İş Bankası Hisseleri Diyanet Vakfı’na

Demokrat parti denedi olmadı, 12 Eylül darbecileri yaptı yine olmadı. Ama AK Parti yönetimi bu sefer kararlı ve emin adımlarla meseleyi kökten halledeceğe benziyor.

Kurtuluş Savaşı yıllarında ‘Hint Hilafet Komitesi’nin, Hint kıtası Müslümanlarından hilafetin kurtarılması için, Rusya üzerinden Türkiye’ye gönderdikleri altınların, İş Bankası’na kuruluş sermayesi yapılması ve bu hisselerin CHP’ye aktarılmasında bahsediyorum.

Mustafa Kemal Paşa’nın 5 Eylül 1938 tarihli; “Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleriyle (Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.) Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlara, terk ve vasiyet ediyorum..” şeklindeki vasiyetine dayanıyor tartışmanın kökü.

Bu vasiyet gereği İş Bankası’nda nemalanan paranın yarısı Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu arasında pay edilirken, diğer yarısı ise her dönem banka yönetim kurulunda üç üye ile temsil edilen halk partisine gidiyor. İktidar olmadan banka yönetim kurulu atayan bir partinin, dünyada emsali yok kanaatimce; komünist ülkeleri saymazsak.

Bütün tarihçiler ve kayıtlar bu paranın kaynağının Hint Müslümanlarının hilafet makamının çağrısı üzerine aralarında toplanarak Anadolu’daki cihada destek için gönderilen altınlar olduğu konusunda hemfikirdirler.  

2018 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın dile getirmesiyle yeniden alevlenen, küllenmeye yüz tutmuş bu tartışmanın temeli çok partili sisteme geçtiğimiz yıllara dayanıyor. Adnan Menderes’in Demokrat Partisi 14 Aralık 1953 tarih ve 6195 sayılı kanunla CHP'nin hisselerini hazineye devretmişti. Ancak 1960 darbecileri Menderes ve arkadaşlarını darağacına yollarken, anayasa mahkemesinin 963/124 sayılı kararı ile hisseleri de tekrar CHP’ye iade etmişti.

1980 askeri darbesi ile tüm siyasi partiler kapatılıp malları hazine'ye devredilince, cunta yönetimi bu hisseleri TDK ve TTK ’ya aktardı. 1992’de siyasi partilerin eski isimleriyle faaliyetlerine devam etmelerine müsaade edildikten sonra, yapılan itiraz üzerine Yargıtay hisselerin yeniden CHP'ye devrine karar verdi. Yani CHP’nin her fırsatta AYM’nin kapısını aşındırması, içine sinmeyen bir karar çıktığı zaman hâkim ve savcıları ‘militan’ olarak tavsif etmesi boşuna değildir.

Bazı aklı evvel köşe yazarları, hilafetin 1924’te kaldırılmasıyla bu paranın tevarüs ve temlikinin hak ve meşru olduğuna inanıyor ve savunuyorlar. Oysa “Her yasal olan hak, helal değildir.” der Alev Alatlı. “Asıl olan helalleşmek olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır.”

Temizliğe önce evimizin içinden başlamalıyız. Tüyü bitmemiş yetim hakkını dilinden düşürmeyip, “Hak, Hukuk, Adalet” diye buradan İstanbul’a kadar yürüyen, Boğaziçi rektörüne ‘erdemli’ davranmayı önererek istifa çağrısında bulunan mevcut CHP yönetiminin, aynı erdemli davranışı kendilerinin sergilemelerini ve ümmetin emaneti olan İş Bankası hisselerini millete iade etmesini ben bir vatandaş olarak bekliyorum. Korkmayın Atatürk’ün ruhu sizi çarpmaz, bilakis müsterih olur.

Bu hisseleri hayatta iken şahsi hesabı ve tasarrufu altında tutan Paşa, ölümünden kısa bir süre önce kaleme aldığı vasiyeti ile o gün kendi kurduğu ve başka alternatifi olmayan CHP’ye bırakıyor. Bunu da belli şartlara bağlıyor. Oysa bugün o şartlar çok değişti. Kaldı ki Sayın İnce’nin de ifade ettiği gibi; “CHP’nin artık Atatürk’ün partisiyle bir bağı kalmamıştır.”  

Paşa’nın CHP’ye miras kalan mallarının hazineye devredilmesinin mülkiyet haklarına, miras hukukuna aykırı ve onun vasiyetine saygısızlık olduğunu ileri sürenler var. Peki, yine onun talimatıyla 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Fatih Sultan Mehmet’in kılıç hakkı  600 yıllık cami olan Ayasofya’nın müzeye çevrilmesine ne buyurursunuz?

Şükür ki 10 Temmuz 2020 tarihinde Danıştay’ın Ayasofya’yı camiden müzeye dönüştüren kararı iptal etmesiyle tarihi bir hata telafi edilmiş oldu. Temennim bu konunun da mahşeri vicdanı teskin edecek suhuletle bir çözüme ulaştırılmasıdır.

Merhum Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan Hocamız Akra FM’de yaptığı cuma sohbetinde bir hadis-i şerifi izah ederken; bu paranın nereden, nasıl geldiğini, ne şekilde değerlendirildiğini anlattıktan sonra şöyle bir tembih ve teklifte bulunuyor: "..Tabii siyasîler bunu takip etsinler, bunu açıklasınlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmesi lâzım. Bir siyasî partiye verilmesi haksızlık olur, çünkü siyasî partilerin hepsi eşittir. Eskiden de olsa, eski Halk Partisi’nin de hakkı değildi, o bir partidir. Aslında doğrudan doğruya devletin malı, devlete dinî amaçla verildiği için devlette kalması lâzım!.. Tabii ilgililer bu meseleyi ayrıca tâkib etsin."

01 Ağustos 1997’de yapılmış bir konuşma, post modern darbe günlerinde. Bana göre bu mesele en az Ayasofya kadar önemli ve bir o kadar da veballidir. O gün bu gündür cemaatler, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları, araştırma merkezleri, yazarlar, entelektüeller bu konuyu gündemde tutsalardı neler neler değişirdi kim bilir?

Hükümeti eleştirmek ya da hükümetten nemalanmak kolay şey. ‘Seni yalnız bırakmayacağız.’ diyenlerin, Hz. Musa’nın kavminin dediği gibi; “Sen ve Rabbin git savaş.” modunda sosyal medya köşelerinde konuşlanmaları ne garip. Dilipak yazmış bu konuyu birkaç kez, Allah razı olsun.

Teklifim şu; madem bu para cihad için gönderilmiş, Müslümanlara yardım için, hayır amacıyla gönderilmiş, o halde ‘Allah ve Resulüne harb ilan eden’ bir müessesede değil, Diyanet Vakfı’na devredilsin. Yine bankacılık hizmetlerinde nemalandırılsın, başına şeffaf bir yönetim atansın ve katılım bankacılığı olarak hizmet üretsin.

“21. yüzyılın en yaman toplumsal projesi helal olanı yasal olanla örtüştürmek olsa gerekir.” Alev Alatlı

-Ahmet Gürbüz

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum