Hakkı ERÇETİN

Hakkı ERÇETİN

Simitçi Mehmet Aga

Kırklareli…

Türkiye’nin kuzeybatısında küçük bir serhat şehri…

Şehrin tarihi M.Ö. 5000’lere kadar uzanır…

İsminin hakkını veren bir şehir…

Kırk kilise, kırk azizler, kırk kimesne(kimse), kırk akıncılar, kırk şehitler ve nihayetinde Kırklareli…

1361 yılında şehir Osmanlıların hakimiyetine geçmiştir. Trakya’da ilk cami ve külliyesi (Hızır Bey Külliyesi) Kırklareli’nde inşa edilmiştir ve halen de hizmet vermeye devam etmektedir.

Mübadele öncesi yoğun bir Rum ve Yahudi nüfusu barındırıyordu. Mübadele sonrası bu Yahudi çoğunluğa dönmüştür. Ancak Yahudi nüfus kademeli olarak 1980’lere kadar şehri terk etmişlerdir.

Bütün balkan şehirlerinde adet olan ve “korzo” diye tabir edilen bir nev’i kordon boyu gezinti manasına gelen faaliyet bu şehirde de mevcuttur. Bu faaliyet özellikle Pazar günleri ailelerin çocuklarını alarak belli bir mekanda yürüyüş yapması ve tanıdıklarla çay bahçeleri gibi mekanlarda sohbet etmesini içermektedir. Makedonya Üsküp’te Vardar nehri kıyısında yapılırdı. Bu günlerde eski canlılığını kaybetse de devam ediyor. Ha keza Kosova Prizren çarşı caddesinde aynen devam ettiriliyor. Kırklareli’nde bu faaliyetin mekanı İstasyon Caddesi’dir. Cadde etrafında onlarca çay bahçesi mevcuttur. Bu adet ve şehrin küçük olması nedeniyle herkes birbirini tanır. Buna balkanlarda ve Rumeli’ndeki beraber yaşama kültürünü de ilave ettiğimiz zaman 12 Eylül öncesi anarşi ve terörün girmediği 3 ilden bir tanesinin Kırklareli olması çok ta şaşırtıcı olmamaktadır.

Yolunuz bu şehre düşerse İstasyon Caddesini es geçmeniz mümkün değildir. Ancak özellikle haziran ayında bu şehre yolunuz düşerse size tavsiyem, Hızır Bey Camiinin sağından yukarı doğru çıkan Arnavut kaldırımlı dik sokaktan eski Rum ve Yahudi evlerine bakarak Yayla mahallesine çıkmanızdır. Sokak dik olsa da uzun değil, en fazla 5-10 dakikanızı alır. Sokağın bitiminde geniş bir düzlükte yer alan ve içinde kocaman ıhlamur ve çam ağaçları olan bir çay bahçesi ve parka çıkacaksınız. Hala eski halini ve karakterini koruyan Yayla mahallesinin bu parkında ıhlamur kokuları içinde demli bir çay içmeden geçmeyiniz.

Kırklareli’nin nesi meşhur diye sorulduğunda basit bir şekilde “ tuzu, buzu, kızı” derler. Bu günlerde hemşehrilerimin de unuttuğu bir meşhuru var, o da simittir. 30-40 yıl öncesinde Kırklareli simidinin bölgede haklı bir şöhreti vardı. Çocukluğumdan hatırlarım, sokak satıcılarının %80’i simitçilerdi.

Bu uzun girizgahtan sonra asıl meseleye gelmek istiyorum. Sokak simitçilerinin belki de en meşhuru Simitçi Mehmet Aga idi ve ben kendisini tanıdığım zamanlarda 60 yaşlarındaydı.

Mehmet Agayı meşhur yapan özelliği hiç saat kullanmamasına rağmen saati sorduğunuzda dakikasına kadar biliyor olmasıydı. Çocukken bu duruma bir açıklama getiremez ama bir nev’i oyun kabul ederdik. Mehmet Aganın her seferinde bilip bilmeyeceğini denemek için ondan başkasından simit almazdık.

Ona saati soracağımız zaman kendi saatimizi saklar ve;

“Mehmet Aga saat kaç” diye sorardık. Şöyle kısa bir zaman düşünür ve “4’ü 21 geçiyor” derdi. Hemen arkamızı döner ve cebimizdeki saatten kontrol ederdik. Her seferinde Mehmet Aga dakikasına kadar şaşmadan zamanı bilirdi.

Onun simit sattığı sokakları bildiğimiz için bir müddet bekler ve önüne geçerek simit alır ve tekrardan saati sorardık. Hayret ki, her seferinde dakikasına kadar bilirdi.

Bütün ahali Mehmet Aganın bu özelliğini yaşadığı bir olaya bağlardı. Bu olay oldukça traji-komik bir husustur. Mehmet Aga 25-30 yaşlarında iken bir rahatsızlık geçirir ve öldü zannedilerek mezara defnedilir. Adamcağızın şansı varmış ki defnedildikten kısa bir zaman sonra mezarlığın yanından bir çömlekçi kervanı geçer. Kervandakiler mezarlıktan bir ses geldiğini duyar. O mahalle sakinlerine o gün cenaze defini yapıp yapmadıklarını sorarlar ve evet cevabı alınca “sizin mevta dirildi herhalde, gidip bir kontrol edin” derler. Mahalleli gidip bakınca görür ki Mehmet Aganın mezarından bir inilti gelmektedir. Hemen mezarı açarlar ve Mehmet Agayı kurtarırlar.

Çocukken bize oyun gibi gelen bu özelliğini şimdi daha farklı açıdan görerek bir prensip ile ilişkili buluyorum. Peygamberimiz (SAV); “İnsanoğlu iki şeyin kıymetini bilmez, o iki şey boş zaman ve sağlıktır” buyurmuyor mu?

Buradan hareketle, bir nev’i öteye gidip gelmiş gibi olan Mehmet Aga bu iki şeyin kıymetini tam anlamıyla idrak etmiş birisidir diye düşünüyorum. Ötenin kıyısından dönüp geldiği için zamanın her anını yaşıyor ve sanki her dakikasını dahi sayıyordu diye düşünüyorum. Bu yüzden ne zaman sorarsak soralım saati dakikasına kadar biliyordu sonucuna varıyorum. Benim ki sadece bir düşünce, en doğrusunu Allah bilir.

En azından bende bu şuuru oluşturduğu için ve de çocukluğuma renk kattığı için Simitçi Mehmet Agama Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Kırklareli simidinin de eski şöhretli ve lezzetli günlerine geri dönmesini temenni ediyorum. 

 

 

 

 

hercetin39@gmail.com

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.