Cehennem Ebedîdir

Reformcular, yeni İslamcılar, dinde değişimciler, aykırılar Cehennemin ebedî olmadığına dair kafa karıştırıcı beyanlarda bulunuyor.

Ehl-i Sünnete göre Cennet de Cehennem de ebedîdir.

Cehennemin ebedî olduğu Kur'anla, Sünnetle, icmâ-i ümmetle sâbittir.

Cehennemin ebedî olduğu inancı zaruriyat-ı diniyedendir.

İnkar eden küfre düşmüş olur. Mevrid-i nasta ictihad olmaz. Bir sapık, Ramazan orucunun olmadığına dair ictihad yapsa, o yaptığı ictihad değil, küfürdür.

Sağlam din kültürüne akaid ve ilmihal bilgisine sahip olmayanMüslümanları aldatmak, doğru ve sahih inançtan saptırmak çok büyük bir vebaldir.

Sevgili Müslümanlar!.. İtikada (inançlara) ait din bilgilerini icazetli gerçek din alimlerinden, icazetli Sünnî fakihlerden öğreniniz.

Reformculardan, aykırılardan, yoldan çıkmışlardan öğrenirseniz sapıtabilir ve ebedî saadetinizi yitirebilirsiniz.

Kur'an Cehennemin ebedî olduğunu kesin şekilde beyan ediyor.

Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) beyan ediyor.

Ashab-ı Kiram Cehennemin ebedî olduğuna inanmıştır. Bunun aksine iddialar hezeyandır, yalandır, iftiradır.

Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîn de Cehennemin ebedî olduğuna inanmıştır.

On dört asırdan beri gelip geçen Ehl-i Sünnet uleması böyle bildirmiş ve inanmıştır.

İbn Teymiyeyi ve talebesi İbn Kayyım'ı delil göstererek Cehennemin ebedîliği gerçeğini ve inancını yıkmak ve çürütmek mümkün değildir.

Son devrin en büyük iki alimi ve fakihi Şeyhülislâm Mustafa Sabri ve Zahid Kevserî bu konuda Ümmeti uyarmışlardır.

Müslüman kardeşim, bu konuda bir yol ayrımındasın:

Bir tarafta Kur'an, Sünnet, icmâ-i ümmet, cumhur-i ulema, Sevad-ı Azam var.

Öbür tarafta birkaç bid'atçi, aykırı, icazetsiz, reformcu, kimisi namaz bile kılmayan bozuk ilahiyatçı var.

Zerre kadar aklı, iz'anı, firaseti, doğru sezgisi olan birinci yola girer.

Ehl-i Sünnet ulema ve fukahası Cehennemin ebedî olduğu konusunda itirazcıları ve aykırıları kesin şekilde çürütmüşlerdir.

Cehennemin ebedî olduğunu inkar edenler doğru yoldan çıkmıştır. Onlara tâbi olanlara yazık olur.

Not: Merhum Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi hazretleri "Yeni İslam Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi" adlı eserinde Cehennemin ebedî olmadığını iddia edenleri kesin şekilde çürütmüştür. Bedir Yayınevinden temin edilebilir. (Tel. 0 212/519 36 18)

* (İkinci yazı)

Satranç ve Teşkilat

Dehşetli bir satranç oynanıyor. Bildiğimiz oyun değil, bambaşka bir satranç bu. Kimler oynuyor?

Sayın Başbakan ve AKP iktidarı bir tarafta.

Karşısında ordu değil, ordu içindeki cuntalar var.

Başka bir açıdan bakarsak:

Muhafazakar Müslümanlarla laikçiler karşı karşıya.

Siviller ile darbeciler...

Resmî ideoloji taraftarlarıyla ideolojisiz bir devlet ve düzen isteyenler.

Sadece bu kadar mı?

Bu kadar önemli ve hayatî bir satranç oynanacak ve Sabataycılar ilgilenmeyecek... Böyle bir ilgisizlik mümkün müdür?

Türkiye'nin bütünlüğünü korumasını isteyenlerle, bölünüp parçalanmasını ve Ermenistana toprak verilmesini arzulayanKripto Ermeniler...

Bu hengâme içinde bir de dinî teşkilat var. O kadar güçlü, o kadar ağırlığı var ki, çok oyunculu bu dehşetli satrançta zorlu hamleler yapıyor.

Birtakım temel kurumlar ve güçler ele geçirilmek isteniyor.

Ülkenin en güçlü kurumuna karşı paralel bir kurum oluşturmak isteniyor.

Satranca bakışta ülkenin çoğunluğunu oluşturanSünnî Müslüman kesim birlik ve beraberlik içinde değil.

Bütün Müslümanlar askerî darbe istemiyor, dinsiz resmî ideoloji istemiyor; baskıcı, tabucu, yasakçı bir sistem istemiyor ama satranç konusunda müşterek düşünceleri, davranışları yok.

Teşkilat katılımcı değil. Bildiğini okuyor.

İslam'ın temel prensiplerinden biri işleri istişare (danışma) ile halletmek ve görmektir. Buna uyuluyor mu?

