Nurhan Bahçe GENÇ

Nurhan Bahçe GENÇ

Ramazan geldi de, geçiyor bile.

Ramazan geldi de, geçiyor bile.

Klasik, gelmesine ayrı gitmesine ayrı yazarız. Öyle çok kalmaz zaten geldiğine sevincimiz daha kursağımızda ikengitmeye hazırlanır. İyi ki geldi, kaybolan merhametimize, bitiveren sabrımıza, kullanmadığımız –ne zaman kullanacaksak- sevgimize, içselleştiremediğimiz bir çok güzelliklere motivasyon olmasını umarak bekledik.

Sanki gözümüzü ona diktik, gelse de savaş bitse, gelse de gariban sevinse, gelse de fakirin eli para görse, gelse de birbirmizi arayıp sorsak, belki bir iftarda buluşsak.

Evet ‘Şeytanlar bağlandı’ ama biz nefsimizin gemini elimize alabildik mi? Bize de çaba düşmüyor mu? Şeytanlar öylece bize teslim olmuyor, oruç tutunca, yani sadece yemeyinceolduk mu mesela?

Bir kaç gün önce bir öğrencim; Hocam, neden çocuklar namazı da aynı oruç tuttukları gibi severek merakla kılmıyorlar diye sordu. Halbuki sahura hevesle kalkıyorlar, akşama kadar sabırla yemiyor, içmiyor oldukça iradeli bir bekleyiş sergiliyorlar ve ertesi günü tekrar tutmak istiyorlar dedi. Enteresan geldi. Doğru. Bir çok arkadaştan duyuyorum hatta benim çocuklarım da öyleydi, hep tutmak istedikleri için engellediğimiz olmuştır, farz değilken.

Bunda bozulmamış fıtratın etkili olduğunu, evde aile fertlerinin ramazanı daha ciddiye alıp, oruç ve ramazanın bazen bir şölene dönüştürüldüğünün rolü asla tartışılmaz. Her sene bir ay olduğu ve toplumsal bir ibadet olduğu için insanların birbirini etkilediğini -eskisi kadar olmasa da -yabana atamayız. Camiler, mahyalar, hazırlıklar, televizyon programları, sosyal medya da çocukları etkiliyor. Tabii orucun karşılığının, günün hemen akşamında mükellef bir sofrayla veriliyor olması da inanılmaz etkili. Bir de satın alınan oruçlar var. Çocukları teşvik ve alıştırma babında yarım gün tutturulup, satın alındıktan bozulan oruçlar.

Oruç, evet nefse sayılı saat ve günlerinde haz erteletiyor bunu ancak irade sahipleri yapabiliyor. Yapmayanların mazeretleri bir çocuktan daha fazla. O bizim konumuz değil.

Oruç gibi diğer farzları yapmak diğer haramlardan kaçmak için ne yapmalı?

İşte burada teslimiyet kavramı da bizi teslim almalı diyorum.

Namaz veya diğer ibadetler bireysel ve ramazan kadar bahsedilmiyor, çocuğun ruhunda iz bırakacak tarzda bir yaptırım ya da reklamı yok. Hatta ebeveynler de namazlarında gerektiği gibi dikkatli değil, bir külfetmiş gibi davranıp, oruca gösterilen hassasiyet gösterilmiyor. Bazen oruç tutup namaz kılmayanlar bile var. Hatta çok enterasan oruç tutup beş vakti kılmayıp camide teravihe gelenleri de biliyorum, tam otuz gün olmasa da. Bunu kınamıyorum tabi. İnsan öyle karmakarışık bir varlık ki, o yarımları bütünler beklentisine giriyoruz çok zaman. Gayri kabul edecek Allah diyorum. Böyle olunca diğerlerinin gözünde ki algı namaz ya da güzel ahlaka dair değerler, olmasa da olur gibi oluyor. Bu bu Allah’ın her emri için böyle.

İç disiplin oluışturmadığımız her bir güzellikte alışkanlık haline gelmiyor. Çok sevdiğim ve dilime pelesenk ettiğim bir söz vardır; “Güzei şeylere ve rahata alışmak kolaydır. İnsan sevmediği şeyi alışkanlık haline getirmez” bu hayat prensibim, çok inanırım.

Namazın dinin direği olmasının sebebi hayat boyu süreklilik arzetmesi ve insanın bedeni ve ruhunun da eğitmesi. Uzun soluklu sürdürülebilirliği islam olmanın gereği olarak görülmesi.

Tabii burada konu namaz da değil oruç ta değil.

Konu teslimiyet.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum