Hangi birini seçersen seç

Ekrem Dumanlı pazartesi yazısının daha girişinde, "Hiç şüphe yok ki" diyor, "Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en provokatif eylemi Danıştay saldırısıdır..." 17 Mayıs 2006'da, avukat kimliğiyle elini kolunu sallayarak yüksek mahkemeye giren bir eylemci, daha önce 'türban' konusunda olumsuz bir karar almış olan daire üyelerinin üzerine kurşun yağdırmıştı...

Benim açımdan da, Danıştay saldırısı en büyük kışkırtıcı eylemlerden biridir...

Neden 'en kışkırtıcı' diyemediğimin sebebi basit: 1990 ocak ayında evinin girişinde suikasta uğrayan Prof. Muammer Aksoy ile başlayıp 2002 aralık ayında öldürülen Doç. Necip Hablemitoğlu'na kadar onca aydın hayatını kaybetti... 1945 yılında Tan Matbaası basıldı, 1955 yılı '6/7 Eylül' olaylarına sahne oldu... 1977 yılı 1 Mayıs olayları... 2 Temmuz (1993) Sivas Madımak Oteli... Arada Alevi-Sünni çatışması süsü verilen nice olay...

Birinciliği hangisine vermek doğru olabilir? En çok kişiyi sokağa dökmeye yarayana mı? Eğer öyleyse 1 milyonun üstünde insanın "Kahrolsun Şeriat" çığlıklarıyla Ankara caddelerini inlettiği Uğur Mumcu suikastı birinci demektir... Yoksa kitleler arasındaki farklılıkların birbirinin boğazını sıkmaya vardığı hissini en fazla veren eylem mi birinci sayılmalı? O durumda da Sivas/Madımak olayı açık ara birinci sayılabilir...

Yazdıklarım itiraz yerine geçmemeli; Danıştay baskını bir çok bakımdan 'özellikli' bir olay, bir 'proje'... Planlayanlar eylemin toplumumuz üzerinde 11 Eylül (2001) eylemlerinin Amerikan toplumu üzerinde meydana getirdiğine benzer bir etki yapmasını hesaplamışlar besbelli...

Hedef iyi seçilmiş: Yüksek yargı... Onun içinde de türbanla ilgili olumsuz bir karar almış dairenin üyeleri... Eylemci okumuş-yazmış biri, bir avukat... Eylem güpegündüz işleniyor... Eylemcinin baskın sırasında "Allah'ın askeriyim" diye bağırması da unutulmamış senaryoda... Eylemden birkaç gün önceden başlayarak yaşlı-başlı bir hocaefendiyle telefonla ve yüzyüze görüşmeler yapması da ihmal edilmemiş... Güvenlik kameralarının devreden çıkartılması veya kayıtların silinmesi de öyle...

Senaryoya uygun gitmeyen tek ayrıntı, eylemcinin kaçamaması... Onu da, son anda nöbet yeri değiştirilmiş bir polisin uyanıklığına borçlu olduğumuzu unutmayalım... Eylemci Danıştay binasından çıkıp sırra kadem bassaydı Danıştay baskını Türkiye siyasi tarihinin bugünkünden farklı yazılmasını gerektirecekti...

O kadar önemli...

Eylemden birkaç gün önce telefonla ve yüzyüze ilişki kurulan yaşlı-başlı hocaefendinin yerine son on yılını gurbette geçiren bir başka hocaefendinin adını yazın; senaristlerin niyetinin ne olduğunu daha iyi keşfedebilirsiniz. Hocaefendi burada olsaydı, hiç kuşkunuz olmasın, baskın için Ankara'ya doğru yola çıkmadan hemen önce eylemcinin onunla irtibat kurmasını sağlamaya çalışırlardı.

Baskının hemen ertesinde "Türkiye'nin 11 Eylül'ü" tespiti eşliğinde düzenlenen manşetleri de değerlendirirseniz, projenin nereye kadar uzanmak üzere planlandığını, senaryonun ayrıntılarını gözünüzün önünde daha iyi canlandırabilirsiniz.

"Türkiye'nin 11 Eylül'ü" yaftasını Danıştay baskını eylemine ilk yapıştıran medya ünlüsünün işleri eylemin 'provokatif' yönü ortaya çıktığından beri iyi gitmiyor...

Yine de 'en provokatif' tespiti tarihi çok daha eski bir başka eylemi hatırlayınca bana hafifçe abartılı geliyor.

Tarihi bayağı eski ve sonraki bütün kışkırtıcı eylemlere 'model' teşkil edecek 'Menemen olayı' hemen her bakımdan 'en' nitelemesine uygun düşüyor bence... Altı kişilik bir esrarkeş çetesinden 'irtica ordusu' çıkarmayı başardıkları, eylemle ve eylemcilerle hiçbir ilgisi bulunmayan bir ailenin fertlerinin sanık olarak İstanbul'dan getirilip idamını sağladıkları, aradan geçen 80 yıla rağmen her yıl "İrticaya geçit yok" türü anma toplantılarına konu yapılan bir olaydır Menemen'de gerçekleşen...

Ertesi gün gazetelere vukuat-ı âdiyeden bir haber konusu olarak intikal etmişken, birkaç gün sonra Cumhuriyet'in köpürtmesiyle tipik bir 'irticai eylem' halini almıştı olay... Oysa Genelkurmay'ın ve Emniyet'in yıllar sonra ayrı ayrı kamuoyuyla paylaştıkları teftiş raporları Menemen'de cereyan edenin 'irticai' bir olay olmadığına ışık tutuyor.

Olayı yerinde inceleyen Emniyet müfettişleri, Derviş Mehmet adlı kişinin etrafına topladığı insanları esrara alıştırdıktan sonra istediğini yaptırdığı görüşünde. Gen. Mustafa Muğlalı'nın imzasını taşıyan Genelkurmay raporuna göre, aynı kişi Manisa'da esrar kahvehanesini mekân tutmuş biri; Manisa'dan Menemen'e kadar geçen 15 günün izleme tutanaklarının olmayışına da dikkat çekiyor rapor...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.