Şura'dan alınması gereken mesaj

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) herhalde tarihinde ilk kez bir zirveler toplantısına dönüştü. 15 orgeneral ile iki sivilin (başbakan ve milli savunma bakanının) katılımıyla yapılan YAŞ'larda her yıl terfiler görüşülüyor; o kalabalıktan bu yıl bir uzlaşma çıkmayınca, daha dar kapsamlı (Başbakan Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ arasında veya Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ arasında) görüşmelerle sonuç almaya çalışıldı.

Toplantı ve etrafındaki tartışma günlerdir bir dolu yoruma yol açtı. Herkes her şeyi konuşuyor da konuşuyor.

Esas konuşulması gereken ise şimdiye kadar hiç konuşulmadı: Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde kadro ve terfi işleri için neden böyle bir organa (YAŞ'a) ihtiyaç duyulduğu...

YAŞ benzeri bir mekanizma bize özgü bir buluş. Bir yandan TSK'nın iç işlerini, subayların terfi ve ihraçlarını bütünüyle orgeneral rütbesindeki askerlere bırakıyor, bir yandan da içinde iki sivilin bulunması sayesinde görüntünün 'demokratik' olmasını sağlıyor. Ak Parti hükümeti işbaşına gelene kadar siviller YAŞ'ın sadece açılış toplantısına katılıyor, son gün de alınan kararlara imza atılırken kameralara poz veriyorlardı; toplantı asker-askere bir faaliyet olmaktan öteye gitmiyordu.

Başbakan Tayyip Erdoğan YAŞ toplantılarına baştan sona katılıyor.

Zirveler toplantısına dönüşen bu son YAŞ bize özgü bu mekanizmanın günümüz şartlarında ne kadar sırıttığını gözlere sokmuş oldu. Askerler kendi başlarına kaldıklarında 'silâh arkadaşlığı'nı ülkenin hukuk düzeninden daha önemli ve belirleyici olarak görebiliyorlar çünkü. Yasalar bir hukuk devletinde askerle sivil arasında pek az fark gözetiyor (konu 'suç' olunca neden fark gözetilir, bu ayrı bir soru), beş yıldan fazla cezaya muhatap olan subayların terfilerinin yapılamayacağını öngörüyor. Anlaşıldığı kadarıyla, YAŞ'ın asker üyeleri yasayla aynı görüşte değiller...

Askerlerin atanmasıyla sivil bürokratların atanması arasında prosedür açısından bir farklılık yok oysa; üst düzey bir bürokrat nasıl 'üçlü kararname' denilen bir yöntemle (ilgili bakanın ve başbakanın imzaladığı kararnamenin cumhurbaşkanı tarafından onaylamasıyla) atanıyorsa, üst rütbeli askerlerin atama kararnamelerinde de aynı silsile-i meratip söz konusu; milli savunma bakanı ve başbakanın imzaladığı kararname cumhurbaşkanına sunuluyor.

Tek fark şu: Cumhurbaşkanı önüne getirilen atama kararnamesini uygun görmeyip geri gönderirse, işlem tamamlanmamış olduğu için, sivil bürokratın ataması yapılamıyor; buna karşılık atama üst rütbeli bir subayla ilgiliyse, kararnameyi otomatikman imzalaması cumhurbaşkanından bekleniyor. Neden?

Umarım, bu soruyu, YAŞ toplantısına katılan orgeneraller kendilerine de sormuşlardır. Bugünün dünyasında demokratik ülkelerde ordunun da sivil otoriteye bağlı olması gerektiğini hatırlamışlar ve işlerin eskisi gibi gitmesinin imkânsız olduğunu anlamışlar ise, bu, kendileri için bir kazanımdır.

Şu günlerde YAŞ ile ilgili gelişmelerde yaşananların Türkiye'de demokrasinin aldığı mesafeyle yakından ilgisi var. Geçen akşam bir TV kanalında emekli bir amiralin itiraf ettiği "Fâil-i meçhullerin devlet adına alınan kararlarla asker kişilere işletildiği" günler artık geride kaldı. Siyasi sorumluluk taşıyan kadrolar artık çözemedikleri sorunları orduya ihale etmedikleri, pis işlerini askerlere bulaştırmadıkları için, TSK da, başka demokratik ülkelerde olduğu gibi, hukuki denetim altına girecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar