Muammer YALÇIN
İnsanın Fıtratı ve Yaratılış Amacı
Kulluk Ekseninde Bir Değerlendirme
Giriş
İslam inancı, insanın varoluş amacını ve temiz özünü (fıtrat) Kur'an-ı Kerim ve sahih hadisler aracılığıyla derinlemesine açıklar. Bu kaynaklar, insanın sadece biyolojik bir varlık olmadığını, aksine ontolojik (varlık felsefesi) bir amaca ve saf bir öze sahip olduğunu vurgular. Bu makale, insanın yaratılıştaki temiz fıtratını, hayatın temel amacı olan kulluğu, bu amaca uygun yaşamanın önemini ve nihayetinde Allah'a dönüşün kaçınılmazlığını inceler. Temel argümanımız, insanın ancak bu fıtrat ve yaratılış amacına uygun bir yaşam sürerek (Müslümanca düşünerek ve yaşayarak) gerçek huzura ve hedefine ulaşabileceğidir.
1. Temiz Yaratılış: Fıtrat Üzere Doğuş
İslam antropolojisinin(yaradılış felsefesi) merkezinde yer alan fıtrat kavramı, insanın doğuştan getirdiği temiz, saf ve tevhid inancına yatkın özünü ifade eder. İnsanın başlangıçta Allah'ı tanımaya ve ona yönelmeye elverişli bir potansiyelle dünyaya geldiği, meşhur bir hadis-i şerifte şöyle belirtilir:
"Her çocuk ancak fıtrat üzere doğar..." (el-Buhârî, Cenâiz 92; Müslim, Kader 25).
Bu hadis, insanın yaratılış itibarıyla iyiliğe ve imana yetenekli olduğunu ortaya koyar. Kötülük ve yanlış davranışlar ise sonradan edinilen durumlardır. Fıtrat, insanın içinde Allah'ı bulabileceği ve ona yönelebileceği bir içsel pusula gibidir. Ancak bu pusula, yanlış eğitim, çevre ve kişisel tercihlerle bozulabilir veya güçlendirilebilir.
2. Yaratılışın Nihai Amacı: Kulluk
İnsanın bu temiz fıtrat üzere yaratılmasının ardındaki temel gaye, Kur'an'da net bir şekilde ifade edilir:
"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (ez-Zâriyât, 51:56).
Bu ayet, insanın varlık sebebini tek bir kavramla özetler: kulluk (ubûdiyyet). Kulluk, sadece namaz, oruç gibi ritüellerden ibaret değildir. Allah'ın birliğini tanımayı (tevhid), onun emir ve yasaklarına tam bir teslimiyetle uymayı ve hayatın her alanında (ahlak, sosyal ilişkiler, ticaret vb.) Allah'ın rızasını gözeterek yaşamayı kapsar. İnsan, fıtratına uygun olan bu kulluk bilincini gerçekleştirdiğinde, yaratılış amacına ulaşmış, potansiyelini gerçekleştirmiş ve gerçek huzuru bulmuş olur.
3. İmanın Sürekliliği: Müslüman Olarak Ölmek
Yaratılış amacı olan kulluk, ömür boyu süren bir bilinç ve eylem sürecini gerektirir. Bu süreklilik ve sorumluluk, şu ayetle hatırlatılır:
"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece sakının ve siz, ancak Müslümanlar olarak can verin." (Âl-i İmrân, 3:102).
Bu ayet iki temel noktayı vurgular:
Takva: Allah'ın sınırlarına riayet etmek ve ona karşı gelmekten sakınmak, müminin sürekli bir çabasıdır.
İmanın Son Ana Kadar Korunması: Mümin, hayatını bu takva bilinciyle sürdürmeli ve son nefesini de Allah'a teslim olmuş (Müslüman) bir şekilde vermeyi hedeflemelidir. "Müslüman olarak ölmek", hayatın bütünüyle Allah'ın rızası doğrultusunda yaşanmış olmasının bir sonucudur.
4. Musibetler: Fıtrat ve Kulluk Bilincinin Sınavı
Dünya hayatı imtihanlarla doludur. İnsanın fıtratına ve kulluk amacına bağlılığı, musibetler karşısındaki duruşuyla belirginleşir. Gerçek müminler, başlarına bir musibet geldiğinde şöyle derler:
"Doğrusu biz Allah'a aitiz ve şüphesiz ona döneceğiz." (el-Bakara, 2:156).
Bu ifade (İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn), derin bir iman ve teslimiyetin göstergesidir. Bu sözle mümin şunu kabul eder:
Mülkiyet: Her şeyin gerçek sahibi Allah'tır.
Dönüş: Bu hayat geçicidir, son durağımız Allah'ın huzurudur.
Teslimiyet ve Sabır: Bu kabul, kadere rıza göstermeyi ve musibetin hikmetini aramayı içerir.
Musibet, insanın fıtratına dönmesi, kulluk bilincini tazeleyerek Allah'a yakınlaşması için bir fırsata dönüşebilir.
Sonuç: Fıtrata Dönüş ve Müslümanca Yaşamın İnşası
Kur'an ve sahih hadisler, insanın varoluşuna dair net bir resim çizer: İnsan temiz bir fıtrat üzere yaratılmış, bu fıtrat onu tek yaratıcısına kulluk etmeye programlamış, hayat boyu bu kulluğu sürdürmekle yükümlü kılınmış ve sonunda kaçınılmaz olarak Rabbine dönecektir.
Bu temel gerçekler, insan için en doğru ve huzurlu yaşam biçiminin, fıtratına ve yaratılış amacına uygun bir hayat sürmek olduğunu gösterir. Müslümanca düşünmek, bu fıtrat ve kulluk bilincinin çevresinde şekillenen bir bakış açısıdır. Müslümanca yaşamak ise, bu düşüncelerin pratik hayata, ahlaka ve tüm ilişkilere yansımasıdır.
Sonuç olarak, insanın özüne (fıtratına ve yaratılış amacına) ters düşen bir hayat, onu kaçınılmaz olarak huzursuzluğa, anlamsızlığa ve sapkınlığa sürükler. İnsan, ancak fıtratına uygun olan bu kulluk yolunu benimseyerek hem bu dünyada gerçek anlam ve huzura erişebilir hem de ebedi kurtuluşu için sağlam bir zemin hazırlayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.