Raif MEDETOĞLU
Enaniyetin Dehşeti İçinde Hakikate Dönüş Bir Zaruretir..
Bediüzzaman Said Nursî’nin yaklaşık bir asır önce yaptığı şu uyarı, bugünün dünyasında âdeta yeniden tecelli ediyor:
“Gaflet ve dünyaya perestlikten çıkan dehşetli bir enaniyet bu zamanda hüküm ediyor.”
Bu tespit, sadece bir cümle değil; insanı içten içe kemiren bir yarayı işaret eden manevî bir reçetedir.
Gaflet: Zamanı ve Hakikati Görmezden Gelen Bir Körlüktür.
Risale-i Nur’a göre gaflet, insanın hem kendini hem de Yaratıcısını unutmasına sebep olan bir perdedir.
İnsan gafil olunca neler olur:
Zamanın kıymetini bilmez,
Ölümü düşünmez,
İmtihanı fark etmez,
Fâniyı olan şeyleri bâkiye tercih eder,
Rahmet tecellilerini göremez.
Bugünün hızlı hayat akışı, sosyal medya girdabı, yapay gündemler ve tüketim alışkanlıkları, insanı fark ettirmeden gafletin ve girdabın içine çekiyor. Bediüzzaman’ın “dünya siyasetiyle iştigal eden adam, gaflete en yakın olandır” hakikati, bugün dijital dünyaya fazlasıyla uyarlanmaktadır.
Telefon ekranı içinde esareti yaşayan insan aslında ruhuna kalbine kelepçe vurarak mahkûmiyet yaşadığını ve küçüldüğünü farkında değil.
Bu nedenle sosyal medya içeriklerinde boğularak derinliğini kaybeden insan kıymetten düşüyor ve azaldıkça azalıyor;
Ne yazık ki öyle bir döneme denk geldik ki bilgi artarken, mana ve hikmetde kayboldu.
Gaflet, insanı şuurdan uzaklaştırarak enaniyete giden kapıyı aralıyor.
Dünyaya ve maddeye tapacak derecede ehemmiyet vermek, ahireti unuturur.
Bu durum ruha ve kalbe çok ağır gelen bir putpersetliktir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “dünyaya muhabbet, bütün günahların başıdır.”
Dünyaya perestlik; dünyayı hayatın gayesi hâline getirmek, onu kalpte ilah derecesine çıkarmaktır.
Bugün toplumun önemli bir kısmı için başarı;
daha çok görünmek,
daha çok kazanmak,
daha çok tüketmek,
daha çok sahip olmaktır.
Oysa dünya, insanın içindeki ebediyet arzusuna cevap verecek bir yer değildir. Bu yüzden ne kadar sahip olursa olsun, insan yine doymuyor; çünkü ruh, dünyaya değil, bakiye programlanmıştır.
Dünyaya perestlik arttıkça, kalbin yükü artıyor; insan huzuru dışarıda aradıkça iç dünyası çoraklaşıyor. Böyle bir ortamda enaniyet kendine geniş bir alan buluyor.
Enaniyet: Bu Çağın En Büyük Manevî Virüsüdür.
Risale-i Nur, enaniyeti “hadsiz bir iddia, nihayetsiz bir hodgâmlık” olarak tarif eder.
Bu zamanda hüküm süren enaniyet, sadece bir nefis taşkınlığı değil; toplumsal bir salgındır.
Bugün enaniyet:
Başarıyı kendinden bilen “ben merkezcilik”te,
başkalarının hatasını büyütürken kendi kusurunu gizlemekte,
gösteriş ve israf kültüründe,kibirli dil ve üslupta, görünür olmak için ruhunu tüketen sosyal medya bağımlılığında tezahür ediyor.
Bediüzzaman’ın “enaniyetin mahiyeti firavuniyedir” sözü, modern hayatın psikolojisini açıklıyor.
Kişi kendi benliğini büyüttükçe acziyetini unutur; acziyetini unuttukça Rabbine ihtiyaç hissetmez.
Bu da insanı ruhen çorak, kalben kırılgan, zihnen huzursuz bir hale getirir.
Peki ,Risale-i Nur’ nasıl bir çözüm sunuyor ?
Hücum Eden Enaniyete Karşı Hakikatin Silahını kuşanmak gerekir.
Üstad, bu çağın en güçlü fitnesini enaniyet olarak gördüğü için tedaviyi de yine enaniyetin karşı kutbunda arar:
Tevazu – Teslimiyet – Tefekkür – Şükür
Tevazu, nefsin benlik iddiasını kırar, insanı “kul” olduğunu hatırlatır.
Teslimiyet, insanı olayların yükünden kurtarır; “ben yapıyorum” yerine “Rabbimin takdiridir” demeyi öğretir.
Tefekkür, gafleti dağıtan bir nurdur; insanın kendini ve âlemi doğru okumasını sağlar.
Şükür, kalbi genişletir; dünyayı bir yük değil nimet olarak görmeyi öğretir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
“İnsan aczini ve fakrını anlarsa, enaniyet firavunluktan melekliğe inkılâp eder.”
Gençliğe Özel Çağrı:
Gençler ! Kendinizi Nefisle Değil, Hakikatle İnşa Edin.
Bugünün gençleri büyük bir imkân ve aynı zamanda büyük bir imtihan içindedir.
Bir yandan teknoloji, bilgi, erişim imkânları artmış;
diğer yandan dikkat dağılmış, kalp zayıflamış, değerler aşınmıştır.
Gençlerimiz bilmelidir ki:
Asıl güç görünmekte değil, derinleşmektedir.
Asıl başarı çok konuşmakta değil, çok düşünmektedir.
Asıl zenginlik çok sahip olmakta değil, çok şükretmektedir.
Asıl mutluluk nefsin arzularını tatmin etmekte değil, ruhun ihtiyaçlarını beslemektedir.
Risale-i Nur’un gençlere hitabı bugün her zamankinden daha canlıdır:
“Gençlik gidecek; ya lezzetle, ya hüsranla…”
Bugün yapılan her tercih, yarının karakterini ve ebediyetini şekillendirmektedir.
Son Söz :
En Büyük Cihad, Nefisle Verilendir.
Bu çağın en büyük mücadelesi dışarıdaki düşmanlarla değil, insanın iç dünyasındaki sarsıntılarladır.
Gafletin karanlığına karşı uyanıklık,
dünyaya perestliğe karşı züht ve kanaat,
enaniyete karşı tevazu ve teslimiyet…
İşte bu üç büyük cepheyi muhafaza eden, hem kendi dünyasını hem toplumun geleceğini aydınlatır.
Toplumumuzu ayakta tutacak olan, gösteriş değil samimiyet;
bağırmak değil anlamak;
iddia değil hikmet;
enaniyet değil kardeşliktir.
Hakikate dönen kalpler, iman ve irfanın etrafında cem olanlar zamanın akışını bile değiştirebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.