Babaya Kızından Son Mektup

Yeni Şafak muhabiri Murat Palavar’la iki hafta önce Cumartesi Pazar günleri Uşak’ın Banaz ilçesine bağlı Ulupınar Köyüne gittik. Ekibimizde bir grup gazeteci dostumuz ve Deniz Feneri gönüllüleri vardı.

Deniz Feneri Derneği’nin Ulupınar köyünde uygulamaya başladığı Keçi Yetiştiriciliği projesinin tanıtım programı çerçevesinde oradaydık.

Projeye katılan aileler kendilerine verilen keçilerin sütlerini satarak, peynir satarak, keçiler belli bir sayıya ulaştığında onlardan bir kısmını satarak geçimlerini sağlıyorlar.

Proje kapsamında, geçimlerine yetecek parayı kendi el emekleriyle kazanma imkânına kavuşan ailelerin mutlulukları yüzlerinden okunuyordu.

Banaz kaymakamı da davete icabet etmiş, köylülerin sevincine ortak olmuştu.

Pazar öğleden sonra dönüş yolculuğuna başladığımızda Murat Palavar’ın telaşlı hali dikkatimizi çekti. Bir an önce İstanbul’a ulaşmak istiyordu. Zira uçakla Antalya’ya gidecek oradan da İHH’nın yardım gemisi ile Gazze’ye gidecekti.

Murat Palavar yolda Deniz Feneri’nin sosyal dönüşüm projelerinin uygulama örneklerinden birisi olan Banaz’ın Ulupınar köyünde yaşanan güzelliklerin haberini yaparak gazeteye gönderdi.

O Gazze için yola çıktıktan sonra haberi Yeni Şafak’ta yayınlandı.

İsrail’in zorbalarının yardım gemisine müdahalesi ile başlayan ve günlerdir dünya gündeminin en önemli haberi haline gelen olayları anlatmaya başladığı ve bugün Yeni Şafak’ın manşetten verilen yazı dizisinde insanın içini burkan bir mektubun hikâyesi var.

Hikayeyi Murat Palavar’ın kaleminden takip edelim..

 

KORSANLARLA 44 SAAT
İsrail komandolarının kurşunuyla şehit olan Cengiz Songür, yardım konvoyuna İzmir'den katıldı. Mavi Marmara gemisi Gazze'ye insani yardımın yanı sıra yolcuların aileleri tarafından Gazzelilere yazılmış mektupları da taşıyordu. Gemi yolcularıyla dua ve özgürlük dilekleriyle dolu bu mektupları konuşurken Cengiz Songür adlı Gazze gönüllüsünün başından geçen ilginç bir olayı öğrendim. Songür'e ulaşmak için kaldığı 1. kata gittim. Songür'le öğlen yemeği için girdiği sırada karşılaştım. Ardından geminin güvertesinde buluştuk. Elinde sıkıca tuttuğu bir mektup vardı. Gösterirken dahi çok dikkatliydi. Yavaş yavaş 4'e katladığı mektubu açtı. Bu arada diğer elinde tuttuğu pasaporta işaret eden Songür'ün ağzından "Mektubum elimdeki pasaportumdan daha değerli" sözleri döküldü.

İzmirli Gazze yolcusu, üzerindeki yazıyı merak ettiğim mektubu yeni giydiği pantolonun cebinde bulduğunu söyledi. Mektup, 'Selamün aleyküm baba' diye başlıyordu. Mektubu okumaya başladığım sırada Songür, 6 kızı olduğunu, fakat bu mektubu hangisinin yazdığını bilmediğini dile getirirken bir anda duygusallaştı ve "3 küçük kızımdan biri yazmış olabilir" dedi. Songür'ün duygusallığı mektubu bir kez daha okuduğumuzda iyice arttı. Gözyaşlarını tutamadı.

Songür'ün gözyaşları eşliğinde kızının mektubunu okuduk. Mektup, saatler sonra vahşet işleyecek İsrail'e, hatta tüm dünyaya insanlık dersi verecek ifadelerle doluydu. Babasını kilometrelerce ötedeki yetimler ve anneler için Gazze'ye uğurlayan kızın "Aslında sana söylemek istediğim yüzlerce cümle var" sözleriyle başlayan mektup şöyle devam ediyordu: "Ama Filistin denilince hele ki oraya giden sen olunca kelimeler ağzımda düğümleniyor. Korkuyorum baba. Kardeşlerimin gözündeki hüznü annemin yüzündeki endişeyi gördükçe korkuyorum. Ama sonunda seni kaybetmek de olsa git baba. Bir yetimin gülümsemesi için, bir annenin duası için git baba. Geriye bir tek adın dönse de git baba. Senin kızın olmak çok güzel baba."

Songür, "Benim için çok önemli" dediği yolculuk boyunca kızının mektubunu cebinde sakladı. Şahadete uzanırken de kızının mektubu cebindeydi. Güvertede okuma fırsatı bulduğum mektup, gemideki herkesi ağlattı. "Kızımın yazdığı her cümle her kelime ve her harf beni etkiledi" diyerek gözyaşlarının sebebini anlatan Songür, mektubun gemide estirdiği havayı şöyle dile getirmişti: "Arkadaşlarıma bile gösteriyorum mektubumu onlar bile duygusallaşıyor ağlıyorlar. O sözlerin o kelimelerin her birine duygulanmamak ağlamamak mümkün değil."

Güvertedeki konuşmamız bitince Cengiz Songür'e hem kendisinin hem de mektubunun fotoğrafını çekmek istediğimi söyledim. Songür'ün fotoğrafını çektim. Sıra mektuba gelmişti. Elimi uzattığım anda Songür, mektubu geri çekti. Mektup onun için o kadar önemliydi ki "Fotoğrafını çektikten sonra geri verecek misin" diye sordu. "Evet" diyerek ikna etmeye çalıştım. İstemeyerek de olsa mektubu elinden bıraktı. Fotoğrafını çektiğim mektubu geri verdim. Songür, cebine koyduğu mektupla bir gün sonra şahadet makamına uçtu. (Yeni Şafak, 05.06.2010)

gumuslale@gmail.com

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum