bir çocuk onu izliyor.

Okullar kapanmak üzere ve spor ayakkabılarına ilgi fazla.

En güzelini vitrine koyunca çocuğun ilgisi daha da artıyor ve vitrine iyice yaklaşıyor. Fakat çocuk koltuk değneği kullanıyor ve bir ayağı yok!

Çocuk hayran hayran ayakkabılara bir süre bakıyor ve ardından yoluna devam ediyor.

O sırada dükkan sahibi dışarı fırlıyor:

- Küçük!. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!

Çocuk, dükkan sahibine dönüp:

- Gerçekten çok güzeller! Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.

Dükkan sahibi:

- Bence önemli değil!. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı.

Küçük çocuk, sadece dinlerken adam konuşmasına devam ediyor:

- Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.

Çocuğun kafası iyice karışıyor. Bu sefer adama doğru yaklaşıyor:

- Anlayamadım! Neden öyle olsun ki?

Dükkan sahibi:

- Çok basit!. Eğer vicdan yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler.

Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm ediyor. O güne kadar çektiği acılar, biraz olsun hafifliyor.

Adam, vitrini işaret ediyor:

- Baktığın ayakkabı, sana yakışır! Denemek ister misin?

Çocuk, başını yanlara sallıyor:

- Üzerinde 30 lira yazıyor. Almam mümkün değil ki!.

Dükkan sahibi:

- İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder.

Çocuk biraz düşünüyor:

- Ayakkabının diğer teki işe yaramaz! Onu kim alacak ki?

Dükkan sahibi:

- Amma yaptın ha!. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım.

Küçük çocuğun aklı yatıyor.

Dükkan sahibi adam, devam ediyor:

- Üstelik de öğrencisin değil mi?

Çocuk:

- İkiye gidiyorum! Üçe geçtim sayılır.

Dükkan sahibi:

- Tamam işte!. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!

Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana giriyor.

İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla dolu olmasına rağmen adam vitrindekini çıkarıyor.

Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydiriyor. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek şöyle diyor:

- Benim satış işlemim bitti!. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.

Çocuk:

- Şaka mı yapıyorsunuz? Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?

Dükkan sahibi:

- Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder.

Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atamıyor.

Dükkan sahibi, heyecandan terleyen avuçlarına kağıt para sıkıştırıyor.

Çocuk kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri veriyor:

- Bana göre 20 lira yeterli.. İndirim mevsimini başlattınız ya!..

Dükkan sahibi onu kıramayıp parayı alıyor. Ve bu arada yanağına bir öpücük konduruyor. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, hatta milyarlar kazansa, böyle bir mutluluk yaşayamazdı.

Çocuk, yavaşça yerinden doğruluyor, sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyor. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip şöyle diyor:

- Babam haklıymış!. 'Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok!' demişti.

Her rüzgar savuracak bir toz bulur, her hayat yaşanacak bir can bulur, her umut gerçekleşecek bir düş bulur, bulunmayacak tek şey senin benzerindir.”

Akra’da dinlediğim bu hikayedeki dükkan sahibinin iyiliği yaparken bir çocuğun kalbini kırmadan yapma inceliği benim o hayıflandığım olayı nasıl da bu hikayedekine benzer bir duruma getirebileceğimi hayal ettiğim bir senaryo kurmama neden oldu.

Kasap o çocuğa bu para ile kıyma alamazsın dediğinde ben hemen atılıp çocuğa:

“Elindeki paralar bakabilir miyim?” diye sorup elime aldığımbozuk paralardan en küçüklerinden birisini göstererekheyecenla:

“Aman Allahım, bu parayı bana satar mısın? Bu tarihi para çok kıymetli. Sana bir kilo kıyma alayım bunu yerine.” deyip çocuğun daha bir şey demesine fırsat bırakmadan:

“Tamam, iki kilo olsun.” dedikten sonra yine sanki fırsatı kaçırmak istemeyen birisi gibi davranıp:

“Amma naz yaptın yahu, bir de 100 lira veririm üzerine. Daha da fazlasını isteme yoksa vaz geçerim.” deyip hızlıca eline 100 lirayı sıkıştırırken kasaba:

“Ustam benim kıymanın yarısını bu delikanlıya ver.” dediğimi sonra da

“Bak bu parayı senden ucuza aldığımı düşünmeyesin. Yine de hakkını bana helal et.” diyerek iyi bir alışveriş yapmış birisi edasıyla etlerimi alıp hızlıca kasaptan ayrıldığımı hayal ettim.

Senaryo daha da geliştirilebilir ama bir arkadaşın dediği gibi “fırsatın kazası olmazmış”. Ben kaçırdığım fırsata hayıflanıp böyle hayallerle kendimi avutuyorum maalesef.

Bu vesileyle hayırlı bayramlar diliyorum. Sağlıcakla kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum