Dünya er geç bu 'son'la yüzleşecek

Birkaç gün önce hayal bile edilemezdi. Arap dünyasının en acımasız rejimlerinden olan; Fransa ve ABD'nin desteğiyle onlarca yıldır uyguladığı baskılarla tanınan, özgürlük alanlarını yok eden, sokakta bile İslami motiflere izin vermeyen, "İslam tehlikesi"yle mücadele etme konusunda 28 Şubat döneminde Türkiye tarafından bile örnek alınan, "terörle mücadele"de işbirliği satarak yeniden Batı'nın gözüne giren bir diktatörlük, "Burgiba rejimi" birkaç günde çöktü.

"Tunus'un çocukları diktatörleri gömer" demiştik, gömdü. Ama ne yazık ki, birkaç gün önce dünya, böyle bir ihtimali görmek bile istemedi. Ya da gizledi. 28 Aralık'tan bu yana devam eden, işsizlik ve hayat pahalılığı protestolarının bir rejimin sonunu getireceği düşüncesi ısrarla dikkatlerden uzak tutuldu.

Arap medyası, Batı medyası ve Türk medyası, Tunus'tan günlerce protesto gösterileri haberi verdi. Aslında protesto gösterisi değil isyan vardı. Ancak haberler özellikle siyasi boyuttan uzaklaştırılarak sunuldu. Hiçbir medya organı bu isyanın doğrudan rejimi hedef aldığını söylemedi. 23 yıldır ülkeyi demir yumrukla yöneten polis devletinin başındaki adamın sonunu getireceğini tartışmadı. Bu yönde bir imada bile bulunmadı.

Nasılsa polis güçlü, asker güçlü, istihbarat güçlü, Batı'nın da desteğine sahip olan devlet güçlüydü. Birkaç gün içinde kalabalıkların gazı alınır, güvenlik denetimi sağlanır sonra da "suçlular"a bunun hesabı sorulurdu. Hep öyle olmadı mı? Beklenti bu yöndeydi. Bu yüzden o tarihten bu yana bütün olaylar siyasi boyutundan arındırılarak sunuldu. Arap medyası bu yönde baskı altındaydı, istese de başka türlüsünü yapamazdı belki. Ama ya Türkiye? Bir ülke analizi böyle mi yapılırdı? Türk medyası neden Tunus'la ilgili olabilecekleri öngöremedi?

Ne oldu? Burgiba rejimi çöktü. Bin Ali ülkeden kaçtı daha doğrusu kovuldu. Tunus halkı, bu kadar güçlü denilen rejimi tarihe gömdü. Hiçbir rejim halkından, ülkesinden güçlü değildir. Rejimler gelip geçicidir, millet kalıcıdır, Tunus'ta da öyle oldu. Her ne kadar durum netleşmemişse de, ne olacağı hala belirsizse de, gelinen aşama büyük bir zaferdir.

Bir an önce askerlerin kışlalarına dönmesi, rejim artığı polis ve istihbarat unsurlarının temizlenmesi, Tunus'un özgür halkının taleplerinin gerçekleşmesi gerekiyor. Bu aşamadan sonra, Fransa'nın orduya verdiği destek bile Tunus'u eski günlerine döndüremeyecek. Muhalif liderler, düşünürler ülkelerine dönüyor. Televizyonlarda ilk kez ezan ve namaz görüntüleri yayınlanıyor.

Tunus'ta da Cezayir'i iç savaşa sürükleyen tertipler denenecektir ama başarı şansı görünmüyor. Artık bu aşamadan sonra, bölgede etkinliği azalan ABD'nin, Cezayir'de iç savaşı tezgahlayan Fransa'nın dediği değil, onların oyununu bozan Tunus halkının dediği olacak. Umarız, askeri rejim özlemi çekenler de bir süre sonra Bin Ali'nin hayal kırıklığını yaşarlar.

Uzunca zamandır "Kadife devrimler"le dünyayı sarsan ama başarısız olanlar, "Kadife olmayan" bir sivil isyanın sonuç getirdiğini hayretler içinde gördüler. İlk kez Batı'nın desteği olmadan, batılı kurumların dahil olmadığı bir sokak isyanı rejimi değiştiriyor. En azından şu anki görüntü böyle.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton bölgenin siyasi temsilcileriyle, sivil toplum temsilcileriyle toplantılar yaparken Tunus'ta rejim değişti. Diktatörler, baskıcı rejimler gerçekten de kuma gömülüyordu çünkü.

Hemen ardından Mısır'da, Cezayir'de, Ürdün'de ve daha bir çok ülkede, "sıra sizde" gösterileri yapılırken, Kahire'de insanlar "Bin Ali, Mübareke söyle, sırada o var" derken, Cezayir'de ardı ardına insanlar kendini ateşe verirken, on yıl, yirmi yıl, kırk yıl "iktidar"da olanlar neler düşünüyor, neler yapıyor?

Elbette, bir dalgayı önlemeye çalışıyor. Hepsi alarm durumunda. Belki şu an için onları sarsacak bir gelişme olmayacak. Belki rejimleri sağlam, güçleri yerinde görünüyor. Ancak sokaklara, kitlelere umut verdiği, cesaret ve coşku verdiği bir gerçek. Bu coşkunun ne zaman nasıl patlayacağını kimse öngöremez.

Önceki ve Sonraki Yazılar