Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Laiklik: Nedir Ne Değildir-8

Günümüzde (laisizmle birlikte) oluşturulan algının tersine din (en azından İslam) toplumsal ve siyasal sorumluluğu gerektirecek şekilde siyasi otoriteyi de bağlayan hükümler içerir. Birkaç yüzyıl önce batıda alan hakimiyeti kazanan seküler düşünce toplumsal değer oluşturan kurumları süreç içerisinde kitlelerin gözünde itibarsızlaştırmıştır. Oysa Peygamberler geldikleri toplumlarda sosyo-ekonomik ve siyasi devrim yapmışlardır. Allah Rasulünün aracı olduğu din sadece dar anlamda ‘ibadet’ olan namaz, oruç vs’yi değil toplumu ilgilendiren her hususu kapsam içerisine alır. Sözgelimi o günlerde yaygınlıkla uygulanan faizin kesin bir şekilde devlet gücü de kullanılarak kaldırılması ve yine devlet gücü de kullanılarak zekât müessesesinin yerleştirilmesi böyledir. Şimdilerde ise faiz devlet koruması altında, zekât ise kendi haline bırakılmış halde...

Elbette bugün için de geçerlidir bu hükümler... İnsanın kendisince bunu sınırlandırma girişimi de hadsizliktir. Bu hükümler siyasi otorite vasıtasıyla gerektiğinde kamusal güç (kolluk güçleri) kullanılarak işlevselleştirilmiştir. Hz. Ebu Bekir zekât vermek istemeyenlere savaş açmıştır mesela...

Laikliğin Türkiye’deki yorumu dinle doğrudan ve dolaylı, içerisinde ekonomik girişimlerin de dahil olduğu her şeyi tehdit olarak değerlendirmektedir. Bir tür faşizmdir bir başka deyişle... Oysa devletler ideolojik saplantılarla hareket etmemelidir. Nitekim sosyalizm bu yüzden iflas etmiştir. Geçmişte ‘Suudi Arabistan’la ticaret yapmak laikliğe aykırı’ diyen bu ilkel zihniyet, 28 Şubat döneminde ‘yeşil sermaye’ adı altında halkı bizzat Milli Güvenlik Kurulu (MGK) eliyle ayrıştırmıştır.

Bu bağnaz, yobaz ve saplantılı ve faşist ideoloji mültecilerin botlarını batırmaya çalışan Yunanlılar gibi bilerek ve isteyerek, bir plan ve proje çerçevesinde hareket etmiştir. Oysa sözgelimi İngiltere güçlü bir finansal altyapı kurarak, islami hassasiyeti olan fonları ülkesine çekmek için “sharia complinet”* pencereler açmıştır.

Biz; ‘ne Arap’ın yüzü ne Şam’ın şekeri’, ‘Kâbe Arabın olsun Çankaya bize yeter’ derken, başkalarının yaz(dır)dığı tarih kitaplarında Arapların bizi arkadan nasıl vurdukları palavrasını körpe zihinlere kazırken, ‘Elif-Ba'yı attık medreseleri kapattık’ diye başlayan şiirlerle kutsallaştırılan günlerde kendimizi ikna ile meşgulken, devrim adı altında kadim medeniyete olan bağ koparılmışken, uydurma bir dil (Güneş Dil Teorisi) uydurma-palavra bir tarihle meşgulken, İngiliz çoktan kokusunu almıştı körfezdeki paranın... Bize heykel diktiren İngiliz henüz Türkiye'de anılması bile tehlikeliyken, kendisi körfez sermayesini ülkesine çekmek için doktora düzeyinde eğitim kurumlarını dahi oluşturmuştu. Burada getirilecek itiraz baş döndüren gelişmelerin yaşandığı günümüzde İslam’ın öngördüğü müesseselerin bu ilişkilere cevap veremeyeceği, dolayısıyla laik düşüncenin çizdiği sınırlar içerisinde isteyenin bireysel hayatında bunu uygulayabileceğidir. Öyle midir acaba...

İnsanların zihin gerisine kazılan ön kabuller bir yanılsamadır. Örneğin ‘kapitalist iktisadın’ insanlığın ortak değeri olduğu fikri gibi… Sorun; günün koşullarında sıradan insanların da aşina olduğu; demokrasi, piyasa ekonomisi, insan hakları, hukuk devleti… gibi müesseseler bakımından da geçerlidir. Bu müesseseler dominantlığı nedeniyle genel kamuoyunun zihin gerisinde ‘tabu’laştırılmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesinde insanlığın faşizme meyletmesi de böyle bir toplumsal algı yanılası oluşturmuştu.

Bugün anayasalarda da karşılık bulmuş ancak herkesin bir tarafa çektiği; demokrasi, hukuk devleti, eşit vatandaşlık, sekülerizm gibi kavramlar Tanzimatla başlayan sürecin bir ürünüdür. Birçok kişinin tartışılmazı (tabusu) olan bu kavramların bizi nereden alıp nereye götürdüğü ya da bundan sonraki destinasyonun neresi olduğunu bilmek, üzerinde tekrar düşünmekte fayda vardır. Günümüz Türkiye'sinde bu kavramlara yanlış anlam yüklendiği ya da yanlış uygulandığı yönünde eleştiriler varsa da, tabulaştırılan bu kavramların gerçekte kimin işine yaradığı sorusunun cevabı, asıl 'soru'nun daha farklı olması gerektiği yönünde düşünmemizi gerektirmektedir (devamı var)


* İslam hukukuna uygun

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.