Türkiye'de büyük İslamî cemaatler, gruplar, tarikatlar var. Bunlar müşterek bir çatı altında değil. Ne federatif, ne konfederatif bir yapı mevcut.

Türkiye'nin sivil düzeni nasıl bir düzendir?

Ahlak, fazilet, bilgelik, adalet, insaf, temizlik, şeffaflık, mümkün olabildiği kadar eşitlik üzerine mi kuruludur?

Manzaraya bakılırsa bu düzen kirli bir rant düzenidir.

Evet askerî darbe olmasın, cuntalar diktatörlük yapmasın, sivil idare olsun, halkın seçtiği iktidar yine halkın seçmemesi ile düşsün... Çok doğru, lakin kirlilik meselesi ne olacak?

Hem darbe olmasın, askerî diktatörlük olmasın... Hem de temizlik olsun, şeffaflık olsun, doğruluk dürüstlük hakim olsun, ahlak ve fazilet hakim olsun.

Bendeniz ümmet şuuruna sahip olan bir Müslümanım. Ümmeti esas almayıp da küçük cemaat militanlığını ve fanatizmini esas almayı çok zararlı görürüm.

Cemaat bütün değildir, parçadır.

Hiçbir parçanın bütünle özdeşleştirilmesi doğru değildir.Bütün, parça içine sığmaz.

Cemaat taassubu Müslümanları parçalar.

Kur'an, bütün mü'minleri tek Büyük bir Cemaat yani Ümmet olarak görmektedir.

Ümmet şuuru, teşkilatı yok, irili ufaklı bir yığın teşkilat, cemaat ve grup asabiyeti, militanlığı var... Bu çok yanlıştır.

Bendeniz Müslümanları şu veya bu teşkilâta, cemaate, tarikata, gruba mensup olmakla değerlendirmem. Takvaya, ilme, irfana, bilgeliğe, hayır hasenata, yararlı amellere, medenî ve vasıflı mü'min olmasına, doğruluğa dürüstlüğe, temizliğe, zühde, veraya, ihlasa (zahirî alametlerine) bakarım. Bu konularda Nakşî öndeyse onun derecesi yüksektir, Mevlevî üstünse onun...

İki Müslüman bürokrat mesela iki polis düşünelim: Bunların vazifesi ülkeye, halka ve devlete (düzene değil!) hizmet etmektir. Bunlar değerlendirilirken cemaate, tarikata, gruba bakılmaz. Hangisinde, yukarıdaki paragrafta zikr edilen hasletler daha fazla ise o üstündür.

Müslümanları sırf cemaat mensubiyeti ile değerlendirmek çok yanlıştır. Ümmet birliğine ve iman kardeşliğine zarar verir.

Peki, önemli bir soru, Türkiye'deki İslamî cemaat, tarikat, grup, dernek, vakıf, "Özel Diyanet"lerin hangisi daha hayırlıdır? Bunların başkanlarının (Hocaefendi, Hazret, Hazret-i Muhterem, Üstad, Ağabey vs) hangisi rütbe ve derece itibarıyla daha üstündür?

Bu sorunun İslamî cevabı şudur:

* Hangisi islamî ehliyet ölçülerine göre daha üstünse.

* Hangisinin ilmi, irfanı, kültürü, firaseti daha fazlaysa.

* Hangisi daha âbid ve zâhid ise.

* Hangisi daha temiz ve şeffaf ise.

* Hangisi daha takvalı ise (Takvanın zahirî alâmetleri vardır).

* Hangisi Ümmet-i Muhammed'e daha fazla hizmet ediyorsa.

* Hangisi tashih-i itikad konusunda daha hassas, şuurlu, dikkatli, titiz ise.

* Hangisinde riyaset ihtirası ve şehveti yoksa.

* Hangisi daha ihlaslı ise...

Binaenaleyh Müslümanlar arasında cemaate mensup olup olmamak bakımından dışlama ve ayırım yapılmamalıdır. Bütün mü'minler kardeştir. İster Nurcu, ister Süleymancı, ister Nakşî, ister Kadirî, ister şu veya bu cemaat mensubu olsunlar, ister hiçbir cemaate mensup olmasınlar...

Müslümanların hepsi eşittir ama bu eşitlik mutlak değildir. Âlim Müslüman ile câhil Müslüman ilim bakımından eşit değildir. Ümmet şuuruna sahip Müslüman ile cemaat, fırka, hizip asabiyetine saplanmış Müslüman eşit değildir.

Türkiye ele geçirilmek, Türkiye'de hak ve doğru bir nizam kurulmak isteniyorsa bu cemaat adına değil, İslam ve Ümmet adına yapılmalıdır. Bunun için de vekalet ve meşruiyet ister...

Konuyu bitirmeden önce bir soru daha sorayım:

Bugünkü dehşetli satrancın içinde dolaylı olarak CIA, MOSSAD, ABD, AB, Siyonistler, haçlılar, Protestan Evangelistler, Cihanşümul Yahudi Sanhedrini var mıdır?

Mutlaka vardır, mutlaka vardır... Kambersiz düğün olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar