Küçük Çocuğun Büyük Âhı

Çok üzgünüm... Bir baba üç aylık çocuğunu döverek öldürmüş... Buna mı üzülüyorum?.. Elbette bu korkunç cinayete üzülüyorum ama asıl üzüldüğüm toplumun, medyanın, idarecilerin, aydınların tepkisizliğidir.

Böyle korkunç bir canavarlık karşısında bütün Türkiye'nin ayağa kalkması gerekmez miydi?

Ben gazete çıkartmış olsaydım, bu hadiseyi yazan nüshayı siyah başlıkla yayınlardım.

Üç aylık bir bebek dövülerek öldürülüyor. Öldüren de babası...

Gazetelerde küçük başlıklı bir haber...

Baba vicdansız da toplum çok mu vicdanlı?

O çocuğun ağzı vardı dili yoktu.

O çocuk imdat diye bağıracak güce sahip değildi.

O minicik çocuk mazlumen canavarca öldürüldü.

Öldürüldü de mesele bitti, dosya kapandı mı sanıyorsunuz?

Bebek öldü, âhı kaldı.

Bu âh Kars'tan Edirne'ye, Sinop'tan Antakya'ya kadar tepemizde kara bir bulut gibi asılı duruyor.

Çocuk öldü, inşaallah cennete gidecek. Ya biz ne yapacağız? Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmadığımız için bizden hesap sorulmayacak mı sanıyoruz?

Kötülüklere karış tepkisiz toplum...Acımasız toplum... Gözyaşsız toplum...

Siz o çocuğu önemsiz, âciz, ağırlıksız bir bebek mi sanıyorsunuz?

Âh, onun âhının ne kadar ağır olduğunu bir bilseniz...

Anasını öldüren katiller...Babasını öldüren katiller... Üç aylık minik çocuğunu döverek öldüren katiller... Çıldırmış toplum... Azmış toplum...

Bu toplum bu hale nasıl geldi?.. Onu kimler böylesine bozdu?..

Bir baba üç aylık çocuğunu döverek öldürünce yer yerinden oynamalıydı... Milyonlar ayağa kalkmalıydı...Bu kadar vahşet olmaz diye haykırılmalıydı...

Çocuk çok önemsizdi... Toplum yeterli tepki göstermedi...

Unutmayın bu çocuğun âhı çok büyük, çok ağırdır.

Bizim vicdanlarımız taşlaşmış ama toprak bu vahşeti, bu cinayeti kabul etmez, yer deprenir, zelzele olur... Deniz kabul etmez, çılgın dev dalgalar sahilleri vurur... Nehirler kabul etmez, taşar boğar... Yer kabul etmez, gök kabul etmez.

Henüz üç aylıkken babası tarafından dövülerek öldürülen küçük, minik, mâsum, mazlum Medine'nin âhından korkunuz...

Müslüman bir toplum bir kötülük karşısında emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını eda etmezse umumî bir belâ, musibet ve felâket gelir. Bundan korkun.

Başınızı kaldırın, semâya bakın, kocaman kesif simsiyah bir bulut göreceksiniz bir ufuktan öteki ufka uzanmış. Üç aylık küçük kızın âhının bulutudur o.

* (İkinci yazı)

DEPREMİBEKLERKEN

Profesör Deprem Depremgil 1012'nci bilimsel konuşmasını yapmış. Özeti şu: Yarın da deprem olabilir, öbür gün de, yahut üç sene sonra, beş sene sonra, on sene sonra... Depreme hazırlıklı olmalıyız... Depremle birlikte yaşamalıyız... Deprem deprem deprem.. Sen deprem, ben deprem, en deprem, o deprem, biz deprem, siz deprem, onlar deprem...

Bir başkası konuşmuş: Büyük İstanbul depreminde 150 bin bina yıkılacak, 30 bin kişi ölecek. Bina başına 0.278 kişi hayatını kaybedecek. Binalar sağlamlaştırılmalı...Falan filan.

Şu sıralarda, halktan oy almak için yakın tarihimizde gecekondu yapımını teşvik etmiş olan eski büyük politikacılardan pek ses çıkmıyor. Oturdukları binalar sağlam olduğu için huzur, güven, vicdan rahatlığı içinde mışıl mışıl yaşıyorlar. Çok yaşasınlar!..

İlgili ve sorumlu kişilerin çok bildikleri var ama halkı paniğe düşürmemek için söylemiyorlar. Huzur depremden daha önemlidir.

Büyük depremde tsunami olur mu olmaz mı? Bu sorunun cevabı için tarihe bakalım. 1509 depremi aralıklı olarak günlerce sürmüş, Marmara sahilindeki surları aşan dev dalgalar şehrin alçak mahallelerini yıkmış...Tarih kitapları öyle yazıyor.

18'inci asırdaki büyük İstanbul depremi de günlerce sürmüş. Padişah Topkapı Sarayı'ndan sur dışında kurdurduğu otağına taşınmış.

Haiti'nin başkenti Port-au-Prince'de (ana şehir nüfusu bir milyon, varoşlarıyla birlikte 2,5 milyon nüfusu var) depremde 300 bin kişi ölmüş. Ana şehri 12 milyon, varoşlarıyla birlikte 22 milyon İstanbul'da sadece 30 bin kişi ölecekmiş 7 küsur şiddetinde bir zelzelede.

İstanbul'un çeşitli yerlerine büyük bir depremden sonra kullanılmak üzere deprem merkezleri kurulmuştu. İlgisizlikten bu merkezlerin içindeki eşya ve cihazlar yağmalanmış, çürümüş, işe yaramaz hale gelmiş.

Test sorusu:

Şu çürük çarık İstanbul'da sadece 10 bin bina yassıkadayıf gibi olsa, acaba kaç kişi vefat eder?

(a) Hiç kimse ölmez.

(b) Bin kişi ölür.

(c) Her binada on kişi can verse 100 bin kişi.

(ç) Konya'daki Zümrüt apartmanının çökmesi gibi olursa (100 kişi ölmüştü) hesabı siz yapınız.

(Doğru olan cevabı X'leyiniz...)

17 Ağustos depreminden bu yana ilgililer ve sorumlular var güçleriyle çalışmış olsalar ve vazifelerini yapmış olsalardı tahmin edilen tahribat ve ölü sayısı az mı olurdu?.. Ona ne şüphe...

Bir iddia: Âhir zamanda zelzeleler çoğalacak, çeşit çeşit âfetler olacak...

Homurtu: Böyle söyleyen gericilerin hakkından Ergenekon gelir ancak.

Toplum çok azınca felâketler, afetler, belâlar, musibetler, depremler, su baskınları, heyelanlar, salgın hastalıklar sökün eder gelir.

Pozitivistin cevabı: Bu söylemler bilimsel ve devrimsel zihniyete aykırı hurafelerdir.

Netice: Resmî ağızların telâşlı ve tedirgin beyanlarından, büyük depremin yaklaştığına dair ellerinde vahim bilgiler ve raporlar bulunduğu anlaşılıyor.

14.03.2010

Önceki ve Sonraki Yazılar