Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

Hacı Halama Şiir...

Merhaba Kıymetli Dostlar,

Halam, –aslında teyzem-  11 Aralık sabah ezanıyla ruhunu teslim etmişti. Başta habername.com sitesindeki ailem ve sanki elli yıla yaklaşan yaşamımda tanıdığım kim varsa üzülerek, empati kurarak, aradı, sordu. Bizleri yalnız bırakmadığınızı bir kez daha ispatladınız. Halam, anacığımın tek kardeşiydi. Rabbine kavuşmasının ardından arayıp soran, baş sağlığı dileyen, yazdıkları ile acımıza ortak olan, gözyaşlarımı iman gücüyle, doğru tesellilerle, şükredecek sebeplerle dile getirip dinlendiren, yalan dünyanın gerçek misafirlerine minnettarım.

Gerçekten de her ölüm çok erken gelirmiş sevenlerine. Rabbim sizlere sevdiklerinizle hayırlı, huzurlu, sağlıklı ömür yaşamayı nasip etsin. Allah sizlerden razı olsun.

Bu süreçte gerçekten uyumak mümkün olmadı. Üç gündür belki üçer saat belki hiç… Kabre konduğu o ilk gece ona bir saat içinde uzun, gerçekten çok uzun bir şiir karaladım ağlarken. Tanıyanları ve dostlarımla da paylaşmak anısını da sayfamızda saklamak istedim. Çünkü geçen yıl yine bu köşede ”Halamın Mesti” isimli bir yazı yazmıştım, mutluydum. Tam da Şems-i Tebrizi Haftasında hatalarım varsa hoşgörünüze sığınarak bugüne dek en kısa sürede ama en uzun yazdığım, içimden gelenleri kâğıt kalemle paylaştığım bu şiirimi şimdi sizlere sunuyorum. İnşallah, yürek sesimi bir nebze duyurabilmişimdir. Kültür Bakanlığı Halk Şairi ünvânını aldığımın ilk gününde böyle bir şiir yazacağımı hiç bilmezdim.

Evet, “Hayat devam ediyor” dediler, “Güzel öldü, huzura kavuşmuş gibiydi,” dediler. “Sakın üzülme, gurbettesin, dua et,” dediler. “Tamam,” dedim, sustum, şimdilerde kabullenmeye meylettim, “Her canlı ölümü tadacaktır,” sözünü yineledim. "Bu virüsten ne çok insan kaybettik," dedim, "haddini bil" dedim kızdım, velhasıl tahmin edeceğiniz üzere ben üzüntümden olsa gerek epeyce yıprandım. Düzeleceğim inşallah. 

O halde buyurun… Onun anısına…

 

Hacı Halama…

266487141-268075785302379-5821715543513583104-n.jpg

Kırk dört yılında doğmuş akça pakça bir bebek,

Hiç gün görmedin ki sen nasıl gidersin halam?

Ruhunda kanatlandı milyonlarca kelebek,

Okşardın saçlarımı nasıl gidersin halam?

 

Henüz on üçündeyken, tutarken koyun başı,

Dedem gelmiş “Asiye, artık bağladık başı!”

Ne bilsin evliliği, nasıl yapacak aşı?

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

“Efendi” derdin ona, sevip saydın eşini,

İhmal etmedin bir gün namazını, işini,

Ömür boyu gizli mi sıktın bütün dişini?

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Erik indirecektik, ağaca çıktı sallar,

Topluyordum kovaya, sesiyle düştü dallar,

“Erik dalı gevrekmiş,” kalkar mı hiç bu kollar?

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Çığlık çığlığa kaldım, bel kırıldı, kaptılar,

İki ince kavaktan ona sedye yaptılar,

Karakaya’dan çıkıp toprak yola saptılar,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

“Dayı” derdik biz ona İbrahim idi adı,

Çalışır, didinirdi; esmer, aksi, tıknazdı,

Allah var, hastalıkta eşine iyi baktı,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Yirmi üç yıl evvelden efendin de gitmişti,

“Siroz” dedi doktorlar, muayene etmişti,

Vedasıyla belki de acılara itmişti,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Üç çocukla, bir başla halama “dul” dediler,

Daha bir ay geçmeden talipler baş yediler,

“Asla” dedi, olmazdı, sürdü gitti “hadi”ler…

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Bilmezdi okumayı, sorarak öğrendi yol,

Çocuklar büyüdükçe ona oldu kanat kol,

Dertlendi, dua etti, dedi ki “Sabırlı ol!”

