Raif MEDETOĞLU

Raif MEDETOĞLU

MİLLİ AHLÂK VE MİLLİ ŞUUR'UN TEMELİ MiLLİ MEKTEPLERDE ATILIR...

Dünya imtihanımız bizi zor bir zaman tünelinden geçiriyor.
Ahlâk nizamı çökmüş batmaya mahkûm temeli çürük bir dünya düzeni'nin ve üzerimize çöken günahların enkazı altındayız...
Bu enkazdan kurtulmak için ancak dini otoriteye dayalı yeni bir ahlâk nizamı ve toplumsal bir karakter ile birlikte medeniyetimizin ruhuna uygun münevver fikirler ile güçlü karakterler inşaa etmekle mükellefiz..
Yıllarca bu topraklara ait olan İslam'ı ve onun tüm değerlerini siyasal, sosyal, hatta bireysel hayata yön vermesine müsade etmeyen ,garip kerahat bir düşünce adaleti unutarak, cebir kullanmak suretiyle keyfi muamele ile tahakküm etmiştir.
Hiç şüphesiz tarihte yaşanan meş'um hadiseler milletin vicdanında mahkum olmuştur.
İşte kanun ve nizamlara bağlı olarak hareket etmeyen o zulmün mümessilleri toprak altında adalet-i ilahiye'ye teslim olmuş bir vaziyette Allah'ın müstehâkını bekliyorlar...

Artık yeni bir yüzyılda Allah'ın yeryüzündeki adalet terazisi hükmünde olacak idealist kahramanları görmek istiyoruz...

Allah'ım bize bu vakt-i fecri nasip eyle.
Amin...


Yüz yıldır İslam'ı sadece kültürel bir kimlik olarak tanımlayan aklı dışarda törpülenmiş bir cephenin darbesine maruz kalan haşmetli devletimizi, değerli ve bahtsız milletimizi ,bu çileli ızdıraptan kurtaracak, hira mağarasında yükselen sese kulak verecek yeni bir nesil ve vicdanları yüz yıl oldu bin umutla bekliyoruz...

Bu topraklar doğudan yükselerek batıya doğru ilerleyen azim bir medeniyete sırtını dönen çolpa bedbahtlar ile doludur.

Binlerce yıllık medeniyetin köklerinden tekrar dirilmek yerine ,kendi tarihi ve medeniyeti ile kavgalı şuursuzca garb medeniyetine mübtela taklitçi bir kafa yapısı üretildi...
Büyük bir hüsran ve büyük bir buhranın içinde debelenen, şahsiyetsizleştirilmiş fertlerden oluşan bir cemiyet doğurdular.
İşte bu imtihan meydanında milletin saadetini tehdit eden bir uğursuz zümre türetildi..

Bu talihsiz hadiselerden sonra İnsanı merkezine alan, büyük dava ve idealler peşinde koşan şuurlu liderlere ve milli bir ruh haliyle mücadeleye ortak olacak, bilinç seviyesi yüksek medeniyetimizle barışık ön gôrülü akıllara ihtiyaç vardır.

Değerli ve bahtsız bir kavmin kurtuluş reçetesi başka kapılarda fikir dilemekle olmaz.
Bizim İzzet-i nefsimize iyi gelecek kendi medeniyet kodlarımız bize yeter...


Evet,yüzyıldır batı taklitçiliği özentisinin bize verdiği zararı ve bu sancılı ahvale maruz kalmış cemiyetimizin ve milletimizin ıslahını ve ihyasını ancak din ile mümkün kılabiliriz.
İslam'ın ruhuna uygun ahlâk mefhumunu toplumsal hayatta tesis etmek için gönüllü kuruluşlar yeterli değildir.

Bu manada millet olarak terakki etmemiz, devletimizin ve milletimizin saadetini sağlamak için devletin kudretli,adeletli ve merhametli vicdanına ihtiyaç duyulmaktadır..

Hususen Adalet, merhamet ,doğruluk, hürmet ve muhabbet gibi insani ve vicdani hisleri uyandırmak için can havliyle mücadele etmek zorundayız...


Kendi köşesinde kendisini yanlızlığa terk etmiş, kabiliyetlerine kelepçe vurmuş, idealist kahramanlar mutlaka sıkıştığı köşeden çıkarak daha uygar bir insanlık ve medeniyet için hakkaniyet ölçüsü içinde,
Özellikle insanın fıtri karakterine muvafık, tarihten ilham alarak, yeni modern dünya düzeni ile uyum içinde çalışmak ve üretmek davası ve mesuliyeti bütün müminlerin omuzuna yüklenmiştir.
Bu sorumluluk bilinci ile emaneti muhafaza etmek insani ve vicdani bir meseledir.
Evet, memleket meselesini imanı kadar değerli, haysiyet ve şerefi kadar kıymetli bulan dertli insanların medeniyet meydanlarında mutlaka Allah adına mücadele vermek mecburiyetindedirler...


Hiç kuşkusuz müslüman'ın bu hayatta bir davası ve ideali vardır.
Mümin toplumsal münasebetlerde üslubuna bir derinlik ve yücelik katarak, insanın ruhunu titreten Allah'ın hitabındaki kutsi mesaja uygun bir hayat ve ahlâk nizamının hayali ve rüyası ile yaşar.
Davasına ilişkin sorumluluğu ve insanlığın saadetini ilgilendiren bu ağır emaneti omuzunda taşıdığının şuurunda olmalıdır...


Ahlâkı çürütülmüş,iradesi esir alınmış ferdiyetçi bir toplum arzu eden dünya'nın egemen güçleri insanlığı heveslerine köle etmek için her türlü melaneti özgürlük perdesi altında meşru görerek,toplumları ifsad etme gayretiden zerre sapmadan,planlarını icra ediyorlar.

Hiç kuşkusuz bu kötülük cephesi içerde ve dışarda kıyamete kadar üstlendiği misyonu yerine getirecektir.

Milli benliğimizi tehdit eden ve toplumsal milli düzeni asi bir gençliğin eliyle yıkan, hürriyet fikrine yanlış bir mana yüklemek suretiyle, anarşist ruhlu fertleri yetiştiren sefih bir medeniyetin varisleri beşerin ruhunda pek büyük yıkımlara sebep olmuştur.
Gaflet perdesi pek kalınlaşmış insanlığın bozulmuş ahlâkı tadili büyük bir himmete muhtaçtır.
Bu yaraların kapanması ve tedavi olması Allah'ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olacaktır.

Bu buhranlı zehirli sarmaşık gibi toplumun bedenini sarıp sarmalayan kötü ahvalden kurtulmak için,
Milli hudutları belli olan, milli coğrafyamızda Milli hislerimizi uyandıracak tarih şuurumuzu düştüğü yerden kaldıracak cevherleri yetiştiren mekteplerdeki şemslere ihtiyacımızın olduğunu itiraf etmek durumundayız.

Peki biz bu mesuliyetin farkındalığı içinde bu girdap'tan çıkmak için nasıl bir yol haritası çizeceğiz ?
Milleti bu gayya kuyusundan çıkaracak, milletin saadetine vesile olacak tek kaynak güçlü bir iman,derin bir irfan ile ihya olmak gayet tabii mümkündür. ?

Evvelâ bu cendereden çıkmak için tarih, din ve medeniyet şuuruna vakıf olmalıyız...

Bizler binlerce yıllık âleme nizam veren,
ilk nebi Hz Adem ile başlayan efendimizin mümtaz şahsiyeti ile kıyamete kadar devam edecek olan, tevhid inancının sancaktarları, şerefli ve ihtişamlı bir mazinin mirasçılarıyız...

Bu bakımdan medeniyet ve düşünce boyutuyla geniş bir coğrafya'da iz bırakan binlerce yıllık bir tarihin ve ümmetin evlatları olarak, yüz yaşında değil sadece İslam'ın doğuşunu ve kalplerde ma'kes bulduğu günü esas aldığımızda aslında biz 1413 yaşındayız.

Evet ,1413 yıllık anlamlı ve derin tarihten bize miras kalan mazinin yücelttiği değerler, hayat sahamızda vücud bulmuş ,derin irfan'ın ahlâk'ın ve erdemin günümüze kadar gelmesi ve hususen mazide yaşanan hadiselerin ruh ve manaları mevcud zamana kadar taşınmış olması fevkalâde büyük bir medeniyet ve kültüre sahip olmamız muazzam bir zenginliktir.
Bu miras Allah'ın inayetiyle müstakbele ve kıyamete kadar taşınacaktır...
Hiç kuşkusuz üzerinde yaşadığımız şu müşterek vatan toprakları tarihin ve toprağın'da tesiri olsa gerek,hamiyetli insanlar yetiştirmiş ve tarihin ruhuna ve toprağın bereketine muvafık bir şekilde kendine benzeyen koç yiğitler yetiştirmiştir.

Üzerinde tarih yazılmış bu topraklar sadece maddi yapısıyla bize miras kalmamıştır.
Efendimizin manevi şahsında tecelli eden güzel ahlâk, milli karakter ,millet ve ümmet olabilme şuuru medeniyetimizden bize miras kalmış ve bu emanetin mesuliyeti tarih bilinciyle omuzlarımıza yüklenmiştir.
Bizlerde bu kudretli iradeyi temsil eden tarihi otoriteyi tekrar diriltmek için azimli bir gayretle çalışmak mecburiyetindeyiz.
Kuşkusuz tarihte yaşanan hadiselerin tecrübe miktarı bizleri bu vatana ,dini mubine sımsıkı sarılmamızı öğütlemiştir.

Ancak bize ilham kaynağı olan tarihi formüllerin ve milletimizin umumi karakterinin ve zihin dünyamızda büyüttüğümüz mefkûremize ve tahayyül ettiğimiz dünya düzenine itiraz ederek,bu toprakların dışında kendine vatan ve din arayan avâreler'de dış kaynaklı güçlerin fitne hareketinden etkilenmiş, bu aziz bir o kadarda sancılı olan bu coğrafyada bu zihniyet malesef zuhur etmiştir.

Ancak görüyoruz ki,içten içe yaşadıkları mecalsiz halet-i ruhiye onları öksüz duygulara sevk etmiştir.

Doğrusu toprak ve vatan şuuru, inanç ve imanı körleştirilmiş bir nesli şaşkınlıklar içinde görmek ruhumuzu incitiyor.

Bu coğrafyada tarih şuuru katledilmiş, tarihine küfürler yağdıran ferdiyetçi ve inkârcı bir gençliği mekteplerimizde kendi çabamızla nasıl intihara teşvik etmişiz ne kadar acı değilmi?

Oysaki; Mekteplerimizde ki eğitimcilerimiz otomatik ders anlatma makinası olmamalıydı, Öğretmen ruh üfler, ufuk gösterir, zihin açar, hayata dokunur.

Evet hiç şüphesiz ,bu büyük hüsranın bedeli çok ağır olmuştur.
Varlığımızın en önemli unsurlarından olan tarih bilincimiz ve inanç şuurumuz bu topraklarda yok edilerek, meş'um hadiselerle kardeş kanı dökülmüş ve ellerini kardeş kanıyla kirleten bir nesil zuhur etmiştir.

Heyhat ! Sözüm ona,
Millet ve ümmet olarak ilahi emirlerin doğrultusunda inandığımız değerler ve idealler dışında, bu manevi vatana ait olmayan ideoljilerin buyruklarına itirazsız ve delilsiz inanan ve aklını başka beşeri saiklerin tasarufuna terk ederek iradesini çürüten gençleri bu hâle nasıl getirmeyi başardınız ?


Evet,biz müslümanların yeryüzünde kulluk şuurunun verdiği ehemmiyet ve emniyet gereği omuzumuza yüklenen ağır bir mesuliyet ve emanet topyekûn bizi büyük ideal ve davalar peşinde koşmamızı mecbur kılmıştır.

Yaşadığımız çağ bizleri en büyük tehlike olan dünyevileşme tehlikesinin içine çekmiştir.
Bir mümin için en büyük tehlike bu hayattaki dava ve idealini kaybetmesidir.
Rabbi için değil, nefsi için yaşamaya başlamasıdır.

Günümüzde pek çok kimse dine hizmet mahiyetinde bir takım faaliyetler yapıyor. Kitap yazıyor, ders veriyor, benim şu an yaptığım gibi sosyal medya ortamında yazılar kaleme alıyor, vaaz ve irşatta bulunuyor, Kur’an eğitim ve öğretimi yapıyor. Eğer bu faaliyetlerin gerisindeki amaç dünyevî kazanç elde etme, şöhret olma, öne çıkma, insanların kalbini kendisine meylettirme olursa bu faaliyetlerin hiçbirisi “Allah rızası için” yapılmış olmaz.

Bunların tümü şahsî ve nefsânî arzuları tatmin için yapılmış olur. Böyle faaliyetlerin ilk bakışta alkışlayanı, yandaşı çok olsa bile etkisi saman alevi gibi kısa sürelidir. Manevi bereketten ve hayırdan yoksundur.
Allah için yapılan bir faaliyet ise yandaşı, destekçisi, arka çıkanı ne kadar az olursa olsun kalıcıdır, bereketlidir.

Okulların yeni açıldığı bu dönemde söz konusu mevzuumuzun ruhuna uygun eğitim yuvalarımızı irfan ,erdem ve ahlâk nizamını yücelten mekteplere tahvil etmek adına üzerimize düşen vazifeyi bi-hakkın yerine getirmek için çok çalışmak mecburiyetindeyiz.

Müslüman ve müninler olarak yeni nesillerimizi eğitirken onları Hakk olan dava şuuru ve bilinci ile eğitmemiz gerekir. Onların önüne “Allah’ın sözünü en üstün kılma” idealini ve onun rızasını esas maksat yapmayı en büyük hedef olarak koymalıyız. Gençlerimizi bireysel kariyer, zenginlik, şöhret gibi amaçlara değil milleti, ümmeti ve insanlık için hayırlı işler yapma bilinci ile donatmalıyız. “Falanca liseye , üniversiteye giderse kolay iş bulur, çok para kazanır, ünlü olur” gibi beklentiler yerine “acaba hangi okulda okursa Allah’a iyi bir kul, resulüne iyi bir ümmet olur?
Allah’ın sözünü ve hatırını yüceltmek uğruna nasıl gayret gösterir?”
diye düşünmemiz gerekmezmi?

Çocuklarımıza böyle bir ideal ve dava şuuru kazandırmadığımız takdirde bütün eğitim ve öğretim faaliyetleri sonucunda elde edeceğimiz şey bir “kifâyetsiz muhterisler ordusu” olur. Tek amacı dünya olan, kariyer peşinde koşan, servet ve şöhreti amaç edinmiş olan, mazlum ve mağdur durumda olan din kardeşlerinin acısı ve sızısını yüreğinde hissetmeyen his yoksulu muhterisler ordusu…

Rabbimiz, atacağımız bütün adımları kendisinin rızasına uygun eylesin. Bizleri kendisinin sözünün en üstün olması için gayret gösteren sâlih kullarından eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum