Teslime Gülsen NURDOĞAN

Teslime Gülsen NURDOĞAN

İSLAM'IN ANA HEDEFLERİNDEN BİRİ TOPLUMDUR

 [Hani, ''Din bir duygu, ona kimse ilişmez; laikliği ben 

 

böylece bileyim'' diye şiirler okuturlardı okullarda...]

 

 

Öyle bir dönemden geçiyoruz ki acının, haksızlığın, fuhşiyatın, akıl almaz katliamların ve işkencelerin yapıldığı bir dünya... Bir tarafta zalim ve güçlülerin elinin altında inim inim inleyen insanlar, bir tarafta keyf, sefa, lüks yarışında insanlar... Sanki kör, sanki akıl tutulması var, sanki sağırlar; olanları görüyorlar lakin hiç bir şey hissetmiyorlar...

 

Bu nasıl bir şeydir? Bize ne oldu Allahım! Kalplerimiz kalın tabakalarla mı kaplı ki artık başkalarının acıları yüreğimizi acıtmıyor? Yoksa mühürledin mi yüreklerimizi? Yarab! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme! Basiretlerimizi aç! İmanımızı güçlendir ve zalimler karşısında bizi aciz ve duyarsız bırakma!

 

İyiliği emredip kötülükten sakındırmak için bütün müslümanlar acilen harekete geçmelidir. Korkuyorum, yoksa Mevla bizi affetmez. Herkes son gücüne kadar zulümle, haksızlıkla mücadele etmelidir. Zulmün de küçüğü büyüğü yoktur. 

 

Bu konunun önemine binaen Rahmetullahi aleyh Mahmud E's'ad Coşan hocamızın 

 

İYİLİĞİ EMRETME, KÖTÜLÜĞÜ ENGELLEME GÖREVİ 

başlıklı makalesini okumanızı rica ediyorum. Zira bu konu ancak bu kadar güzel anlatılabilir..

 

''Sosyal bir konuyu, cemiyetle ilgili bir meseleyi anlatan bir hadis-i şerif. Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz:

"Herhangi bir kavim ki, içinde kötülükler, günahlar, isyanlar icrâ olunuyor da, onlar daha çok olduğu halde, daha izzetli, kuvvetli oldukları halde, o isyanları durdurmuyorlar, o kötülükleri, günahları engellemiyorlarsa; muhakkak Allah-u Teàlâ Hazretleri azabına hepsine birden şâmil eder. Yâni sadece isyanı yapan, günahı işleyenler değil, isyana sessiz kalanları, aldırmayanları da ikàbına mâruz bırakır. Cezasını onlara da şâmil kılar, hepsini birden cezalandırır.

.........

Şimdi insanlar şahsen günah işlemeyecekler. Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin yapma dediği, yasak ettiği kötülükleri yapmayacaklar. İslâm'ın emirleri ana ölçü olarak beş esası ihtiva ediyor, beş ana hedefe yönelmiş bulunuyor. Bu ana hedeflerden birisi de toplumun islahıdır. Yâni İslâm dini, acaba sadece ferdin dini midir?.. Sadece fertle mi ilgilidir. Hani, "Din bir duygu, ona kimse ilişmez; laikliği ben böylece bileyim" diye şiirler okuturlardı okullarda... Din ferdî bir duygu mudur? Sadece fertle, ferdin rûhî hayatıyla mı ilgileniyor?..

 

Hayır! Bizim dinimiz öyle değil... Bizim dinimiz fertle de ilgileniyor, onun ruhuyla da, kalbiyle de ilgileniyor, imanıyla da ilgileniyor, hareketleriyle de ilgileniyor; toplumla da ilgileniyor. Hatta toplumun devamı için nesille ilgileniyor. Hatta insanların malları ve mülkleriyle ilgileniyor. Malın mülkün telef edilmemesini, zarara uğratılmamasını da esaslar koyarak gösteriyor.

 

Şimdi insan şahsen günah işlemeyecek, günahlardan, haramlardan sakınacak... Ferdî olarak, öz hayatında, hiç kimsenin olmadığı bir yerde, dağın başında, veya bir odanın içinde, veya karanlık bir gecede, kimsenin görmesi ve ilgilenmesi mümkün olmayan bir yerde bile, Allah'a karşı, Allah'ın kendisini gördüğünü bilerek hareket edecek.

 

İslâm'ın ana hedeflerinden birisi toplumdur. Emirlerindeki ve yasaklarındaki amaçlardan bir tanesi toplumun menfaatlerini gözetmek, korumak ve kollamaktır. O halde İslâm aynı zamanda sosyal yönü çok çok kuvvetli bir din olarak karşımızdadır.

 

Bugünkü toplumlarda, hattâ sosyal toplum denilen, batılıların kendi kendilerine "Biz halkı, toplumu düşünüyoruz, toplumun menfaatlerine önem veriyoruz." diye koydukları usüllerle yönetilen toplumlar, veya ferdi ve hürriyetleri toplum için feda etmiş komünist toplumlarda bile, nihayet insanların şahsî durumlarıyla ilgilenilmez, onların işledikleri kusurlar ve günahlarla ilgili bir şey söylenmez. "Evinde insan ne yaparsa yapar; isterse herkes için hoş olmayan bir şeyi de yapsa, kimse karışamaz. Çünkü kendisinin evidir." denilir.

 

İslâm öyle değil... İslâm insanın kendisiyle, toplumuyla, eviyle, rûhî hayatıyla, aklıyla, kalbiyle, her şeyiyle uğraşıyor. İslâm'da bir insan, "Bu benim malımdır. İstediğim gibi kırarım, dökerim, yakarım, yıkarım!" da diyemez. Kendi malı olduğu halde, kendi malına telef vermeğe hakkı yoktur. Verdiği takdirde, kadı onu da cezalandırabilir.

 

İslâm'ın bu ana yapısı çok güzel bir yapı, çok muhteşem bir yapı... Bütün beşerî nizamlarla mukayese edilemeyecek kadar onlardan üstün olan bir karakteri dinimizin. Elhamdü lillâh ki, Allah bizi müslüman yaratmış.

 

Ama bu yetmiyor. Toplulukta başkalarının günah etmesi karşısında da, müslümanın bir tavrının olması lâzım! Başkalarının Allah'ın rızasına uygun olmayan işler yapması halinde de, onlara karşı sorumluluğu var. Bu çok yüksek bir sorumluluktur, çok yüksek bir fazilettir. Ne yapması lâzım?.. O kötülüğü yaptırmamağa çalışması lâzım!

 

Bugün modern ülkelerde, işte vatandaşlık şuuru deniliyor, nizamları korumak için onların bazı şeyleri akledip yapmaları gerektiği, vatandaşlığının gereği olan birtakım müdaheleleri yapması; polis olmadan polis gibi bir suç işleyen, kötü bir şey yapan kimseye müdahale etmesini söylüyorlar.

 

Ama İslâm bu konuda çok daha ileri. buyuruyor ki Peygamber Efendimiz: "Bir kavim, bir topluluk, bir insan grubu, belde, kasaba, şehir, köy halkı veya bir grup insan... Bunların içinde bazıları günah işliyor. 

Sen işlemiyorsun, ama sen de o gruptasın; bazıları günah işliyor.

 

Çünkü kötülüktür, zarardır, yanlıştır, doğru değildir. Onu yaptırmamak için elinden geleni yapması, bütün gayretini göstermesi gerekiyor.

 

Onu yapmadılar, o isyan pozisyonunu, o şartları değiştirmediler. Yapılan işe müdahale etmediler. "Yapsın, bana ne, ben yapmıyorum ki... Allah ona cezasını verir. İşte ben namaza gidiyorum, camiye gidiyorum." diyemez.

 

Böyle derse ne olur?.. (İllâ ammehümüllàhu biikàbihî) "Allah o zalimlere, o günahkârlara vereceği cezayı, sadece günahkârda bırakmaz; bütün o topluma, o duygusuz topluma, o kötülüğü engellemeye çalışmayan topluma; o günahkârı günahından vazgeçirmeğe fiilen müdahale etmeyen, sözle nasihat etmeyen, engellemeye çalışmayan, tavır koymayan topluma ikàbını, yâni cezasını, azabını umûmî olarak indirir. Yâni hepsini cezalandırır.

 

O halde burada İslâm'ın, başka bütün toplumlardan çok daha farklı bir yönünü görmüş oluyoruz. Bütün modern hukuk sistemlerinden daha üstün bir tarafını görüyoruz. Hiçbir sistemde olmayan bir güzel tarafını görüyoruz: Kendisi günah işlemeyecek, faziletli insan olacak, --şimdikilerin hoşuna gidecek sözle söyleyelim-- iyi bir vatandaş olacak ama, yeterli değil. Ne yapacak?.. İyi olmayan insanları, günah işleyen insanları, kötü vatandaşları, o kötülükleri yapmalarını engelleyecek şekilde hedef alacak ve faaliyette bulunacak ve çalışmalar yapacak... Bütün gayretini gösterecek.

 

Bu gayretini göstermediği zaman, ceza kendisine de gelecek. İslâm'da sadece bir suçu işlemekten dolayı ceza gelmiyor, suçu işlemediği halde suça müsamaha etmekten de ceza geliyor. Göz yummaktan da ceza geliyor, aldırmamaktan, vurdumduymazlıktan da ceza geliyor. Vazifeyi yapmamaktan dolayı da ceza geliyor. Bu çok yüksek bir vasıftır. Dinimizin bizlere yüklediği ödev, son derece modern, modernlerin moderni, ilerilerin ilerisi, çağlar üstü güzel bir sistemdir.

 

Bu makale Es'ad Coşan Rh.a'in 31 Mart 1993 tarihli cuma sohbetinden alınmıştır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.