İşte doğrulandı, şimdi ne olacak?

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, “Yargının bizdeni-sizdeni olmaz; böyle bir izlenim adalete ciddi gölge düşürür; yargı mensupları bu konuda son derece titizdir, titiz olmalıdır, titiz olmak zorundadır” demiş... İyi söylemiş... Ancak Ergenekon Davası ilerledikçe ortaya çıkan tablo bu konuda duyulan kuşkuları azaltmıyor, büyütüyor.

Bakanın sözleri bir Ergenekon sanığının sanki 'beraat etmiş gibi' bir mahkeme tarafından salıverilmesi üzerine ortaya çıkan bir ses kaydıyla ilgili... Başka bir Ergenekon sanığının eşi, konuştuğu doktora, iki ağır ceza mahkemesi için, “Onlar bizdenmiş” diyor ses kaydında. Kayıtta 'bizden' diye anılan iki mahkemeden biri salıverme kararını veren mahkeme. Bakan Şahin'in, “Bakalım doğru mu?” diye sorduğu saatlerde, görüşme ses kaydı yayınlanan Mukaddes Eruygur, gazetecilere, “Evet, böyle konuştum” açıklamasını yapmıştı bile...

Mahkemenin biri 'bizden' ise farklı, diğeri 'bizden değil' ise daha farklı karar veriyorsa, o mahkemelerin yargı görevi yaptığı ülkede adaletin varlığından söz edilebilir mi?

Türkiye'de adalet örgütü son yıllarda büyük bir reform geçirdi, geçiriyor... Avrupa Birliği (AB) üyeliği öncesi çıkarılan uyum yasaları adalet camiasını daha nesnel olmaya zorluyor. Çok kalabalık camia içerisinde 'çürük elma' denilebilecek tiplerin sayısı hiçbir zaman alarm zilleri çalınmayı gerektirecek düzeye çıkmıyor.

Yargıda sorun daha çok 'ideolojik' konularda kendini belli ediyor.

Kim ne derse desin, 'Ergenekon Davası' bu ülkenin tarihinin en önemli yargılama olayıdır. Dıştan bakıldığında bile ne kadar karmaşık bir dava olduğu hemen fark ediliyor. Konuya biraz daha yakından bakabilenler, kökleri 50 yıl öncesine dayalı, elleri-kolları her yere uzanabilen bir örgüte hesap sormayla ilgili olduğunu görebiliyor.

Hayali bir örgütten söz etmediğimizin en ciddi kanıtı, benzer örgütlerin başka ülkelerde de varlığının bilinmesi... Avrupa'nın 19 ülkesinde, büyük çoğunluğu NATO kapsamında kurulmuş örgütler, Soğuk Savaş döneminde akıl almaz şiddet eylemlerine imza attılar. Ülke yönetimi istenmeyen unsurların eline geçmesindense askeri darbe planladı bu örgütler; darbelere gerekçe teşkil edecek sağ-sol çatışması görüntülü eylemler sahneye koydular. Öldürdüler, öldürenlere silâh ve mühimmat sağladılar.

Bizden önce konuya el koymuş ülkelerde yargılama sonucunda öğrenilen gerçekler bunlar... Örgütlerin devletin her kesiminde yuvalanmış elemanları olduğu gibi 'sivil' hayatta da uzantıları bulunduğu yargılama sürecinde öğrenilen gerçekler... Sözgelimi yalnızca İtalya'da üçbine yakın asker, istihbaratçı, politikacı, gazeteci-yazar, işadamı, yargı mensubu, süreç içerisinde gözaltına alındı.

Yargı sürecine müdahale etmeye kalkışanların niyetini anlamak zor değil: 1999 sonrasında oluşmuş basit bir örgütün üyesi olarak yaftalanacak kişilere faturayı çıkararak tahribatı sınırlamak istiyorlar... Daha ileri gidilmesinin, 1980 öncesinde yaşanan kitle hareketleri ve siyasi suikastlar ile 1990'lı yıllarda pekçok aydının canını alan cinayetlerin hesabının sorulmasının önüne set çekmek arzusundalar...

Niyet ve arzularını yerine getirmek için başvurabilecekleri fazla seçenek, yöntem yok; bunu yine ancak yargı yoluyla gerçekleştirebilirler. 'Bizim-sizin' ayrımı bu sebeple yapılıyor.

Adalet Bakanı Şahin “Böyle bir şey olamaz” dese de belirtiler böyle bir şeylerin olabildiği kuşkusunu akla düşürüyor. Başında bulunduğu bakanlığın itibarı tehlikede değil yalnızca, Türkiye'nin çağdaş bir demokrasi olma iddiası da zedeleniyor. 'Ergenekon Davası'nın âdil bir süreçle yürütülmesinin camiaya getireceği itibarı heder etmemek şart.

Mahkemeler arası kavgaya meydan vermemenin yolu, 'Ergenekon Davası'nı yürüten mahkeme heyeti ve savcılara özel yetkiler tanımaktan geçiyor. Adalet Bakanı, hükümet, Meclis bunu sağlamalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar