Hüseyin DERVİŞOĞLU

Hüseyin DERVİŞOĞLU

TEHLİKELİ OYUN (DALGA)

Filmimiz tarih öğretmeni Ron Jones tarafından 1967 yılında California’ da yapılan “Üçüncü Hare” adlı deneyin günümüz Almanya’sına uyarlanmasını anlatıyor. Bu deneyin amacı “demokrasiyle yoğrulmuş toplumlar bile faşizmin etkisine kapılabilir” olduğunu göstermek. Hatta faşizmin insanın doğasında olduğunu ispatlamak.

Reiner Wegner okulda anarşi dersinin hocası olmak ister ama otokrasiye girmek zorunda kalır. Öğrencilerin ilgisizliğini gören Reiner onlara bir deney yapmak ister. İlk gün hafif şeylerle başlayan deney kendisine Bay Reiner denmesini ve konuşurken ayağa kalkılmasını ister. Disiplinden, birlikten, hareketten ve gururdan gelen güçle ilerleyen Reiner, öğrencilerini özel bir grup olduğuna inandırır. Daha sonra öğrenciler kendilerine bir isim bulur, aynı giysileri giyip, logo hazırlarlar. Bu deney ilerleyen zamanlarda beklendiği gibi gitmez ve bazı sorunlar baş gösterir.

Bu sitede 20 Nisan 2015 tarihinde çıkan, yönetmeni Oliver Hirschbiegel olan “Deney” adında bir Alman filminden bahsetmiştim. Çarpıcı konusu ile mutlaka seyredilmesi gerekir diye de not düşmüştüm. (Lütfen bkz: http://www.habername.com/yazi-huseyin-dervisoglu-deney-11107.htm) O filmi seven okuyucularım Die Welle filmine de bayılacaklardır. Bu arada hemen belirtmem gerekir, Almanların aşırı korktukları faşizm hortlarsa ne olur konusu hakkında çevirdiği filmleri es geçmemek gerekir.

Yönetmen, Tehlikeli Oyun’da filmin başkahramanı öğretmeni üstelik filmin hemen başında bize öyle doğal ve güzel anlatıyor ki, öğretmenin kendisi otokrasi eğilimli olabileceğini, filmin içindeki rolüne kendisini fazlasıyla kaptırabileceğini anlıyoruz. Denizin hemen üzerinde tekne evde yaşayan, doğayla ve düşünceyle barışık (Ramones dinleyen!) bir öğretmen, öğrencilere ideolojilerin anlatıldığı bir hafta kendisine Anarşi konusunun düşmesini bekliyor. Belli ki punk rock çalarak öğrencilere saf özgürlükten bahsetmek istiyor, fakat hocanın itaatsizliğini bilen yönetim Rainer Wenger’e otokrasi konusunu verince işler karışıyor. Sadece öğrenciler için değil, öğretmen açısından da sıkıcı bir konu gibi gözüküyor; öğrencilerin özgür bırakıldığı bir okulda, otokrasi konusu ne kadar anlaşılabilir ki?

İlk derste bir öğrenci günümüzde Nazilere benzeyen bir yönetimin hortlayamayacağını dile getirince, öğretmen çocuklara oyunlu ama öğretici bir ders vermek istiyor. Önce grup ismi, tek tip giyinme, gösteriler derken Wenger tek yumruğa dönüştürdüğü öğrencileri üzerinde iktidarını oluşturuyor. Fakat öğrencileri ‘Dalga’ adını taşıyan bu grubu şiddetle sokaklara taşımaya karar verince işler çığırından çıkıyor.

Öğretmen maddi durumları ve sosyal ilişkileri farklı gençlerden oluşan bir grubu aynı forma içinde buluşturmakla kalmıyor, kişiliklerini arka plana iterek ortak bir harekete bağlanmalarını da sağlıyor. Hitler’in de söylev ustası olduğunu hatırlatarak, doğru sözcükleri seçerek başarıyor bunu. Bir dostumun şu sözünü hiç unutmam: “İstanbul’da karizmatik bir deli, doğru sözcükleri seçerek konuşmalar yapsa, peşinden gidecek en az 500 kişi bulur.” Filmi seyredince bu gerçeğin dünyanın her yerinde aynı olduğunu görüyorsunuz.

Öğretmen, her insanda bulunan aidiyet duygusunu hedef alarak, gelir adaletsizliği, fakirlik, yönetime ortak olmak, biz bize yeteriz gibi beylik konuları da açarak, öğrencilerinin kendilerini her ortamda güçlü hissetmelerini sağlıyor. Bu gücün tadına varan öğrenciler ise, oyun sona erdiğinde bile Dalga kimliklerini unutmak istemiyorlar ve o zaman işte bütün bu iyi niyetli çaba, öğretmenin de hayatını karartacak bir trajediye dönüşüyor.

Dennis Gansel, özgür eğitim alan öğrencilerin bir hafta grup psikolojisiyle faşist bir partiye dönüşmelerini, zaman ve mekânın kısıtlı olmasına rağmen çok güzel anlatmış, işin ilginç tarafı inandırıcılığı da başarabilmiş. Senaryonun sağlam ve güzel yazılmış olması da işin başka olumlu yönü.

Yönetmen, bu arada ince bir hususu da gözümüzün önüne sermeyi de ihmal etmemiş. Filmde oynayanların hepsi lise öğrencisi ve hemen hemen hepsinin de aileleri ile sorunları var. Öğretmen Wegner dâhil. Bütün bu sorunlar, gençler de bir aidiyet duygusunu ihtiyaç olarak ortaya çıkartıyor. Film, aslında arka planda anne babalara da sesleniyor: Siz çocuklarınıza sahip çıkmazsanız mutlaka sahip çıkan birileri bulunur. Bu sahip çıkanlar iyi kişi ve grupsa şansınız var demektir, aksi takdirde çok trajik sonuçlar sizleri bekler. Yönetmen, harika bir olay örgüsüyle de finalde bunu anlamamızı sağlamış.  

Film,  otokrasi ve faşizmi irdeleyen yapısıyla, güçlü ve süper akıcı, genç kadrosuyla ve başarılı performanslarla, özellikle de yönetmenin zinde yapısını filme tam anlamı aktarmasıyla sinemaseverlerin es geçmemesi gereken bir yapıt. İzlediğinize pişman olmazsınız.

die-welle-film-afisi.jpg

Künye

Orijinal Adı: Die Welle

Diğer Adı: The Wave (Dalga)

Senaryo: Dennis Gansel

Orijinal Fikir: Todd Strsser 

Tür: Dram

Ülke: Almanya

Süre: 108 dak.

Yapım: Constantin Film Produktion GmbH, Rat Pack Filmproduktion GmbH 

Yapımcı: Christian Becker

Ortak Yapımcı: Martin Moszkowicz 

Basın Sorumlusu: Laurence Granec, Karine Menard

Besteci: Helko Maile

Görüntü Yönetmeni: Torsten Breuer

Kurgu: Ueli Christen

Cast Direktörü: Uwe Bünker

Yapım Amiri: Uli Fauth

Oyuncular: Jürgen Vogel (Rainer Wenger), Frederick Lau (Tim), Max Riemelt (Marco), Jennifer Ulrich (Karo), Christiane Paul (Anke Wenger), Jacob Matschenz (Dennis), Ma Mauff (Kevin), Elyas M’Barek (Sinan), Odine Johne (Maja), Dennis Gansel (Martin)

Yönetmen: Dennis Gansel

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.