Fatma Ç. KABADAYI
Çok da Şey Etmeyin Bence
Çok itici bir başlık değil mi? Hem kelime seçimi hem de içerik olarak. Asla kullanmadığım bir cümle. Ben hiç sevmedim. Bu cümleyi benim gibi kaygılı biri konuşmalarında asla kullanamaz zaten. Biz her şeyi çok ince düşünürüz, işte o yüzden hayatı başkalarından daha farklı algılarız.

Küçükken babaannem bize bir masal anlatmıştı: çeşme başına gelip, testisini doldururken hayal kuran bir genç kızın, düşündükçe niçin ağladığını anlatan bir masal... Kız kurduğu hayalin sonuna inanıp gözyaşlarına boğuluyor, gelmediğini fark eden annesi, anneannesi ve diğer akrabaları da sırayla çeşme başına gelip aynı döngüyü yaşıyorlardı. Masalda tekrar eden olaya ve tekerlemelerinin güzelliğine takılmaktan asıl amacı anlayamamışız meğerse. Bize ne aşıladıklarını ne kendileri biliyormuş ne de biz.
Size bir gerçeği itiraf edeyim, masalı ancak anlayabildim. Meğerse kaygı, endişe gibi duygular küçükken yetişme tarzımızdan, elbette en çok anneden gelen alışkanlıklarmış. Tamam, bizim babaannemizin bu konuda katkıları inkâr edilemez. İşte biz bu yüzden hep böyleyiz.

Şimdiden; “Ah bu çocuk ya sınavda başarılı olmazsa, aman tüpü kapatmadan hadi dışarı çıkarsam, unutursam, unutulursam, hastalanırsam, sevdiklerimi erken kaybedersem, ya başlarına bir şey gelirse, ben onlardan önce ölürsem, kaldırımda yürürken helikopter çarparsa” derken velhasıl gelecek kaygılarında perişan olup gittik.

Anksiyete, mevcut olmayan ancak algılanan gelecekteki olası tehditler için yoğun kaygı ve kaygı duymaya neden olan psikiyatrik bozukluktur, diyorlar bilirsiniz, çeşitlerini falan boş verin.
Yine çocukluğumuza ineceğiz, -büyümeyenler aynen kalabilir- kötü endişelerle büyütülmüş çocuklarda kaygı ve endişenin daha çok görüldüğü saptanmış olsa da annelerin zaten hep endişeli, kaygılı olduğu da göz ardı edilmiyor. Çocukları da anne yetiştirdiği için Bu duygular, ister istemez onlara da geçiyor. Annenin korumacı, anaç özelliği iyi yanlarının yan ısıra kötü duygulara da vesile oluyor. Aslında kaygı endişe gibi duygular normalde faydalı, tehlikeyi önleyici, kurtarıcı, öngörülü olmayı sağlayıcı; sadece fazlası insanı yaşamdan alıkoyduğu için zararlı. Çünkü aşırısı kaygı bozukluğuna giden bir gerilime de neden olabiliyor.
Elimizde olmayan birçok olay var. Ne kadar önlem alınsa da olacaksa oluyor. Allah’ın dediği olur biliyoruz. “Korktuğum başıma geldi, açma şu şom ağzını, iyi düşün iyi olsun, olumsuz konuşma dua yerine geçer, olumlu düşünmek sünnettir,” gibi her türlü fikre saygılı cümlelerimiz var bizim.

Peki kaygı ve endişemiz yüksekse ve hayatımızı yaşamamızı engelliyorsa ne yapacağız? Nasıl kurtulacağız? Geleceğe dair endişelerden uyku sorunları dahi yaşadığımız şu hayatı nasıl toparlayacağız?
“Vesvese, şeytandandır” biliyoruz. Tedbirimizi aldıktan sonra Allah’a güvenmekten, tevekkül etmekten başka çaremiz yok. Düşünmemeye, endişelenmemeye gayret edeceğiz.
İnanın kendimizi bilmeden boşa yıpratmışız. Ben değişir miyim; Hayır. Asla. Yapamam. Bu arada benim çocuklar bu huyumu bildikleri için nabza göre şerbet veriyorlar. Dışarı çıkar çıkmaz aralamalarımdan bıksalar da üzülmeyeyim panik atak geçirmeyeyim diye ocak düğmelerine ve diğer isteklerime bakıp kontrol ediyorlar. Tembihlerimi artık can kulağıyla dinlemiyorlar çünkü çoktan ezberlediler ve sıradanlaştı.
Çok düşünmeyin, endişelenmeyin ayetleri bize doğru yolu gösteriyor aslında. Ben de Allah’ın izniyle yavaş yavaş bırakacağım. Kendime inanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.