Borç Ahlakı ve Küçülen Hayatlar

Borç Ahlakı ve Küçülen Hayatlar

“Ölü insanlar görüyorum, ölü olduklarını bilmiyorlar”

The Sixth Sense- 6. His /1999

Cebinde kuruşu yokken sanki bir yerlerde yığınla parası varmış gibi bol keseden seleserpe harcamaktan çekinmeyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Kimi ödenecek bir sürü borcu varken gidip karısına, çocuğuna bilmem kaç bin liralık hediyeler alabiliyor, kimi ailesini mutlu olacaklarını düşünerek olmayan parasıyla pahalı kebapçılara götürüyor, kimi arkadaşlarının yaptığı pahalı organizasyonlara katılmak suretiyle varlık gösterisinde, kimi nefsî isteklerine gem vuramayıp lüks sayılacak bir yaşam tarzı sürüyor…

İçinde yaşadığımız zamanda borçlu olmak eskiye göre çok daha kolay; öyle ki bu zamana “borçlular çağı” desek yeridir. Demem o ki istediğimiz anda, yerimizden kalkmadan saniyeler içinde vakti gelince bizi sıkıntıya sokacak boyutta borca girebilme özgürlüğüne sahibiz. Borç dediğimiz şey zamanımızda salt ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan insanların başvurduğu bir çıkış yolu değil artık. Ben borcun sadece maddi bir mesele olmadığını, insanların ahlaki değerlerini yeniden yoğurma ve davranışlarını şekillendirme gücüne sahip olduğunu düşünenlerdenim. İçinde yaşadığımız çağda borcun insan davranışlarını yönlendirip yönetecek şekilde şahsiyetler üzerinde yıkıcı bir gücü olduğundan ve ahlaka biçim verecek düzeyde bir etkisi olduğundan bahsedilebilir.

Eskiden insanlar, aileler ve tüccarlar “ayaklarını yorganlarına göre uzatırlar”, borç almaktan ateşten korkar gibi korkarlar, ruh dünyalarında (hayati bir ihtiyaç olmaksızın) borç almanın ezici ağırlığını duyarlardı. Meselâ imkânları ölçüsünde tatil yapar, gelirlerinden artırdıklarıyla ev-araba alır, kazandıkça yavaş yavaş evin ihtiyaç olan eşyalarını düzerlerdi. “Kredi kartı” nedir, “Banka borcu” neymiş bilmezdi; borçlu yaşamak karabasan gibiydi onlar için…

Normal şartlarda bir ihtiyacından dolayı hasbelkader mecburen borçlanan insan, alacaklısı karşısında eziklik, suçluluk ve sorumluluk duygusunun yüküyle daima huzursuzdur. Borçlu, borcunu ödeyene kadar bu huzursuzluk hali devam eder; borç ödendiği anda kişiyi muazzam bir psikolojik rahatlama ve huzur iklimi kaplar. Oysa zamanımızda bir dostumuzdan, yakınımızdan borç almaktan ziyade otomatik olarak kolayca borçlanabildiğimiz sistemlerin içinde hayat sürüyoruz. Böyle olunca utanma ortadan kalktı, suçluluk ve sorumluluğun eziciliği diye bir hal yaşanmıyor. 10–15 yıldır “borçla yaşamak” âdeta bir moda/trend halini aldı. Tüketimi alabildiğine körüklemekle görevli sistem mekanizmaları ve ana akım medya sürekli insanların borçlu yaşam tarzını içselleştirmesini kamçılamakla meşgul…

Yeryüzünün hemen bütün toplumları uzun bir süredir ihtiyacı kadar üretmekten çok tüketmeyi esas alan ve tüketimi dünya çapında yaygınlaştırmayı amaçlayan “küresel” ekonomik politikaların güdümünde ayakta kalmaya çalışıyor. Bu ‘vahşi tüketim’e dayalı ekonomik sistem içinde borçlandırılmış insan, kürek mahkumu gibi (mütemadiyen borçlandırılması gereken) bir tüketim varlığı olarak algılanıyor. İşini görmek için borçlanan insanın herhangi bir “dayanışma”dan istifade etmesi istenmediği gibi kendisi de zamanla hiçbir dayanışma biçimine güvenmemeye başlar. Sonuçta, borçla tüketim döngüsü içinde tutulan çağdaş insan kendisini sorgulamayan, yargılamayan, mahcup olma derdinin olmadığı kredi kartı ve bankanın sıcaklığını her daim yanında hissedecektir.

Genellikle devletler için söylenen “borç alan emir alır” tabiri pekâlâ kişiler içinde düşünülebilir. Bu, bir yaşam tarzı dayatması olarak karşımızda duran kredi kartının temsil ettiği tüketim dünyasının bütün köşe bucak için (eğitim, reklam ve bilgi bombardımanı ile) emirler yağdırması şeklinde gerçekleşir; ve bu metazori olarak değil, sevdirerek ve konforla sunulur. Serbest piyasa aktörleri, siyasetçiler ve (ana akım/sosyal) medya tarafından üretilen ekonomik ve siyasal söylemler, borçlular üzerinde bir hafıza oluşturmayı, bir suçluluk duygusu yerleştirmeyi ya da vicdan azabı uyandırma amacıyla mütemadiyen boca edilir. Bankaların yasaklı listesine girme tedirginliği, haciz korkusu ve geri kalma fobisi sürekli olarak sopa olarak orada sallanır durur; zira “yalnızca acıtan şey hafızaya yerleşir, yalnızca yaralayan şey bilinçte iz bırakır” (Nietzsche). Kısacası borç, tüketim kölesi olarak kodlanan zamane insanına sürekli suçluluk ve korku aşılar; korku ve menfaat insanları yönlendirmek için mükemmel araçlardır. https://erhanbag.medium.com/korku-kapan%C4%B1-ve-akl%C4%B1-kullanmak-95f7ac6909f

Artık günümüzde borç, toplumsal/sosyal denetimi sağlayan bir yönetim aygıtına/sopasına dönüşmüş durumda. Öyle ki bu vahşi tüketimci sistemin enerji kaynağı olan bankalara borçlandırılan birey borcunu ödemek için hayatını anlamlandıran eylemlerini ve hareketlerini sınırlıyor; istikrarlı olarak borcu ödemeye uyumlu bir yaşam tarzını severek benimsiyor. Borç, bireyi suçluluk ve sorumluluk altında yalnızlaştırarak onu, yönlendirenlerin buyruklarını daha fazla benimsemesine neden oluyor. Anaların hür olarak doğurduğu (ama nefsî taleplerini iradesi ile durduramayan, dayanışmadan yoksun) insan, borç yoluyla yeni yaşam tarzına köle yapılıyor.

Çocukları yalan konuşmamak, dürüstlük, ahde vefa, sözünde durmak konularında eğittiğimiz gibi borç almamak, kredi kullanmadan yaşamak konusunda da eğitmek lazım. “Biz onurlu insanlar olarak emeğimizin karşılığı bir lokma helal ekmeğe razı oluruz; ama insanların minnetine, dayatılan tüketim, gösteriş ve israfçı hayat tarzına razı olmayız, borçla yaşamayız” diye telkinde bulunmalı, bilfiil bunu yaşantımızda onlara hissettirmelidir; ekonomi okuryazarlığından anladığım da bu…

En başta lüzumsuz ve uydurulmuş ihtiyaçlara göre borca girerek hata yapıyoruz ve maalesef bu hatanın üzerine çok daha büyüklerini (borçlu biriyken yapmamamız gerekenleri yaparak) üst üste eklemeye devam ediyoruz. Borçluya basit ama önemli birkaç hatırlatma:

*Borçlu, durumun ciddiyetini kavramalı; “nasılsa bir şekilde ödenir, bu zamanda borçsuz insan mı var” gibi cümlelerle kendini avutmaktan kaçınmalı. Borcunun bilincinde ve bir planlama içinde olmalı.

*Borçlu kimse gereksiz şeyler için harcama yapmaktan son derece sıkı bir şekilde sakınacak; öncelikle temel ihtiyaçlarına odaklanmalıdır.

*Borçlu kimse gelirini ve imkanını aşacak şekilde tatil planı yapamaz; o ancak belirli bir dönem basit, ekonomik, alternatif tatil imkanlarıyla yetinecektir.

*Borçlu kimse olur olmaz zamanda dışarda yemek alışkanlığını derhal bırakmalı; evden yemek götürmek, ikramını evde yapmak gibi alternatifleri devreye almalıdır.

*Günümüzdeki muazzam sonsuz çeşitliliğe gönlü kayanlar birkaç kez giyilecek eşyalar ya da evirilip çevrilip bir kenara atılacak oyuncaklar için epey savurgan davranıyor; borçlu kişi ancak acil ve lüzumluya yönelebilir.

*Borcu olan (ya da borcu taşıyamayacak olan) evindeki /elindeki eşyanın kıymetini bilip sırf gösteriş için veya sıkılmak gerekçesiyle mobilya/eşya değiştiremez.

*Borçlu, borcunun olduğunu ailesinden ve yakınlarından saklamamalı. Bunu gizlemenin başka sosyal yaraların oluşmasına zemin hazırlaması kaçınılmazdır. Yalan ve başka hatalara kapı aralayan bu gizemle hayat sürdürülemez.

*Borçlu kişi hayatını olumsuz şekilde etkileyebilecek radikal yaşam tarzı değişikliklerinden kaçınmalı. İş değişikliği, ev değişikliği, bir üst sınıf arabaya binmek gibi değişiklikler maddi durum sallantıdayken yapılmamalı.

*Borcu borçla kapatmaya çalışmak her yönden bataklığa saplanmaktır; dayanışmaya açık , kolay krediye kapalı olmalıdır.

*Bağlarını kopar da hür ol evlat / Mevlâna

Faydalı linkler:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/490766

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/593968

https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=30374

https://hbrturkiye.com/blog/neden-borc-dongusunden-cikamiyoruz

https://metapolitik.net/borc-sarmali-nereye-kadar-devam-edebilir/

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum