Seçkin İSLAMOĞLU

Seçkin İSLAMOĞLU

Katsayı, Hukuk, Laiklik, Baro, Kemalizm, Askeri Mantık, Hatamız

SÖZÜN ÖZÜ (KISA KISA) - 20

Katsayı Eşitsizliği, Hukuk, Laiklik, Baro, Kemalizm, Askeri Mantık, Müslümanların Hatası

 

Katsayı Eşitsizliği ve Danıştay

 

İstanbul Barosu'nun iptal davası üzerine Danıştay, ikinci kez YÖK'ün katsayı eşitsizliğini gidermeye yönelik kararını iptal etti.

Böylece hukuki danışma makamı olan Danıştay, hukuksuzluğun yani haksızlığın sürdürülmesi ve milyonların mağduriyetinin devam etmesi yönünde bir karar aldı.

Çok açıktır ki bu tür kararlar sadece Anayasa'nın "hukuk devleti", "laik devlet", "sosyal devlet", "demokratik devlet" gibi en temel ilkeleriyle çelişmemekte, ayrıca Türkiye'nin uymakla yükümlü ve sorumlu olduğu İnsan Hakları Evrensel Belgesi gibi uluslararası anlaşma ve sözleşmelere de aykırılık taşımaktadır.

Danıştay, katsayı eşitsizliğinin laikliğe ve hukuka aykırı olduğu yönünde karar vermeliyken, hatta bir önceki YÖK'ün katsayı eşitsizliği kararının YÖK'ün kendi işi olduğu yönünde karar verip iptal etmemişken, şimdi iptal kararı vererek kendiyle de çelişmiştir.

Yine Danıştay'ın iptal gerekçesinde "katsayı eşitsizliğinin giderilmesinin istikrar kazanmış uygulamayı bozacağı, telafisi zor veya imkansız sonuçlar doğuracağı" iddia edilmiştir.

Aslında ise, tam tersine bu katsayı eşitsizliği milyonlarca gencin geleceğini karartmış ve onlar için telafisi imkansız sonuçlar doğurmuştur; Danıştay'ın bu son kararı da yeni gençlerin mağdur edilmesine sebebiyet verecektir.

Danıştay'ın kararı ve yaptığı şu örneğe benzemektedir: Mesela rüşvetin yaygın olduğu bir kurum için "Rüşvet haksız kazançtır, buna engel olmak için şu uygulama yapılacaktır." diye bir karar alındığında, "Hayır, rüşvet bu kurumda istikrar kazanmıştır, bu uygulamayı bozmak telafisi imkansız sonuçlar doğurur!" demek gibidir. Tam tersine nasıl rüşvetten asıl mağdur olan vatandaş ise, bu haksız katsayı uygulamasından asıl mağdur olan ve bu mağduriyeti giderilmesi gerekenler de haksızlığa uğrayanlardır, puanları düşük tutulan öğrencilerdir.

Bu katsayı eşitsizliği sırf İmam-Hatiplilerin önünü kesmek için, 28 Şubat Postmodern Darbesi sürecinde getirilmiştir ve diğer meslek liseliler de bu uygulamayla mağdur edilegelmiştir. Dolayısı ile bu uygulama Anayasa'nın eşitlik, eğitim hakkı, hukuk devleti ilkesiyle çeliştiği gibi, sırf inançları yüzünden İmam-Hatiplilerin önü kesildiği için din ve ibadet hürriyeti ile birlikte laik devlet ilkesiyle de çelişir. Yine halkın bir kısmına haksızlık yaparak onların önünü kesmekle sosyal devlet ve demokratik devlet ilkeleriyle de çelişir.

 

Baro Ne İşe Yarar?

 

Öte yandan baro, avukatlar birliğidir, yani insanların haklarını korumak için vardır; fakat İstanbul Barosu örneğinde gözüktüğü üzere, ülkemizde birçok baro hukuksuzluğa destek olmakta, haktan yana değil haksızlıktan taraf olmakta ve bu haksızlıkların giderilmesine yönelik kararlara iptal davası açabilmektedir. Böyle olunca da mesela İstanbul Barosu'nun adı "Darbeci Baro"ya çıkmıştır.

 

Kemalizm Nedir?

 

İşte kemalizm budur; kemalizm, bu ülkede insanları ve değerleri altüst (tersyüz) etmenin adıdır. Kemalizm, hukuku hukuksuzluğa alet etmenin adıdır. Kemalizm, sözde laiklik adı altında müslümanların haklarını kısıtlamanın adıdır.

Artık müslümanların da bu tür kemalist efsanelerden kurtulması ve gerçeklerin farkına varıp haklarını araması gerekir. Laiklik Türkiye'de hiçbir zaman olmamıştır, yoktur. Kemalist Türkiye'de laiklik din özgürlüğü değildir, tam tersine dini özgürlüklerin kısıtlanmasıdır. Kemalizmin iddiası "muasır medeniyetler seviyesine çıkmak hatta onları aşmak" olsa da, bunu kemalizm ile yapmak mümkün değildir, çünkü kemalizm ile muasır medeniyeti yakalamak imkansızdır; bu tür kemalist uygulamalarla ancak geçen yüzyılın ideolojiler çağında, tekparti diktatörlüklerinin olduğu zaman diliminde kalınabilir.

Ülkemizde kemalizm sadece birçok sorunun kaynağı değil, aynı zamanda ilerlemenin de önünde bir engel olarak gerici bir ideolojidir. Kemalizm (veya Atatürkçülük) gerekçesiyle en temel haklar bile insanlardan esirgenmekte, birçok alanda haklar ve özgürlükler kısıtlanmaktadır. Kürt sorunundan dini özgürlükler sorununa, milletin laik-antilaik, ilerici-gerici diye bölünmesine, laiklik adına darbeler yapılmasına kadar birçok sorunun sebebi kemalizmdir ve artık değişen dünya şartlarında Türkiye'nin kemalizm bağından kurtulması gerekmektedir.

Nasıl kemalist ideolojinin bir yansıması olan Danıştay'ın bu son kararı binlerce gencin geleceğini karartmışsa, kemalizm de Türkiye'nin geleceğini karartmıştır ve karartmaktadır.

 

Laiklik, Hukuk ve Kemalizm

 

İşte bizde laiklik, adaletsizliktir; milyonlarca gencin veya vatandaşın geleceğini karatmaktır, bunu düşünmemektir, önemsememektir, hukuku da buna alet etmektir, çifte standarttır. Birkaç sene önceki kararında işi YÖK'ün görevi sayıp, birkaç sene sonra başka bir parti veya YÖK var diye bunu iptal etmektir, kendi kararıyla çelişmektir.

Türkiye'de laiklik sebebiyle yargı (hukuk) siyasallaşmıştır, ideolojik hale gelmiştir, kararlar kemalist ideolojiyle bağımlıdır; yani ölçü "adalet" değil "ideoloji" olduğundan birçok haksız karar çıkmaktadır, en temel evrensel insan hakları hiçe sayılmaktadır, Türkiye'nin uymakla yükümlü olduğu ve Anayasa'nın da üstünde olan uluslararası anlaşmalar ve yükümlülükler hiçe sayılmaktadır.

Elbette aşağıdaki hadis-i şerif gereği, tüm bu haksızlıklardan Mustafa Kemal'e de bir pay gittiği unutulmamalıdır, kemalistler ona iyilik yaptıklarını sanırken kötülük yapıyorlar aslında. Sonuçta dinen de hukuken de "Sebep olan, yapan gibidir." diye bir kural vardır; mevcut birçok sorunda ve haksızlıkta ise kemalizmin payı olduğu tartışılmazdır.

Hadis-i Şerif: “Yeryüzünde haksız yere öldürülen bir insan yoktur ki katilin günahından bir misli Hz. Âdem'in ilk oğluna (Kâbil'e) gitmemiş olsun. Çünkü o, haksız öldürme yolunu ilk açandır.” (Kaynak: Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî)

 

Bir Askerden Ne Kadar Siyasetçi veya Yönetici Olabilir ki?

 

Maalesef (kendi sözleriyle de açıkça ispatlandığı üzere) Mustafa Kemal, başına geçirildiği Milli Mücadele sürecini kendi iktidarı ve planladıkları için bir araç olarak kullanmış, muhalefeti yok etmiş ve zorla kemalist ideolojiyi bu halka dayatmıştır. Dini değerleri uğruna şehit ve gazi olan bu millet hâlâ dinini yaşamakta zorluk çekmektedir, çünkü Can Dündar'ın deyimiyle "Mustafa Kemal, hayatını dinle mücadeleye adamıştır". Halbuki bu millet bu zulümler için mücadele etmemişti.

Sonuçta bir askerden, hayatı cephelerde geçmiş genç veya ortayaş bir askerden, sadece batıyı (Avrupa'yı) görmüş, batıdan ve batıdaki inkarcı ideolojilerden etkilenmiş ve birkaç kitap okumuş bir askerden ne kadar bir ideoloji veya bütünsel bir çözüm üretmesini bekleyebilirsiniz ki? Böyle Kemal'in böyle Kemalizm'i olur.

Elbette Mustafa Kemal bir düşünür (filozof) değildi, bir sosyolog (toplumbilimci) değildi, bir hukukçu değildi, bir tarihçi değildi; sadece askeri eğitim almış bir subaydı, emir-komuta zinciriyle milletin de değiştirilebileceğini sanıyordu herhalde. Halbuki sayın Mustafa Akyol’un deyişiyle, tüm devrimler gibi kemalizm de kötüdür; üstten zorlamayla toplumlar hemencecik değiştirilemez, mevcut birçok sorunun sebebi kemalizmdir.

(Günümüzde de askerden sivil hayata geçip yönetici olan birçok asker örneğinde görüldüğü üzere, sivil hayatı da askerlik gibi sanmaları en büyük hataları ve huzursuzluk kaynağıdır; askeri mantıklarını veya alışkanlıklarını sivilde de devam ettirdiklerinde şirketi veya çalışanları darmadağın etmektedirler. Askerlerin yaptı(rdı)ğı 1961 ve 1982 Anayasalarının ülkeyi içinden çıkılmaz sorunlara boğduğu ve en son 1982 Anayasası'nın da birçok değişiklik ile yamalı bohça haline geldiği unutulmamalıdır. "Ben yaptım oldu, ben dedim oldu!" mantığıyla yürümez bu işler; siz 27 Nisan E-Muhtırası ile Ak Parti'nin önünü keseyim derken tam tersine oylarını artırırsınız, 28 Şubat'ta koalisyon ortağı Refah Partisi'ni iktidardan indirirken 5 sene sonra Ak Parti'yi tek başına iktidar yapacak süreci başlatırsınız!)

Batıcılık uygulamada da gözüktüğü üzere batı taklitçiliğidir; giyim tarzından kanunlara, müzikten alfabeye kadar herşeyi batı taklitçiliği veya batıdan ithal olan kemalizm ideolojisi yerli değil yabancıdır, bu yüzden bünye kabul etmemektedir.

Olmadı kemalistler, olmuyor; boşuna direnerek tarihin akışını değiştiremezsiniz. İnsanlar en temel haklarını istemeye elbette devam edecek, siz de buna engel olmakla sadece tarihte bir kara sayfa olarak yer alacaksınız.

Evet, evrensel ölçü belli: "Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma!"

İslam'ın ölçüsü ise daha da güzel: "Kendin için istediğini başkaları için de iste, kendin için istemediğini başkaları için de isteme!"

 

Müslümanların Hatası ve Yanlış Yöntemi

 

Müslümanlarda da ne sabır varmış, ne inat varmış! Almıyorlar seni işte kışlalarına, pardon üniversitelerine! Bu ısrar neden? Neden kendi alternatifini üretmiyorsun? Neden kendini onlara mahkum ediyorsun? Neden onların kurallarıyla oynuyorsun? Neden zaman kaybediyorsun?.. Alternatif düşünmezsen, çözüm araştırmazsan bulamazsın ki!.. Mesela kur kendi üniversitelerini veya yurtdışındaki üniversitelerin şubelerini buraya getir veya yaygın bir yurtdışı eğitim seferberliği ya da mesleki eğitim kursları kampanyası başlat; bak bakalım, o zaman onlar kendiliğinden seni üniversiteye alıyorlar mı almıyorlar mı?..

Müslümanların en büyük hatalarından biri, kendilerini karşıtlarına mahkum hissetmek ve kurulu düzene yamanmaya çalışmak. Hayır, sen kendi değerlerinle bir hayat kurmak, kendi değerlerini hayata yansıtmak, kendi yaşam alanını genişletmek derdinde olacaksın; yoksa çok beklersin, çok! Bu iş sadece ideoloji işi değil, işin içinde maddiyat da var; herifler kurulu düzenini bozar mı, sana da pastadan pay vermek ister mi?..

Müslümanlar "İktidar olalım, çözeriz!" hayaliyle çok zaman kaybetmiştir. İşte Ak Parti örneğinde açıkça görüldüğü üzere, tek başına iktidar olsan da muktedir olamadıktan sonra pek manası yok. Demek ki sadece iktidara ümit bağlamak doğru değil, farklı çözüm yolları ve yöntemleri üretmek gerek.

 

* * *

 

Kuran Meali

 

« Bir de senden, iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorlar. Oysa onlardan önce ibret alınacak birçok azap gelip geçmiştir. Şüphesiz Rabbin, insanların zulümlerine rağmen bağışlama sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı pek şiddetlidir. » (Rad, 13/6)

 

Hâdis-i Şerif

 

“Kim söylemediğim bir sözü bana atfederse, ce­hennemdeki ye­rine hazırlansın.”

 

(Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbnu Mâce, Ebû Dâvud)

 

Seçkin'ce

 

“Yazmak, sonsuz bir konuşmadır.”

 

www.dunyaislamgunu.org - www.worldislamday.org - www.seckinislamicebooks.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.