“Doğruya doğru…”

 

“Özür Davası”

Radikal Yazarı Nuray Mert, geçtiğimiz günlerde bir gurup aydının başlattığı “Ermenilerden Özür Dileme Kampanyası ” mevzuu üzerine, 16 Aralık.2008 Çarşamba günkü “Özür değil, paylaşma” başlıklı yazısında “Ben o metni özür kısmı olmadan imzalamak istiyorum.” diye yazmış, “doğru da yazmış”…

…

Başbakan Erdoğan, "Herhalde onlar böyle bir soykırımı işlemiş olacaklar ki, özür diliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin böyle bir sorunu yok. Ortada suç varsa suç işleyen özür dileyebilir. Ülkemin ve benim böyle bir sorunu yok. Hava taşımacılığında Ermenistan’a kapıları açan biziz. Ermeni Kilisesi’ni restore eden biziz. Bunu herhangi bir şey karşılığında yapmadık. Bunlar bir şeylerin işaretidir. Cumhurbaşkanımızın Ermenistan ziyareti bir işarettir. Yazarlar çizerler böyle kampanya başlatmış diye buna uymayız, bunu kabul edemeyiz. Ben bu kampanyayı kabul etmiyorum, desteklemiyorum. Suç işlemedik ki özür dileyim. İşlersem dilerim" demiş, “doğru da demiş”…

…

“Ayakkabı Davası”

Hürriyet Yazarı Yılmaz Özdil, 17 Aralık.2008 Çarşamba günü “Bırakın bu ayakları...” başlığıyla kaleme aldığı yazısında, Bush’un Irak’a yaptığı veda ziyaretindeki basın toplantısında ayakkabılarını çıkarıp Bush’un kafasına fırlatan Gazeteci Muntazır El Zeydi’ye ayakkabıyı yanlış kişiye attığını ima ederek önerilerde bulunmuş ve “Mustafa Kemal der ki: "Dünyanın sana hürmet etmesini istiyorsan, kendi benliğine hürmet et... Milli benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin avıdır!" “Boş ver orijinal Amerikalıyı. İçinizdeki çakma Amerikalılara bak. Seni yöneten adam, o koltukta oturabilmek için kukla olmaya razıysa... Bush da gelir. Puşt da.” diye yazarak, lafı “cuk” diye oturtmuş, “iyi de oturtmuş”…

 

Not: (Ayrıca, bu yazı yazıldıktan bir gün sonra haber ajanslarından Iraklı Gazeteci’nin Irak Başbakanı Maliki’den özür ve af dilediğine ilişkin haberler geçti…İçimden bir ses, servis edilen bu tür haberlerin, gazetecinin “bayraklaştırılan” protestosunun Irak ve dünya kamuoyunda oluşturduğu etkiyi zayıflatmak amaçlı olabileceğini söylüyor…)

…

“Terlik Davası”

Hürriyet Gazetesi Yazarı Ayşe Arman, 17.12.2008 tarihli “Her şeyi hoş mu göreceğiz?” başlıklı yazısında, eşiyle birlikte Hac’dan dönen THY Genel Müdürü Temel Kotil’in uçaktan inişinde Resmi bir pantolon gömlek ve ayaklarına giydiği terlikler konusunda “rezalet” diyerek,  “…Evi ve yukarıdaki (yaralanma, Plajda/ tatil kasabasında/ yazlıkta olma gibi…)şıklar dışında bir insanın bu halde olmasını, evet ben görgüsüzlük olarak değerlendiriyorum. Fena buluyorum. Elitistlikse elitislik. Bir genel müdürün, bir CEO'nun kamu içinde terlikle dolaşma özgürlüğü yok. Yeter canım! Her şeyi hoş mu göreceğiz? "N'apalım bu da onun tercihi!" mi diyeceğiz? Ben kendi ülkemi temsil eden bir hava yolu şirketi yöneten kişiden daha farklı bir şey bekliyorum. Makamına yakışır bir estetik, görgü ve ciddiyet... Çok mu şey istiyorum?” diye yazmış, “doğru da yazmış”…

…

“Kılıçdaroğlu-Gökçek Davası”

Kılıçdaroğlu ile Gökçek’in düellosu 17.12.2008 Çarşamba günü Uğur Dündar’ın yönettiği Star TV Ana Haber Bülteni’nde gerçekleşti. Sizce tüm Türkiye'nin kilitlendiği tartışmadan kim galip çıktı? Sizce hangisi daha ikna edici oldu? Sorularına mutlaka herkesin farklı farklı cevapları olacaktır. Ama ben bu tartışmada Uğur Dündar’ın Melih Gökçek’in ısrarla susmaması üzerine söylediği sözüne kulak kabartıyorum…

 

Dündar, “…Bakın ben 40 yıllık televizyoncuyum. Şu noktada şu hatırlatmayı yapmak zorundayım. Bir kişi yüksek sesle agresif bir üslupla konuşursa, inanın seyirci o kişiyi vicdanında mahkum eder. Onun için sükunetle dinleyin. Ben soracağım efendim...” diyerek uyarıda bulunuyor, “doğru da söylüyor”…

…

“Çarşaf Davası”

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın partisinin “çarşaf açılımı” kapsamında 17 Kasım 2008 İstanbul Sultangazi İlçe kongresinde çarşaflı kadınlara parti rozeti takmasıyla başlayan tartışmalar devam ederken, Kurban Bayramı tatili için bulunduğu memleketi Antalya'daki evinden çıktığı sırada "Çarşafı meşru göstermenizden rahatsızız" diyen bir vatandaşa "Böyle bir şey olamaz. Yasak olan, yanlış olan bu kılık kıyafeti devlete giydirmek. Kamusal alana bunu taşımak. Biraz sevecen olalım, biraz saygı gösterelim. Bundan korkmaya gerek yok" demiş, “iyi de demiş”…

…

“Şalvar Davası”

Vakit yazarı Çakırgil, 05.11.2008 tarihli "Yanlış olduğuna inandıklarımı, kendimize de söyleyebilecek miyim?" başlıklı yazısında, “Üzmez olayı”nda gazetesine ağır  eleştirilerde bulunmuş ve Yazar, özetle “…Bu yazıyı yazarken çok zorlandığımı belirtmeliyim.. Ama, kalbim daha fazlasını taşıyamadı...

 

Ama, bu gazetede 10 yılı aşkın bir zamandır yazı yazan bir kişinin bir 'pedofili (çocuklara libidonal eğilim)' vak'asının sanığı olarak suçlanması üzerine, gazetenin karşılaştığı durumun bir 'iş kazası' olarak görülecek tarafının olmadığını düşünüyorum..

 

Bunun için de, o çirkin iddianın ortaya atıldığı ilk günlerde, isim vermeden, bu konuya dair iki-üç yazı yazdım; 'Dostunun yüzkarası, düşmanının maskarası olmamak için..' (29 Nisan 08) ve sonra da, 'Temiz suya zerrecik necaset karışsa, 'salgın' başlar..' başlıklı ve (5 Mayıs 08 tarihli).. Ayrıca, başka yazılarımda da kısa değerlendirmelerde bulundum.. Ve bu gibi konuların genel çerçevesini kendi ölçülerime göre belirtmeye çalıştım..

 

Ama, Vakit gazetesi, hâlâ, o çirkin iddiayı mahkeme kararından önce çürütmek istercesine bir yanlış yola girmiş ve o kişinin ekranlarda dile getirdiği saçmalıkların kabul edilemezliğini belirtmekle yetinip, bu fikirleri taşıyan bir kimseyle bir bağlarının kalmadığını açıklayamamıştır, maalesef.. Yapılan açıklamalar yetersiz, zayıf ve cılızdır..

 

Halbuki, sözkonusu kişi, üzerine atılan iddiadan bile utanıp bir kenara çekileceğine, bir müslümanın ağzına almaması gereken kaba, çirkin ve fren tutmaz bir konuşma alışkanlığıyla, günlerdir kamuoyu huzurunda bir 'kahraman' gibi boy göstermekte adeta..”

 

“…Halbuki, Yeni Şafak gazetesinin başlığa çektiği o ifadeyi bizzat Vakit yazabilmeliydi..

 

Doğru'lar Hürriyet'in veya Ahmet Hakan'ın dilinden beyan edilince bile güzeldir..

 

Çok aykırı bir yerde olmak, doğrunun beyanına ve doğruya imrenilmesine engel olamaz.” Diye yazmış, “doğru da yazmış”…

…

“Ergenekon Davası”

Duyarlı kalemler, “Ergenekon ne kadar yukarı gidecek? İddialara göre operasyon devlet içinde önemli bir kuyruğu yakaladı. Bırakmıyor. Ama gövdeyi de çekmiyor! ‘Ergenekon devam edecek’ diyenler haklı çıktı. Şimdi de ‘bitmedi’ denildiğine dikkat çekerek, Ergenekon Davası'nda kamuoyunun, “Peki o kuyruğun sahibi ortaya çıkacak mı?” diye sorduğunu yazıyorlar, “doğru da yazıyorlar”…

...               

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.