Askerle yüksek yargı arasında gizli kapaklı olan!

Ankara, 4 Mart 2008, öğleden sonra saat beş. Mercedes marka siyah bir araba Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na giriş yapar. Ziyaretçi, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’tür.
‘Özel davetli’dir.
Bu nedenle olacak, Osman Paksüt, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un yanına çıkarken bazı özel önlemler alınır.
Komutan katı boşaltılır. Daha ilginci, güvenlik kameraları karartılır. Anlaşılan, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili’yle Kara Kuvvetleri Komutanı’nın buluşması gizli kalsın istenir.
Buluşmanın tarihi de ilginçtir.
Daha yedi gün önce türbanın üniversitelerde serbest bırakan karar, 411 milletvekilinin oyuyla, yani “Kaosa kalkan 411 el”le geçmiş, Baykal’ın CHP’si tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürülmüş ve iptal edilmiştir.
Paksüt-Başbuğ arasındaki gizli görüşmeden 13 gün sonra da, Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Ak Parti hakkında kapatma davası açılır.
Yüksek yargıyla asker arasındaki ‘gizli buluşma’yı tüm ayrıntılarıyla yakalayan gazetecinin adı Mehmet Baransu’dur, haberi manşetinde patlatan ise Taraf gazetesi...
Önce yalanlanmak istenen, ‘seviyesiz karalama’ diye Genelkurmay açıklamasına konu olan gizli buluşma bir süre sonra sessizce kabullenilecek, gazeteci ve gazete hakkında da Genelkurmay tarafından herhangi bir dava açılmayacaktır.
Mehmet Baransu’nun yeni çıkan ve Karargah(*) adını taşıyan güzel kitabının sayfaları arasında dolaşırken okudum Başbuğ-Paksüt buluşmasını.
Askerle yüksek yargı arasındaki üstü örtülü ya da gizli kapaklı ilişkiler konusunda daha birçok çarpıcı örnek var Baransu’nun kitabında.
Bu örnekler okundukça, askerle siyasetin bu ülkedeki iç içeliği çok daha iyi anlaşılıyor.
Askerin silahlı bir siyasal parti gibi, devlet içinde devlet gibi davrandığı konusunda herhangi bir kuşku kalmıyor.
Üstelik, bütün bu örnekler öyle uzak bir geçmişe değil, 2000’li yıllara, çok yakın zamanlara ait örnekler...
Bunların büyük bölümünü daha önce Taraf gazetesinde Mehmet Baransu imzalı haberler olarak okuduk. Ama şimdi bunları toplu olarak bir kitabın içinde tarih sırasına göre ve bazı başka ayrıntılarla birlikte okumak, çok daha öğretici oluyor.
Bu ülkede demokrasi ve hukuk devleti gerçekten kurulacaksa, asker kendisini hukukun üstünde görmeyecek ve elini siyasetten çekecekse, bütün bunların hangi yollardan geçmesi gerektiğini Mehmet Baransu’nun ‘Karargah’ında görebiliyorsunuz.
Şunu bir kez daha belirtmek isterim. Bu ülkenin demokrasi tarihi yazılırken, Mehmet Baransu haberciliği ve Taraf gazeteciliği de o sayfalarda yerini alacak.
Öte yandan, “Türkiye’de demokratlar hâlâ dünle uğraşıyor, yarının tehlikesini bu yüzden göremiyorlar” diye hariçten gazel okuyan ve bu ülkedeki bürokratik vesayet meselesinin düne ait olduğunu sananlara da bu kitap iyi gelebilir. Keşke bazı bölümleri İngilizce’ye çevrilip onlara da postalansa...
Birçok şey ortada, gün gibi açık. Ve yine aynı şey aklıma takıldı.
Acaba ne zaman bir asker kişi çıkıp da mertçe, “Evet, biz doğru bildiğimizi böyle düşündük, böyle böyle yapmak istedik!” diyebilecek?..
İyi pazarlar!

Önceki ve Sonraki Yazılar