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Çocukluğum, gençliğim onun şahitliğinde,

Boylu, poslu, endamlı, erkek yiğitliğinde,

Nereye mi gömdüler? Yürek şehitliğinde,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Oyalı yazmaları sandıkta saklıyorum,

Bakıyorum arada tozluysa paklıyorum,

Naftalin kokusuyla geçmişi yokluyorum,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Öyle güzeldin ki sen, bakmaya doyamazdım,

Bilirsin ki yerine kimseyi koyamazdım,

Elimden bir şey gelmez, gelirse cayamazdım,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Vasiyeti var bana “Tarlayı satma!” dedi,

“Aman yeğen, parana tek haram katma!” dedi,

“Cahil ile söyleşme, gidip de çatma!” dedi,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Mest istedi geçen yıl, giymek nasip olmadı,

Biraz nazlıydı elbet, kimse gönlün almadı,

Biliyorum bu dünya Süleyman’a kalmadı,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Ekmek parası için küçük oğlu gidince,

Sevinirdi gurbetten bir telefon edince,

Yedi yıllık hasretlik! Türküler yanık, ince,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

İlk şiirlerimi ben hep sana yazmıştım,

Okurdum, gülümserdin; anlamazdım, kızmıştım,

Senin kaysın tatlıydı, cevizleri ezmiştim,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Hani gözlük takmıştın, “Kısarak bakıyorsun,

Emin misin hala” dedim, “Bunu niçin takıyorsun?”

“Zülfiye verdi,” dedin, şaşkındım “Yakıyorsun,”

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Nasipmiş Hacı oldun efendinle, şükürle,

Onsuz geçti gençliğin, yapayalnız, zikirle,

Gitmezdin mahrem varsa, ince ince fikirle,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Bilen gören kim varsa hatıranı salmıyor,

Hâşâ haddim mi benim ama aklım almıyor,

Oğlun geldi gurbetten, derdin kapım çalmıyor,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Rabbim, ele koymadı ama ölüme yandık,

İhmalkârdık, affet sen, gün hiç bitmiyor sandık,

Biz seni ana gibi yar bildik, hep kıskandık,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Nur gibiydin,  velâkin hiç gülmezdi o yüzün,

Neler gizlerdin dilden, yansırdı saklı hüzün,

“Hastayım yeğen,” derdin ezberimdi bu sözün,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Yürüyerek inmişsin hastaneye beş katı,

Orkide apartmanı, onun sarayı, yatı,

Ne çektin soğuklarda akardı da o çatı,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

İsrafı hiç sevmezdin, çok hediye verirdin,

Nerde kimsesiz görsen üzülürdün, erirdin,

Hiç yemedin, gezmedin, ev alıp evlendirdin,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Yumuşu hiç bitmezdi duyururdu bizlere,

Benden nasihat olsun dostlar bu da sizlere,

“Yürürken basılmazmış geçmişteki izlere!”

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Erzaklarını almış, mutfağına yığdırmış,

Kefenin arasına lif ve sabun sığdırmış,

Vefatına gelene hediyeler yağdırmış,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Sabah ezanı ile teslim olmuş Hüdâ’ya

Binlerce dua geldi, muhtaçtık bu nidâya,

Melekler kefil olsun kabrindeki sedâya,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Hatimlere başladık, bol olsun o toprağın,

Kurusa da yeşerir, asmaların, yaprağın,

Kapında dalgalanır emanettir bayrağın,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

 

Yattığın yer nur olsun, peygamber komşun olsun,

Döktüğün gözyaşları günaha affın olsun,

Kabrindeki ilk gecen, Münker, Nekir dost olsun,

Her ölüm erken elbet, nasıl gidersin halam?

Mekânın cennet olsun, dualardasın halam…

 

Fatma Çetin Kabadayı 12.12.2021

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum