Hakkı ERÇETİN

Hakkı ERÇETİN

Kara İzzet ve Kavalı

Kara İzzet 7 çocuklu bir ailenin 5 numaralı evladıdır. Hemen belirteyim ki asıl ismi İzzet değildir. Yiğit namıyla anılır hesabı “Kara İzzet” lakabı ve namıdır. Gençlik dönemindeki samimi arkadaşlarının hepsinin benzer şekilde bir namı vardır. Kara Yusuf, Kara Mehmet gibi…

Kara İzzet köylü ve çiftçi bir ailenin çocuğudur. Gençlik yılları olan 1950’li yıllarda tarım makineden çok insan gücüyle yapılırdı. O dönemlerde babasının hatırı sayılır bir toprağı ve malı (koyun-keçi sürüsü) vardı. Abileri daha çok toprak işleri ile ilgilendiği için mala çobanlık yapma işi de bizim Kara İzzet’e kalıyordu.

O dönemde her çobanın mutlaka bir kavalı bulunurdu. Bu, şu düdüğü olmayan boru tipi, ney gibi üflenen ve klasik “çoban kavalı”  denilen cinsten bir müzik aletidir. Yani nefese kuvvet üflenen bir alet. Kara İzzet, “Kavalın en iyisi “dışbudak” ağacından yapılanıdır. İşçiliği ve cilalaması iyi yapılmış dışbudak kavalını nahiye tepesine oturup üflediğin zaman 4 km ötedeki Yeniköy’den dinlersin” derdi. Bu sebepten dışbudaktan yapılma kavalını yanından eksik etmezdi. Kara İzzet’in en sevdiği hikayelerden biri de, köyün ağasının kızına âşık olan çobanın, ağanın kızını verme şartı olarak öne sürdüğü koyunlara 3 gün boyunca tuz yalatıp kaval çalarak bu sürüyü dereden su içmeden geçirmesiydi.

Kara İzzet koyun sürüsünü otlatmaya götürürken koyun ağılının bulunduğu taraftaki merayı değil de köyün tam ters tarafında bulunan mahalle tarafındaki merayı tercih ediyordu. Koyun ağılı köyün en doğusunda iken o köyün en batı tarafındaki otlaklara gidiyordu. Bunun sebebi çok açık tabii ki. Çünkü sevdiği kız yani nazlı yâri bu mahallenin en sonundaki evde oturuyordu. Serde sevda olunca zorlar kolay oluyordu. Sevdiğini uzaktan da olsa görme ihtimali ile bu tarafa gider eğer sabah oradan geçerken nazlı yârini görürse o gün neşesi yerinde olurdu.

Bir gün yine sabahın erken saatinde sürüsünü alıp otlatmaya götürürken sevdiği kızı kırmızı bir fistan giymiş olarak evin önünde görür ve sevinçle meraya doğru gidip kavalı ile en güzel nağmeleri çalmaya başlar. Öğlene doğru koyunlarını gölgelendirip dinlendirmek üzere sevdiği kızın evine 150-200 metre mesafede olan nahiye binasının yanındaki akasya ağaçlarının altını seçer. Kendi de eve bakan bir ağaç gölgesi bulup oturur. Bir ara evin avlusu içinde bulunan binaların arasında kırmızılı bir silueti fark eder. Sabah geçerken sevdiği kırmızı fistanla gördüğü için kalbi sevinçten pır pır etmeye başlar ve hemen kavalına sarılıp yüreğinden sökülüp gelen aşk nağmelerine kavalını sözcü yapar. Bir müddet kavalını çalınca eve doğru bakıp yârinin yerinde durup durmadığını kontrol eder ki aynen kıpırdaman durmaktadır. Bizim Kara İzzet coşar tabii ki, yaklaşık 5 saat yorulmadan kavalına üfler. Bu 5 saat sonunda bile kırmızı fistanlı yârinin hala yerinde durduğunu görünce gönlü mutlulukla dolar. Hem sevdiğinden karşılık görmek bir de bunun üstüne kavalını üflemekteki maharetiyle gurur duyar.

Birkaç gün sonra sevdiği kızla çeşme başında karşılaşır ve ayaküstü kısa bir konuşma fırsatı yakalar. Kara İzzet sevdiği kıza “Geçen gün benim üflediğim kavalı usanmadan 5 saat dinlemen beni çok mutlu etti” der. Sevdiği kız da “ Ben o gün evde değildim ki! Amcamların bahçesine çalışmaya gitmiştim” diye cevap verir. Kara İzzet “Olur mu canım! Ben sabah geçerken seni gördüm. Üzerinde kırmızı bir fistan vardı. Beni dinleyen kişinin de üzerinde kırmızı fistan vardı. O kesin sendin. Beni kandırma!” der. Sevdiği kız da “Evet, o gün üzerimde kırmızı fistan vardı. Ancak sabah erken avlu içindeki bir binanın yarım kalan badana işi vardı. Onu bitirip oradan da tarlaya gittik. Ama dur bakayım, biz badana yapar iken yüksek yerlere ermek için kırmızı boyalı bir fıçıyı iskele olarak kullanmıştık. İki bina arasında görünen odur. Senin gördüğün kırmızılı siluet bizim mutfak evi ile amcamların evin arasında ise kesin bizim kırmızı fıçıdır o!” diye cevap verir. Bu cevapla ortaya çıkar ki, bizim Kara İzzet sevdiği kız zannederek 5 saat boyunca bir fıçıya kaval çalmıştır.

Yeri geldiğinde Kara İzzet’e takılıp “Şu kırmızı fıçıya yarım gün kaval çaldığın meseleyi bir anlatsana” dediğimiz de Kara İzzet “Evet, fıçıya kaval çalmış olabilirim ama bu boşa giden bir çaba sayılmaz. Sonuçta ben sevdiğimin gönlünü bu kavalla çaldım ve neticede onunla evlenip muradıma erdim. Bu sebepten bunun boşa gitmiş bir gayret olarak görmüyorum” diye keyifle mukabele ederdi.

Kara İzzet halen sağdır ve köyde yaşayan en büyük çoban kavalı üstadıdır. Köyde eskisi gibi koyun sürüleri kalmadığı ve çobanlık ta olmadığı için halihazırda çoban kavalını maharetle üfleyen birkaç kişi de onun çıraklarıdır.

Son bir not olarak şunu belirtmek istiyorum, Kara İzzet benim muhterem babacığım, uğruna fıçılara kaval çaldığı nazlı yâri de canım anacığımdır. Allah her ikisine de uzun ve hayırlı ömürler versin, bizleri iki cihanda da beraber ve mesut eylesin inşallah.    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.