SAHİ, NEREDEYDİNİZ..?

Ahmetler, Nedimler ve dahi Sonerler için yürüyenler...

Basın özgürlüğünden dem vuranlar,

Sahi,

Daha önceden nerelerdeydiniz..?!

…

Adli soruşturma kapsamında gözaltına alınan gazeteciler için kendini parçalayan duyarlı gazeteciler… bir dostun sorduğu gibi sorayım:

Taraf Gazetesi'nde çalışanların,

hatta hanımlarının dahi telefonları dinlenirken…

Bu gazete, yüzlerce davayla uğraşırken, askerlerin tehditlerine göğüs germeye çalışırken..

neredeydiniz?

…

Muhsin Yazıcıoğlu'nun geçirmiş olduğu elim kazada,

sırf Zaman Gazetesi'nde çalışıyor diye dondurucu soğukta gazeteciler arasından seçilerek orada bırakılan gazeteci arkadaşımıza görülen cefa yaşanırken…

… neredeydiniz?

Ergenekon Davası’nın seyrine dair, halkı bilgilendirmeye matuf haberler yapan gazetecilere karşı binlerce dava açılırken,

Şamil Tayyar, Mehmet Baransu ve Büşra Erdal gibi gazeteci dostlar; ‘Niye haber yaptın?’ diye mahkeme koridorlarında çırpınmaktan, kendi davalarını takipten, haber yapmaya fırsat bulamaz hale gelirken…

.. nerelerdeydiniz..?

Bizim yaptığımız bazı haberlerle ilgili bile davalar açılıyor, yüklü tazminatlar isteniyor… Bunlar için de yürür müsünüz..?

Ergenekon gibi terör örgütlerine üye olma iddiasıyla, bazı asker, akademisyen ve hukukçuların yanında, bazı gazeteciler de gözaltında, evet… Tıpkı İtalya’daki Temiz Eller Operasyonu’ndaki gibi…

Dikkatinizi çekerim, ‘Terör örgütüne üye olmak ve örgüte yardım”dan..

Bu iddialarla yargılananlar için yürürsünüz de,

Sırf bu davayı takip edip haber yaptı diye yargılanan ve ceza alanlar için niye yürümezsiniz..?! Ki, bu gazeteciler hiçbir terör örgütü mensupluğundan yargılanmıyor, dikkatinizi çekerim.. Sırf mesleklerini icra ediyorlar,

haber yapıyorlar kardeşim…!

Bu saatten sonra ‘basın özgürlüğü tehdit altında, gazeteciler tutuklanıyor..’ martavalını da yutturamazsınız...

28 Şubat’ta, “o çok özgür olduğunuz dönemlerde!..”, o kadar özgürdünüz(!) ki, aynı gün aynı manşetleri atarak demokrasiye balans ayarı çektirdiniz!...

O dönemde, sırf bazı paşaların hoşuna gitmedi diye, bazı andıçlarla gazeteciler işinden oldu, hayatları karardı,

Yoktunuz?!..

Sahi, o zamanlar nerelerdeydiniz?

O zamanlar, yürütülen tankların önünde/ karşısında değil, arkasındaydınız..!

…

Ve İstanbul Barosu da yürüdü geçenlerde, aynı gazetecilerin tutuklanmaları vesilesiyle…

Yönetimi değişse de, Ergenekon sanıklarına yaklaşımları değişmeyen Baromuzun…

Sahi,

Niye o kadar alındınız ki, tam da siz Taksim meydanına doğru yürürken, bir grup Genç Sivil’in “Anlarsın ya Baro” yazılı pankartlarına…

Avukatlık kimliğini taşıyan birileri bu gençleri hırpaladı, darb etti bir de!

Ne anladınız pankarttan da sahi, bu kadar hırslandınız..?

(Hukukçular Derneği Başkan Yardımcısı ve eski Başsavcı Reşat Petek’ın yargılanmasında kendisine neden destek verilmediğine dair, “WALDO, SEN NEDEN BURADA DEĞİLSİN..?” başlıklı yazımızı da hatırlatırım.)

…

Neyse, söylenecek çok söz var da.. Anlayan anladı..

Bir fıkrayla bitireyim:

Nasrettin Hoca’ya birisi, komşu köye yürüyerek kaç saatte gidileceğini soruyor, fakat Hoca cevaplamıyor.

Adam da yürümeye başlayınca, Hoca arkasından seslenmiş:

“Kardeş, sen oraya anca 2 saatte gidersin.”

Adam da kızgın bir şekilde dönerek:

“İyi de Hoca, sana birkaç kez sordum, cevaplamadın da, niye şimdi söylüyorsun?” demiş… Hoca da:

“Tamam da güzel kardeşim, senin yürüyüşünü göremediydim. Sen bu yürüyüşle oraya anca iki saatte varırsın.” diye cevaplamış..

O hesap;

Ahmetler, Nedimler ve Sonerler için yürüyenler…

Bütün mağdurlar için,