Mahmure Teyze’nin Yol Parası….

Yabancı, son dört yılın ilk ikisinde her ay iki kez sonrasında, bir kez gidip dosya yoğunluğuna göre iki ya da üç gün kaldığı şehrin Pazartesi günleri kurulan Ulus Pazarını gezmeği ihmal etmezdi. Burası şehrin merkezinde olmakla birlikte, mahallelerin uzağında kurulan üstü kapalı, klasik bir halk pazarı hüviyetindeydi. Fazla kalabalık olmayan özellikle akşam üstleri iş çıkışında olanların uğradığı saatler daha bir farklıydı burada. Günlük meyve, sebze, soğan-patates ve yeşillik türünden yiyeceklerin, azda olsa kuru gıda ve evde günlük kullanılan eşyanın satıldığı bir yerdi Ulus Pazarı. Pazartesi günleri 4 sokağın ikisi dolu diğerleri boş olsa da asıl kalabalığın cumartesi yaşandığı ve tüm pazarın dolu olduğu söyleniyordu. 

Pazarın girişinde, genellikle kendi bostan ve bahçesinde yetiştirdiği, üç-beş kilo, en fazla 5-10 kg ürünü satmak için gelen, yaşlı amca ve teyzelere rastlanırdı. Bu kişilerin bir kısmı pazara giren herkese, kendi ürünlerinden satın alsınlar diye ya seslenirler ya da gözlerinin ucuyla sizi takip eder, adeta alışverişte unutulmak istemediklerini hissettirirlerdi. 

Pazara uğramayı itiyat haline getiren yabancı, tezgahlar arasında aheste dolaşır, bazan ürünün hangi bölgenin olduğunu satıcısına sorar, fiyat karşılaştırması yapar, kapalı alanının girişe göre en sonundaki sokağını baştan sona gider ve gelirdi. Genellikle gidişte pek bir şey satın almaz, daha ziyade etiketleri takip ederdi. Dönüşte aynı ürünü 1 ya da 1,5 TL daha hesaplı sattığını düşündüğü tezgahlardan alır, bazan fotoğrafladığı ürünleri ve etikleri mesajla evine iletirdi. Genellikle bu iletilere eşi dönüş yapar hangi üründen ne kadar istediğini bir iki kelimeyle cevaplardı. 

Hepi topu 8-10 kg (o da en fazla) satın alınan ürünle, Pazar girişindeki otoparka bıraktığı aracına doğru yönelirdi. Kimi zamanlar da hiç alışveriş yapmadığı olurdu. Burada onun için asıl olan; Pazar havasını teneffüs etmek, insanların akşam  üstlerindeki telaşını, özellikle de pazarcıların, tezgahlarındakileri biraz önce satıp, evlerine dönmenin telaşını dışa yansıtan seslerinin birbirine karışmasını dinlemekti. 

Ulus Pazarında Kasım ayının 3.haftasındaki havada, diğer zamanlardan çok farklı değildi. Pazardan aldığı; domates, üzüm, liman, armut, muz ve mandalini farklı poşetlerde ve ağırlıkları takriben birbirine müsavi şekilde, iki elinde olmak kaydıyla aracına doğru ilerleyen yabancı, pazarın çıkışında iki büklüm bir vaziyette, tekerlekli Pazar arabası dolu halde çıkışa doğru aheste ilerleyen, yaşlı bir kadını fark etti. 

Ona doğru adımlarını hızlandırdığında, kamburu bir hayli ilerlediği için adeta rüku halinde yürüyenin, pazardan alışverişe yapmaya gelenlerden ziyade, Pazarın girişinde duran ve kendi bağ-bahçesinden yetiştirdiklerini, satünlardan olduğunu anladı. Yanına usulca yaklaşıp:

-Teyze evine mi gidiyorsun, istersen seni arabamla götüreyim. 
-Evet evladım, olur gidelim.

Aslında teyzenin hemen kabul edeceğini pek düşünmemişti. Kim bilir belki de, “evim yakın evladım, ben yavaş yavaş giderim, sen zahmet etme”, yahut “oğlum-kızım şimdi beni almaya gelecek, sağ olasın” şeklinde bir cevap alsa şaşırmayacaktı. Lakin teyze, tanımadığı ve ilk kez karşılaştığı bu yabancının kendisi evine bırakma isteğini hemencecik kabul etmişti. 

Teyzeye bulunduğu yerde beklemesini, elindeki poşetleri arabasına bırakıp kendisini almaya geleceğini söylemiş ve aracın bulunduğu yerden işaretle gösterirken, kendisinin burada yapancı olduğunu evinin nerede olduğunu sorduğunda:

-Evim İmarette be ya?, şeklindeki cevap üzerine,
-Siz tarif edebilir misiniz? Ben İmaret’in nerede olduğunu bilmiyorum., sorusuna teyze, elbette diyerek cevap vermişti. 

Aracının içerisine kendi satın aldıklarını yerleştiren yabancı, geri geldiğinde O’nu bıraktığı yerin daha ilerisinde, yola yakın bir noktada buldu. Lakin bir iki dakika içerinde yeniden pazara girip, satın alabileceği bir Pazar arabası olup olmadığını, ev eşyası satan tezgahlara doğru yönelip baktıysa da, böyle bir satıcı göremediği için çabucak pazardan çıktı. 

-Teyze, neden burada beklemedin de ileri gittin?
-Kızanım, yol bu tarafta ya oradan geleceksin sandım. 

Teyzenin tekerlekleri eskimiş, üzerine bir Pazar arabasının taşıyabileceğinden çok fazlası yüklenmiş, kirli poşetler ve çuvallara sarılmış eşyalarını tek tek otomobilinin bağajına yerleştiren yabancı, O’nu aracın arka sağına “patron” koltuğuna da oturttu. Eşyaları boşaltırken gördü ki bunların bir kısmı yaşlı kadının evinden satmak için getirdiği ve müşteri bulamadığından olsa gerek evine götürdüğü ürünlerdi. 

Kapağı kapalı olduğu için içerisindekini göremediği 10 kg yoğurt kabı pek hafif olduğuna göre muhtemel ki onunla getirdiğini satmıştı. Diğer poşetlerin koyu renkli olmaları sebebiyle, içerisindekilerin ne olduğu anlaşılamıyordu. 

Araba otoparktan çıkarken, teyze gidilecek yönü hiç aksatmadan tarif ediyordu. Önce sola dönelim, ileride beyaz arabayı gördün ya oradan da köprüye doğru devam edelim… Sürücü ismini sorduğunda “Mahmure” olduğunu söyleyen pazarcı teyze meğer 80 yaşındaymış. Kendisi 80 dese de yaşının daha fazla olduğu ya da yaşadığı hayatın onu çoktan 90’larda gösterdiği belliydi. Buna rağmen yorgun bir sesi ve hali olsa da konuşması düzgün ve akıcı, işitmesinde de bir sorun yoktu. 

“Yolcunun” evine doğru doğru gidilirken, saat 17.00 civarındaydı. Kış günü bu saatte, havanın da bulutlu olması sebebiyle neredeyse akşam olmuş sanılırdı. Söze bir yerden başlayıp sohbet etmek isteyen sürücü:

-Teyze evde çocukların yok mu senin?
-Bir evladım vardı ama cezaevinde, kavga etmiş arkadaşlarıyla ama polisler ona silahı vardı diye iftira etti. 
-Teyze neden polisler iftira etsin ki? Kavgaya karışanlardan birisi öyle söylemiş olmasın. 
Teyze bu şekildeki bir soruya nedense cevap vermiyor ve “polisler, elinde silah vardı demiş, kızanım mahpus” diye konuşmasını sürdürüyordu. 

Bu arada elinde 4’e katladığı bir parayı (10 TL) sürücüye uzatıyor, “al evladım, başka param yok, azımı çoğa say” diyordu. Yabancı kendisini ücret almak için taşımadığını söylese de O parayı yeniden uzatıyor ve yol parası ödemek istediğini ısrarla ifadeye çalışıyordu. Paranın kabul edilmediğini görünce bu kez içerisinde yaklaşık 2 kg ceviz olan siyah bir poşeti uzattı. Mahmure Teyze ikramım kabul edilmedi düşüncesiyle gücenmesin diye uzatılan poşeti alan sürücü, aldıklarını ön koltuğa bırakıyor ama inişte tekrar vermek için hatırında tutmaya çalışıyordu. 

Köprüyü geçer geçmez hemen sağa, 300 metre kadar  sonrasında sola, ileriden de yeniden sağa dönülmüştü. Yaklaşık 700 metre gidildiğinde Mahmure Teyze,  sağdaki sokağa gösterip, “kara araba”nın yanından tekrar sola  dönüleceğini söyledi. Siyah otomobilin solundan geçilerek sokağa girildiğinde soldan 3. Evin önünde duruldu. Yüksekçe bir avlu duvarı ve aynı boyda açık mavi boyalı demir kapısı bulunan evin önünde durulduğunda, bahçesinden onlarca köpek sesi geliyordu. 

Teyzenin tüm eşyası tek tek indirildi ve yol parası niyetine verdiği ceviz poşeti de eşyalarla birlikte bırakıldı. Teyzenin pazar arabası en fazla üç-beş kez daha pazara gidip gelebilecek kadar eskimişti. Daha fazlasına dayanacağına dair düşünce fazla iyimserlik olurdu doğrusu. 

Evin önüne gelindiğinde, içeriden kimse çıkmadı. Bitişik ya da sokağın karşı tarafındaki tek katlı evlerden de dışarı çıkan yahut bakan olmadı. Bu mahallede neredeyse iki katlı hiçbir ev de yoktu sanki köy gibi bir yerdi. 

Bu arada Mahmure Teyze’nin elindeki baston da bir hayli eskimiş ve adeta odun haline gelmişti. Bastonun elle tutulan kıvrımlı yeri ise neredeyse yarıya yakın noktasına kadar kırıktı. Yabancı Mahmure Teyze’ye:

-Sana yeni bir Pazar arabası alayım, nerede satılıyor?
-Kızanım Ali Paşa Çarşısının oralarda var!
-Teyze ben sana hemen bir Pazar arabası alıp geleceğim tamam mı?    

Mahmure Teyze bu teklife hiç itiraz etmedi. Sürücü çarşının kapanmasından önce yetişmek için seri bir şekilde aracını şehre doğru sürdü. Uygun bir yere aracını park edip, 15. Yüzyılda yapılan ve şehrin Bedesten diye adlandırılanı dışındaki tek kapalı pazarı olan, Ali Paşa Çarşısının yan sokağına vardı. İlk gözüne kestirdiği esnafa, satın almak istediği Pazar arabasını tarif ettiğinde, kendisine daha küçük boyutlu iki ayrı türü gösterildi ama O kabul etmedi. 

Bu kez satıcı, biraz beklerse depodan istediğini şekilde bir araba getireceğini söyledi. Satıcı deposuna giderken, yabancı da bu arada baston alayım bari diye düşündü. Ali Paşa Çarşısına orta kapıdan girip (burasının iki ayrı sokaktan oluşan ve dört ayrı yerden girişi olan bir Osmanlı Çarşısıydı) ilk sağa döndüğünde, 3.dükkanda baston satıldığını gördü. 

Yabancı dükkan sahibine, satın almak istediği bastonu tarif etti. Çünkü görünen bastonların hemen hepsi istediği türden değildi. Alıcı tutamağı daireye yakın kıvrımlı, yere değen kısmı lastikli olan ahşap bir baston istiyordu. Bu arada kime ve ne için satın aldığını da kaşla-göz arasında dükkan sahibine söyleyiverdi.

Meğer satıcı Selimiye Mahallesinin de muhtarı imiş. İsminin “Emin” olduğunu söyleyen muhtar, kendisine tarif edilen türden bir baston uzatıp, fiyatında da yaklaşık 1/3 oranında  indirim yaptı ve  “Bu da bizden olsun be ya”!, diyerek gülümsedi.  

Yabancı Alipaşa Çarşısına girdiği kapıdan çıkıp, Pazar arabası satın almak istediği yere geldiğinde, siparişi çoktan hazırdı. Pazarlığa yanaşmayan esnafa istediğinden 5 TL daha az para uzatıldığındaysa, reddetmedi. Bu araba pek güzel ve üstelik çiçek desenli mavi bir kumaşla da kaplıydı. İçerisine bastonu da yerleştiren, yabancı otomobiline doğru giderden, sanki tekerlerden birisinin dönmediği hissine kapıldı ve hemen durup kontrole başladı. 

Sokaktan geçenlerden birisi, Pazar arabasına eşya yerleştirildiğinde, ağırlığın etkisiyle tekerleğin döneceğini, şimdi boş olduğu için böyle dönmüyor gözüktüğünü söyledi. Elbette bu söylenen makul bir şeydi. Anlaşılan yeni olan Pazar arabasının boş iken tekerlekleri henüz yuvasına alışmadığı için dönmüyor gözüküyordu. Kendisine bu hatırlatmayı yapana teşekkür eden yabancı yoluna devam etti. 

Gelirken, geçtiği sokakları unutmamak için dikkatini olabildiğince çevredeki bina ve ağaçlara veren yabancı, Mahmure Teyze’nin evinin önüne gelindiğinde bir genç hanım, avlu duvarının önüne dikilen çiçeklerin kurumuş yapraklarını temizleyip, toprakların düzeltiyordu. Yanına park eden aracı bekliyormuş gibi bir tavırla o tarafa doğru baktı. 

Yabancı, Mahmure Teyze’ye Pazar arabası ve baston getirdiğini söyleyip, geliş sebebini anlattı ve çiçeklerle meşgul olana. Bayan ayağa kalktı ve avlu kapısını açarak içeriye seslendi. Mahmure Tezye’nin akrabası olduğunu söyleyen bayan, Pazar arabası ve bastonu aldı ve yabancıya “Karadenizli olup olmadığını” sordu. Aldığı cevap memleket tahmininde yanıldığını gösteriyordu. 

Yaşlı teyzenin sokağa çıkışı biraz gecikti. Meğer bu bayan da Mahmure Tezye’nin kızıymış. Yabancıyı polis zannettikleri için (kardeşi de cezaevinde olduğundan) öyle konuşmuş. Ama “Teyze tek bir çocuğu yani oğlu olduğunu söylemişti” dedi yabancı. Muhatap, “Zaten hep oğlunu sever beni gözetmez” diye sitemle cevap verdi bayan. 

Nihayet Mahmure Teyze 5 dakika kadar sonra sokağa çıktı. Elinde iki ayrı pakette bahçesinde yetiştirdiği ve muhtemelen pazara götürüp de satamadığı elma büyüklüğündeki hurmaları getirdi ve bu ikramını kabul etmesini istedi yabancıdan. 

Bastona ve Pazar Arabasına sevindi mi sevinmedi mi pek anlaşılmadı. Lakin alnının kırışıklıkları yaşadığı her bir hatıranın etkisiyle belirginleşip derin bir çizgiye ulaşmış bu yaşlı kadın, oğlunun cezaevinden çıkıp çıkamayacağına dair sözler söylüyor ve “benim oğlumun silahı yoktu, ona iftira ettiler” diyordu. 

Bu arada aracın kilometresine bakıldığında, Mahmure Teyze’nin eviyle Ulus Pazarı arasının yaklaşık 5 km. mesafede olduğu görülüyordu. Belki ki her pazartesi günü bu yolu, yaz kış arabasına yüklediği üç beş satılık ürünle gidip gelmesini hiç yüksünmüyordu ve oğlunun cezaevinden çıkışını bekliyordu bu cefakâr anne…

Mahmure Teyzemizin ve tüm annelerin ellerinden öpüyor, vefat edenlerine şanı yüce olan Mevla’dan rahmet niyaz ediyoruz efendim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum