SÜNNET OLMADAN ÜMMET OLUNAMAZ

dmse9gdw0aafxrz.jpg

 

Önce şu gerçekleri hatırlayalım: Bu dünya mutluluk diyarı, bu alem saadet ülkesi değildir. İlk insandan son insana, ilk kavimden son kavme, ilk devletten son devlete… Kadar bu dünyada yaşayan ve yaşayacak olan insan topluluklarında, devletlerde ve fertlerde yüzde yüz adalet, yüzde yüz saadet, yüzde yüz mutluluk olmamıştır ve olmayacaktır. Bu tezi hem bu güne kadar yaşananlar ispatlıyor hem de her şeyi Yaratan Allah’ın kanunu böyle. Bundan dolayı bizler yani âdemoğulları bu büyük fakat imkânsız ideali gerçekleştiremeyeceğimize göre ne yapmamız gerekiyor? Yapmamız gereken şu; önce her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Allah’ımızın (cc) son gönderdiği kitaba ve onun elçisinin (sav)sözlerine bakacağız. Bir de tarihi iyi okuyacağız. Bunları yaptığımız zaman ortaya çıkacak gerçek şudur: Evet bu güne kadar yeryüzünde kusursuz devletler olmamış, adaleti yüzde yüz sağlayan hükümdarlar ve milletler yaşamamış. Buna göre yapılacak olan ise, hangi devirde, hangi zamanda, nerede, hangi devlet, hangi kavim, adaleti, hem kendi topraklarında, hem de tüm dünyada olabildiğince sağlamış? Bu soruya insaflı bilginler ve vicdanlı tarihçiler şu cevabı veriyorlar: "Bu güne kadar dünyayı idare eden devletlerin sayısı çok az. Roma, Abbasi, Pers, Osmanlı... Ve bu gün ABD. Bunlardan dünyayı en adaletli idare eden devlet Osmanlılardır. Şimdiye kadar yaşayan kavimler için de en saadetli, en adaletli, en büyük ahlaka sahip topluluk ise Sahabe-i Kiramdır."

            Şu anda dünyada yaşanan haksızlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği, vicdansızlığı gidermenin formüllüde yukarıda verdiğimiz bilgilerde gizli. Tüm insanlık yüzde yüz olmasa da adaleti ve saadeti sağlamak istiyorsa Osmanlıya bakmalı, sahabe efendilerimizin dönemini incelemeli. Bu gerçekleştiği zaman görülecek ki dünya saadetinin ve adaletinin anahtarı İslam’ın özünde gizli. İslam’ın özü ise vahdet ve sünnette saklı. Dünyanın dertlerine derman olacak görüşün sahipleri olan Müslümanlar ise bu gün maalesef ellerinde taşıdıkları, yanlarında bulundurdukları bu NECAT-I SEFİNEDEN habersiz durumdalar. Bu habersizliğe bir çare olsun diye UFKA YOLCULUK yarışmalarının bu yılki konusu SÜNNET olmuş.

                                     SAĞLAM BİR VAHDET İNANCI  

Bu gün sadece İslam Dünyası değil dünyada yaşayan tekmil insanların ekserisi  ALLAH a inanıyor. Ayrılık bundan sonra başlıyor. Yani Allah ile ilgili bilgilerde insanlar ayrılığa düşüyor. Kimisi, “Evet Allah var, her şeyi yarattı ve (haşa) kenara çekildi. Dünyayı yönetme yetisini ve gücünü insana bıraktı” diyor, kimisi, ” Allah insanı ve varlıkları yarattı onlara akıl fikir verdi ve salıverdi, kendisi (haşa) göklerde. Dünya işlerine karışmaz dünyanın çirkin işlerine bulaşmaz…” diyor. Bu mevzuda yüzlerce değişik görüş ve bilgi mevcut.

İslam Dünyasında  hem dün, hem bu gün Alah’la ilgili düşüncede pek ayrılık yok. Lakin Peygamberler, melekler, kitaplar, kader mevzuularInda ayrılık var. Bazıları," Kuran var. Başka şeye (sünnete peygambere ) ihtiyaç yok" diyor. Peygamberleri bir “postacı” konumunda düşünüyor.   Bazıları ise sünnetin, hadisin haşa “gereksizliğinden” bahsederek, “KURAN BİZE YETER” DİYOR. SÜNNETLE HADİSLE BAŞLAYAN BU SORGULAMALARIN sonun da Kurana dayanacağı baştan belli idi ve nihayet bu durum piyasaya çıkmaya başladı.

                                            SAĞLAM BİR İMANIN ŞARTLARI

Bizler, yani mümin olan, Müslüman olan, Muhammed (sav) ümmeti olan bizler ise şöyle biliriz şöyle inanırız: Allah vardır, birdir, O’nun (cc)gücüne, kudretine, bilgisine merhametine, gazabına… Sınır yoktur. O (cc),Rahmandır rahimdir kahhardır kerimdir… Kısaca bildiğimiz 99 ismi ve bilmediğimiz isim ve sıfatları ile O’na (cc) inanırız. Bunun yanında şunlara da  inanırız: “Âmentü billahi ve melâiketihî… Allah-u Teâlâ'nın varlığına,  birliğine inandım.  O’nun meleklerine, kitaplarına Peygamberlerine  Âhiret gününe Kadere, hayır, şerrin ondan olduğuna, Öldükten sonra tekrar dirilmeye.  Şehâdet ederim ki Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed (aleyhisselâm) Allah'ın kulu ve elçisidir.

Allah’a inanan bir Müslüman, Allah (cc)ile beraber yine O’nun bir emri olarak Peygamberlere, meleklere, kitaplara, ahirete, kadere inanmak ve onlarla ilgili doğru ve sahih bilgileri de öğrenmek zorundadır.  Çünkü Allah böyle istiyor. Çünkü Allahüteala (cc), son gönderdiği Kitap olan Kuranda böyle emrediyor. Aksi olsaydı Yani Allahüteala (cc) sadece kendisine inanmanın, sadece kendisini tüm sıfat ve isimleri ile bilmenin yeterli olduğunu bildirseydi bizlerde, yani tüm insanlık ve Müslümanlar mecburen böyle yapardık. Ama hayır, Allahüzülcelal son gönderdiği din olan İSLAM’ı, son gönderdiği kitabı Kuranda açıklarken, imanın sadece kendisi ile sınırlı olmadığını  bildirmiş ve yukarda yazdığımız melekler, kitaplar, resullerde inanmamız gerektiğini emretmiştir.

 

                 HADİS VE SÜNNET DÜŞMANLIĞI ZİRVEDE

Ülkemizde Tanzimat’la birlikte resmen başlayan ve ondan sonrada yavaş yavaş topluma ve kurumlara  sızan, dine ve onunla ilgili değerlere karşı  güvensizlik oluşturma çalışmaları maalesef başarılı oldu. Bu hücumlara karşı din, (özelliklede Ehli Sünnet anlayışı) kendini savunacak kişi ve kurumlardan mahrum. Medreseler, tekkeler resmiyette kapalı. Âlim, mürşit, fakih, muhaddis, müfessir yetiştirecek kurumlar yok veya çok zayıf. Hristiyanlığın tüm mezhepleri bu gün sistemlerini koruyorlar. Papalık, Patrikhane dimdik ayakta, kiliseler faaliyetlerini hiçbir engele takılmadan, tam tersi toplumlarının ve devletlerinin desteğini arkalarına alarak çalışmalarına devam ediyorlar. (Daha dün Avrupa’nın tüm devlet başkanları Papaya giderek ona bağlılıklarını bildirdiler.)  Maddi ve manevi güçleri düne göre bu gün daha çok. İslam Dünyasının “uçları “ diyebileceğimiz Şia’ nın arkasında İran, Vehhabiliğin arkasında ise Suud var. Bu mezhepler, kendi devletlerinin onlara sağladığı imkânlarla İslam dünyasında büyük bir yayılma gösteriyorlar. Sadece İslam =Ehli sünnetvelcemaat  sahipsiz, öksüz, ardında devleti yok. Kurumlarından mahrum bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyor. Batılılar tarih tecrübeleri ile hep İslam’a=Ehl-i sünnete saldırıyorlar.  

Bu saldırıların en barizi Hadise ve sünnete yapılanlardır. Sanki Allah’ımız Peygamberimize (dolayısı ile bize) ; “(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. 3/ 31) “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.Nisâ64-65…”Bunlara benzer 40 ayet göndermemiş.

 

            UFKA YOLCULUK BU YIL SÜNNETİ KONU ALMIŞ

Tüm bu gerçekleri gören ve her yıl ümmetin ve insanlığın acil gereksinimlerini,  iyi anlayan “Ufka Yolculuk” yarışmalarının sahipleri,  önderleri bu yıl “Sünnet Olmadan Ümmet Olmaz”  diyerek bu  yılki yarışmanın konusunu sünnete ayırmışlar. Değişik kategorilerde yapılacak olan bu yarışma ile hedeflenen, ümmetin sünnete bağlılığını perçinlemek, bir nebzede olsa duyarlı müminleri hadislerle (sünnetle) buluşturmak. Bu sebeblerden naşi bu yarışmayı düzenleyen çalışkan, vefakâr insanların çalışmalarına katkı sağlamak, sünnetin önemini bir kez daha hatırlatmak, bozulan dünya düzenine bir damla kurtuluş ilacı zerketmek isteyen herkes, (çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek…) bu yarışmaya katılmalı, çevresini teşvik etmeli. Rabbim hepimizi hayırda yarışanlar arasına ilhak etsin. (amin) .

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum