Ufuk ÇOKSÜRER

Ufuk ÇOKSÜRER

İSVEÇ’İN İSLÂM’A ve MÜSLÜMANLARA ATTIĞI TOKAT

İsveç’te Şehircilik ve İskân Bakanı Mehmet Kaplan’ın nahak yere maruz kaldığı medya destekli siyasî linçin akabinde istifa etmek zorunda bırakılmasının vermiş olduğu şaşkınlığı henüz üzerimizden atamışken, bu sefer de aynı partiye mensup olan Müslüman Yasri Khan’ın bir kadın muhabirinin dini sebeplerden ötürü elini sıkmaması sebebiyle uğradığı baskı neticesinde İsveç Yeşiller Partisi’nden istifa etmek zorunda bırakılması, biz İsveç vatandaşı Müslümanları gelecek hakkında dehşetengiz bir endişeye sevk etmiştir.
 
“İsveç siyâsetini Müslümanlardan elemek” adını verdiğim bu “utanç vetiresinde” ne yazık ki sıra bu seferde siyâsilerden yerel yöneticilere gelmiş bulunmakta. Medya destekli başlatılan "eleme" süreci sonunda İsveç'te yerel siyâset yapan Türk siyâsetçileri, çirkin ve asılsız ithamlara maruz kalıp istifa etmek zorunda bırakılmaktadırlar.
 
Daha önce de zikrettiğim üzere, özelde İsveç, genel de ise Batı, atalarından tevarüs etmiş olan o “Cadı Avı” geleneğini hâlâ devam ettirmektedir. Üstelik bu müessese bugün, gündem belirleyen müessir Yahudi basını ve siyâsetçiler tarafından yönetilmektedir. İsveç o öve öve bitiremediği “engin demokrasi”sine halel getirmemek için “Cadı Avı”nı açıktan yapmak yerine, bunu “sihirli kelimeler” arkasına sığınarak yapıp bu işi sözüm ona meşru yöntemlerle yapmakta olduğunun izlenimini vermektedir.
 
Neydi peki bu sihirli kelime? Tabii ki: "Fundamentalist”…
 
Müslümanlar nezdinde son derece muteber olan bu iki İsveç vatandaşı Müslüman siyâsî figürün, isteyenin istediği gibi anlayabileceği, esasen ne mânâya bile geldiği bile müphem olan ve üstelik Batı’nın kendi içinden neşet ettiği Protestanlık menşeli bir mefhum olan “Fundamentalist”likle itham edilmesi, İsveç’te gündelik hayatta zaten var olan “anti-islamist” ve ayrımcılığın, devletin en üst kademesinde aleni bir şekilde zuhur etmesinden başka bir şey değil aslında.
 
Bu olay bizlere bir kez daha göstermiştir ki, bundan böyle herhangi bir Müslüman İsveç vatandaşı yahut Müslüman menşeli bir grup/zümre/teşkilat potansiyel olarak bu suçlamanın öznesi olup siyasî ve ticarî bakımdan ve hatta gündelik hayatta bile rahatlıkla etiketlenip ötekileştirilebilecektir. Diğer öğrendiğimiz şey ise: Vaveylacı Yahudi menşeli İsveç basınının istediği kişinin kellesini üç günde alarak bir kez daha ne kadar güçlü olduğunu göstermiş olmasıdır.
 
 
Diğer önemli husus ise şudur: Biz Müslümanlar, İsveç’in İslâmiyet’e ve Müslümanlara olan bu hastalıklı bakış açısının sebebini “islamofobi” gibi bir kelimeyle anla(t)maya çalıştık. Bu teşhis kat'iyen yanlış bir teşhistir. Bilgisi, görgüsü, lisânı, entelektüel terâkümü ve daha da önemlisi yabancı asıllı bir kişinin İsveç toplumuna ne kadar güzel adapte olabileceğinin canlı örneği olmaları gibi müspet vasıflarıyla temerküz eden bu iki siyâsî figürün gayr-i siyâsî ve gayr-i ahlâkî metotlarla bertaraf edilmesi “islamofobi” sözüyle izah edilemez.
 
“Fobi” kelimesi Yunanca “Phobos” kelimesinden gelir ve psikiyatride irrasyonel, yani gerçekte tehlike arz edecek bir durumun olmadığı abartılmış/yersiz olan korku mânâsına gelmektedir. Bir kadının fareden korkması bu mazmuna çok güzel bir örnektir mesela.
Batı bugün İslam’a ve müntesipleri olan biz Müslümanlara birer “fobi” gözüyle, yani aslında korkulmaması gereken, zararsız birer unsur gözüyle bakmamaktadır. Bugün Batı’nın Müslümanlara bakış açısı “islamofobik” bir bakış açısı değil, bilâkis “11 Eylül tiyatrosu”ndan sonra iyice gün yüzüne çıkmış olan “anti-islâmist” bir anlayıştır. Evet, Batı İslâm’a zararsız bir “fobi” olarak bakmanın tam aksine, İslâm’dan nefret eden ve ona topyekûn (ılımlısıyla, radikaliyle) karşı olan “anti-islâmist” bir perspektiften bakmaktadır. İşte bu iki değerli Müslüman milletvekili ve sâir yerel siyâset yapan Müslüman siyâsetçilerin de “islâmofobi’nin değil, Batı’nın "anti-islâmist" tutumunun kurbanı olmuşlardır.
● ● ● ● ●
 
Olmadı İsveç! Olmadı…
Demokrasi sınavında gene fena halde çaktın!
Hiçbir siyâsî ve sivil toplum kuruluşuna üye olmayan sıradan bir Türk asıllı İsveç vatandaşını bile “Erdoğan’ın adamı” diye niteleyerek daha iki yıl evvel %52 oy alarak Türk halkının teveccühüne lâyık gördüğü Erdoğan’ı İsveç efkâr-ı umumiyesi önünde “öcü” olarak gösterecek kadar alçaldın!
Erdoğan’ı bir "terörist" ve bir "diktatör" gibi lanse ettiğin yetmiyormuş gibi, bir de gücünü masum insanları kahpece öldüren asıl terörist PKK’yı bir özgürlük savaşçısı ve siyâsî hareket olarak gösterdin!
Olmadı İsveç!
 
Çok kültürlü topluma evet dedin; ama çoğulcu demokrasiye sırtını döndün!
“Yabancılar temizlik yapsınlar, sarhoşlarımızı geceleri evleri bırakan taksileri sürsünler ama siyaset gibi ciddi işlere burunlarını sokmasınlar” dedin!
Göçmenlere evet, ama onların kültür ve dinlerine hayır dedin!
Hülâsası, biz Müslümanlara ve en mühimi dinimiz İslâm’a ağır bir şamar patlattın!
Şimdi rahatlayabilirsin İsveç!
 
Siyâsetçilerimiz artık yoklar! Artık başbaşasınız! Kendinizle gurur duyun! Kadehlerinizi tokuşturarak Müslümanlara attığınız bu tokadı kutlayın!
Kutlayın birbirinizi! O methede methede bitiremediğiniz umranınızı, o eşi menendi olmayan medeniyet ve kültürünüzü, “gerici”, “çöl sevdalısı”, “saltanatçı”, “köktenci” ve “hoşgörüsüzlük” vaz’eden katı birer din baskıcısı olan siyâsetçilerden kurtardığınız için!
Kutlayın… Kutlayın ama “bizim de bu tokadı asla ve katta unutmayacağımızı" bilerek kutlayın!
 
Unutmayacağız İsveç; “Vallahi bunu unutmayacağız!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.