Suriyeye, Iraka Bakıp Kaosu Öğrenmek

   İlk insandan bu yana dünyada kavgalar, kargaşalar, savaşlar eksik olmamış ve olmayacaktır. Kişiler arasındaki kavgalar, toplumlar arasındaki çekişmeler, devletler arasındaki savaşlar her asırda, her devirde oldu ve olmaya devam ediyor. Ne yapılan bunca bilimsel buluş, ne her alanda geliştirilen bunca büyük teknolojiler savaşlara, kavgalara engel olabilmiştir. Aksine geliştirilen silahlarla insanlar daha kolay ve daha çok öldürülmeye başlanmıştır.
Tarihte ve günümüzde iktidardan, yönetimden memnun olmayan, haklarını kaybettiklerini düşünen insanlar,  özgürlüklerini, çıkarlarını geri almak için hep mücadele etmişlerdir. Bu durum Roma'da da vardı Osmanlı'da da. Fransa'da da oldu, İngiltere'de de. Günümüzde her hangi bir devlet gösteremezsiniz ki az veya çok hakkının yenildiğine inanan bir grubu içinde barındırmış olmasın. Komşularımız Suriye, Irak, Yunanistan; Uzak komşularımız Mısır, Afganistan, Pakistan bu gibi olayların zirve yaptığı ülkelere misal olarak gösterilebilir. Pekiyi bu gerçekleri bize anlatan tarih, bize bu dertlerin çaresi olarak neyi gösteriyor? Daha doğrusu hak kaybına uğrayan sosyal ve siyasi gruplar emri altında yaşadıkları devletten, (kraldan, otoriteden) bu haklarını nasıl istemeliler? Hangi yolu takip ederlerse hem kendilerine, hem içinde yaşadıkları topluma en az zarar vererek hedeflerine ulaşabilirler? Silaha sarılarak mı? Kavga ederek mi? Anarşi çıkararak mı? Hayır, hayır! Bunun tek çaresi var, o da pasif direniş. 
   Nedir pasif direniş? Hak kaybına uğrayan siyasi ve sosyal gruplar otoriteden hakkını almak için silaha sarılmadan, anarşi çıkarmadan, yakıp yıkmadan değişik yol ve eylemlerle toplumun (kamu oyunun) dikkatini kendi üzerlerine çekip isteklerini onlarla paylaşmaktır pasif direniş. Değişik yollarla (basını kullanarak, bildiri dağıtarak, toplantılar, yürüyüşler yaparak, konferanslar düzenleyerek…Kamu oyu oluşturmaktır pasif direniş. Dernekler, vakıflar kurarak birliktelik ve güç oluşturmaktır pasif direniş. Bu yol biraz uzun olabilir ama daha emin, daha güvenli ve daha da önemlisi meşru bir yoldur bu yol. Peygamberler böyle yaptı, aklı eren, dahi, önder insanlar da böyle yaptı. Peygamberimizin Mekke de müşriklerle olan mücadelesi böyle bir mücadeledir.Hz Musa’nın, Firavunla ve onun toplumu ile yaptığı mücadelede kullandığı metot böyle bir metottur. Gandhi’nin, Mandela’nın, Bediüzzamanın gittiği yolda aynı yoldur. Her akıllı insan her mantıklı topluluk bu yolu seçmiştir.

   Anarşist, Marksist, insanı öncelemeyen akımların ve fikirlerin mensupları ise “hak mücadelesinde” kavgayı ve silahı tercih etmişlerdir. Bu düşüncede olan insanların, siyasi ve sosyal grupların hak aramaları hep kavgayla, silahla olduğundan kendi toplumlarından ve dünya kamu oyundan destek bulamadıkları için başarısız olmuşlardır. Başarılı! olanlar ise bu neticeyi kanla, toplumu ve insanları büyük mağduriyetlere uğratarak elde etmişlerdir. Örnek PKK, örnek Sovyetlerin kuruluşunda rol alan Marksist- Lenilist partiler, örnek, polpot hareketi, örnek Çin’deki Maoizm… Eminim PKK silaha sarılmasaydı Kürtler haklarını bu kadar kan dökülmeden bu kadar haksızlıklar yaşanmadan üstelik de daha çabuk elde edeceklerdi.
   Gezi eylemlerine ve eylemcilerine bu açıdan baktığımız zaman, "Gezicilerin" yaptıkları eylemler( yakmalar, yıkmalar, araç tahrip etmeler, polise havai fişek, taş atmalar, kaldırımları sökmeler…) hakkı yenen, mağdur olan ülkemizdeki siyasi ve sosyal gelişmelerden endişe duyan insanların, hak elde etmelerinin önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. O grubun, (ki onlara endişeli laikler deniliyor) bu gün yapacağı ilk iş kendileri adına sokakları yangın yerine, meydanları savaş alanına çeviren bu gruplardan, bu anarşistlerden uzaklaşmak ve haklarını ancak pasif direnişle elde edebileceklerini bilerek bu sağlam, bu meşru yola dönmektir. Aksi halde ortaya çıkacak kaostan, meydana gelebilecek olan anarşiden, oluşacak bir otorite boşluğundan toplumun tüm kesimleri aynı oranda zarar görecektir. Misal Suriye, Misal Osmanlı’nın yıkılış dönemleri. Suriyeyi zaten görüyor, orada meydana gelen kaosun milyonları nasıl mahvettiğini bizzat yaşıyoruz. Konu ile ilgili Osmanlının yıkılış dönemine ait bir sahneyi de aktarayım: “Bir Müderrisin Sürgün Yılları” adı ile neşredilmiş bir kitapta anlatılanlar kaosun, iktidar boşluğunun milleti ne hale getirdiğini, insanları nerelere sürüklediğini o kadar çarpıcı bir şekilde anlatıyor ki ibret almak için birebir misal. İstanbul Hükumeti, Ankara Hükumeti, Kuva-yı milliye, çeteler ve ve efeler arasında kalan yurttaşların neler çektiğini kitabın baş kahramanı Abdullah Fevzi Efendi’nin hatıralarından öğrenmekteyiz.Bu gün bir, birbuçuk saatte alınabilecek bir yolda Bozkır- Akşehir arasındaki yürüyüşlerinde tam üç kez soyulurlar Hoca Efendi ve amcası. Evleri, köyleri yakılan, mallarına el konulan yakalandığında mutlaka idam edileceğini bilen bu insanın yaşadıkları bize devletsizliğin ne menem bir şey olduğunu çok çarpıcı bir şekilde anlatmakta. Aylarca dağlarda, ahırlarda, yaşamak zorunda kalan Hoca Efendinin yaşadıkları bize anarşinin, kaosun, devletsizliğin, düzensizliğin ne demek olduğunu çok çarpıcı bir şeklide haykırmakta. 
Tarih sadece geçmişi bilmek değil o okunan bilgilerden ibret almaktır. Kaosçular, anarşi yanlıları, karmaşadan medet umanlar Bu günkü Iraka, Afganistana, Suriyeye; Dünki Kurtuluş Savaşı Öncesi duruma ( Osmanlının son yıllarına) bakın ve ibret alın.
      İlk insandan bu yana dünyada kavgalar, kargaşalar, savaşlar eksik olmamış ve olmayacaktır. Kişiler arasındaki kavgalar, toplumlar arasındaki çekişmeler, devletler arasındaki savaşlar her asırda, her devirde oldu ve olmaya devam ediyor. Ne yapılan bunca bilimsel buluş, ne her alanda geliştirilen bunca büyük teknolojiler savaşlara, kavgalara engel olabilmiştir. Aksine geliştirilen silahlarla insanlar daha kolay ve daha çok öldürülmeye başlanmıştır.
Tarihte ve günümüzde iktidardan, yönetimden memnun olmayan, haklarını kaybettiklerini düşünen insanlar,  özgürlüklerini, çıkarlarını geri almak için hep mücadele etmişlerdir. Bu durum Roma'da da vardı Osmanlı'da da. Fransa'da da oldu, İngiltere'de de. Günümüzde her hangi bir devlet gösteremezsiniz ki az veya çok hakkının yenildiğine inanan bir grubu içinde barındırmış olmasın. Komşularımız Suriye, Irak, Yunanistan; Uzak komşularımız Mısır, Afganistan, Pakistan bu gibi olayların zirve yaptığı ülkelere misal olarak gösterilebilir. Pekiyi bu gerçekleri bize anlatan tarih, bize bu dertlerin çaresi olarak neyi gösteriyor? Daha doğrusu hak kaybına uğrayan sosyal ve siyasi gruplar emri altında yaşadıkları devletten, (kraldan, otoriteden) bu haklarını nasıl istemeliler? Hangi yolu takip ederlerse hem kendilerine, hem içinde yaşadıkları topluma en az zarar vererek hedeflerine ulaşabilirler? Silaha sarılarak mı? Kavga ederek mi? Anarşi çıkararak mı? Hayır, hayır! Bunun tek çaresi var, o da pasif direniş. 
   Nedir pasif direniş? Hak kaybına uğrayan siyasi ve sosyal gruplar otoriteden hakkını almak için silaha sarılmadan, anarşi çıkarmadan, yakıp yıkmadan değişik yol ve eylemlerle toplumun (kamu oyunun) dikkatini kendi üzerlerine çekip isteklerini onlarla paylaşmaktır pasif direniş. Değişik yollarla (basını kullanarak, bildiri dağıtarak, toplantılar, yürüyüşler yaparak, konferanslar düzenleyerek…Kamu oyu oluşturmaktır pasif direniş. Dernekler, vakıflar kurarak birliktelik ve güç oluşturmaktır pasif direniş. Bu yol biraz uzun olabilir ama daha emin, daha güvenli ve daha da önemlisi meşru bir yoldur bu yol. Peygamberler böyle yaptı, aklı eren, dahi, önder insanlar da böyle yaptı. Peygamberimizin Mekke de müşriklerle olan mücadelesi böyle bir mücadeledir.Hz Musa’nın, Firavunla ve onun toplumu ile yaptığı mücadelede kullandığı metot böyle bir metottur. Gandhi’nin, Mandela’nın, Bediüzzamanın gittiği yolda aynı yoldur. Her akıllı insan her mantıklı topluluk bu yolu seçmiştir.

   Anarşist, Marksist, insanı öncelemeyen akımların ve fikirlerin mensupları ise “hak mücadelesinde” kavgayı ve silahı tercih etmişlerdir. Bu düşüncede olan insanların, siyasi ve sosyal grupların hak aramaları hep kavgayla, silahla olduğundan kendi toplumlarından ve dünya kamu oyundan destek bulamadıkları için başarısız olmuşlardır. Başarılı! olanlar ise bu neticeyi kanla, toplumu ve insanları büyük mağduriyetlere uğratarak elde etmişlerdir. Örnek PKK, örnek Sovyetlerin kuruluşunda rol alan Marksist- Lenilist partiler, örnek, polpot hareketi, örnek Çin’deki Maoizm… Eminim PKK silaha sarılmasaydı Kürtler haklarını bu kadar kan dökülmeden bu kadar haksızlıklar yaşanmadan üstelik de daha çabuk elde edeceklerdi.
   Gezi eylemlerine ve eylemcilerine bu açıdan baktığımız zaman, "Gezicilerin" yaptıkları eylemler( yakmalar, yıkmalar, araç tahrip etmeler, polise havai fişek, taş atmalar, kaldırımları sökmeler…) hakkı yenen, mağdur olan ülkemizdeki siyasi ve sosyal gelişmelerden endişe duyan insanların, hak elde etmelerinin önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. O grubun, (ki onlara endişeli laikler deniliyor) bu gün yapacağı ilk iş kendileri adına sokakları yangın yerine, meydanları savaş alanına çeviren bu gruplardan, bu anarşistlerden uzaklaşmak ve haklarını ancak pasif direnişle elde edebileceklerini bilerek bu sağlam, bu meşru yola dönmektir. Aksi halde ortaya çıkacak kaostan, meydana gelebilecek olan anarşiden, oluşacak bir otorite boşluğundan toplumun tüm kesimleri aynı oranda zarar görecektir. Misal Suriye, Misal Osmanlı’nın yıkılış dönemleri. Suriyeyi zaten görüyor, orada meydana gelen kaosun milyonları nasıl mahvettiğini bizzat yaşıyoruz. Konu ile ilgili Osmanlının yıkılış dönemine ait bir sahneyi de aktarayım: “Bir Müderrisin Sürgün Yılları” adı ile neşredilmiş bir kitapta anlatılanlar kaosun, iktidar boşluğunun milleti ne hale getirdiğini, insanları nerelere sürüklediğini o kadar çarpıcı bir şekilde anlatıyor ki ibret almak için birebir misal. İstanbul Hükumeti, Ankara Hükumeti, Kuva-yı milliye, çeteler ve ve efeler arasında kalan yurttaşların neler çektiğini kitabın baş kahramanı Abdullah Fevzi Efendi’nin hatıralarından öğrenmekteyiz.Bu gün bir, birbuçuk saatte alınabilecek bir yolda Bozkır- Akşehir arasındaki yürüyüşlerinde tam üç kez soyulurlar Hoca Efendi ve amcası. Evleri, köyleri yakılan, mallarına el konulan yakalandığında mutlaka idam edileceğini bilen bu insanın yaşadıkları bize devletsizliğin ne menem bir şey olduğunu çok çarpıcı bir şekilde anlatmakta. Aylarca dağlarda, ahırlarda, yaşamak zorunda kalan Hoca Efendinin yaşadıkları bize anarşinin, kaosun, devletsizliğin, düzensizliğin ne demek olduğunu çok çarpıcı bir şeklide haykırmakta. 
   Tarih sadece geçmişi bilmek değil o okunan bilgilerden ibret almaktır. Kaosçular, anarşi yanlıları, karmaşadan medet umanlar Bu günkü Iraka, Afganistana, Suriyeye; Dünki Kurtuluş Savaşı Öncesi duruma ( Osmanlının son yıllarına) bakın ve ibret alın...  
 

 

  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.