Yavuz ORTA
Kaz Kafalı
Ortaokul yıllarında bir matematik öğretmenimiz vardı; dersi anlayamayan öğrenciye öfkeyle, “kaz kafalı!” diye bağırırdı.
Üniversitede bir hocamız aynı kalıba başvururdu: “Adam kaz gibi bakıyor!”
Askerde bir komutan, talim sırasında aynı kelimeleri kullanırdı: “Kaz kafalılar, hizaya gelin!”
Yıllarca bu seslenişleri duya duya, kazların gerçekten de aptal hayvanlar olduğuna inanmıştım.
Ta ki bir gün, bir belgeselde onların gökyüzündeki yolculuğunu izleyene kadar…
Meğer o “kaz kafalı” diye küçümsediğimiz hayvanlar, birlikte yaşamanın, liderliğin, sadakatin ve dayanışmanın dersini asırlar öncesinden çözmüşler.
Meğer onların o sade uçuş düzeninde, bizim koca insanlık tarihimizin unuttuğu bir bilgelik gizliymiş.
Birlikten Doğan Kuvvet
Kazlar göç ederken “V” düzeninde uçarlar.
Bu şekil yalnızca estetik bir tesadüf değil, doğanın mükemmel matematiğidir.
Önde giden kazın kanat çırpışları, arkadakilere hava akımı sağlar; böylece diğer kazlar %80 daha az enerji harcar.
Yani sadece birlik içinde hareket eden, bir topluluğun parçası olmak, onların hayatını kolaylaştırır.
Ne kadar tanıdık bir tablo, değil mi?
Bir araya gelen insanlar da, aynı hedefe yürüdüklerinde, yalnız olanlardan çok daha kısa sürede menzile ulaşmazlar mı?
Kazlar, gökyüzünde “birlikten kuvvet doğar” atasözünü adeta kanatlarıyla yazar gibidir.
Yalnızlığın Yorgunluğu
Kendisini çok güçlü sanan kaz, bazen sürüden ayrılırmış.
Bir süre sonra yorgun düşer, nefesi kesilir, yönünü kaybeder…
Ve sonunda yeniden grubuna döner.
İnsan da böyledir aslında; “Ben yeterim”, “Ben oldum”, “Ben güçlüyüm” dediği her anda, en çok kendi gücünü tüketir.
Kibir girdabında kaybolur.
Bazen yalnızlık, kanadı kırık uçmak gibidir; hem yoran hem acı veren…
Liderlik ve Emanet Bilinci
Önden uçan lider kaz, rüzgârı ilk karşılayan, en çok yorulandır.
Bir süre sonra arkaya geçer, dinlenir; yerine diğer bir kaz lider olur.
Her biri sırayla önderlik eder, sonra geriye çekilir.
Hiçbiri liderlik koltuğuna yapışmaz.
Çünkü bilirler ki, liderlik bir makam değil, bir emanettir.
İnsanoğlu için ne büyük ders!
Bizde öyleleri vardır ki, bir kere başa geçince, o koltukla birlikte ölmek ister.
Oysa kazlar bilir: asıl büyüklük önde gitmekte değil, gerektiğinde yerini seve seve bırakabilmektedir.
Ses Vermek, Dayanışma..
Uçuşun hızı azaldığında, gerideki kazlar yüksek sesle bağırır; öndekine haber verir, onu motive ederler.
Bir ses, bir yankı olur gökyüzünde; bu bir isyan değil, dayanışmadır.
Her biri kendi yerinde, kendi gücüyle görevini yapar.
Hiçbiri “Ben daha iyi bilirim.” demez; çünkü bilirler ki, bir hedefe varmak herkesin katkısıyla mümkündür.
Ve eğer bir kaz yaralanır, hastalanır ya da vurulursa, o asla yalnız bırakılmaz.
İki kaz hemen onunla birlikte yere iner, yanında kalır.
O kaz iyileşene veya ölünceye kadar başından ayrılmazlar.
Sonra geriden gelen bir başka sürüye katılırlar;
hiçbir grup onları dışlamaz, hiçbiri “Sen bizden değilsin.” demez.
Ne zarif bir sadakat, ne asil bir vefa…
Biz insanlar, her gün binlerce kardeşimizi yolda bırakırken, kazlar dostlarına gökyüzünün hakkını veriyorlar.
Yani vefa, kazlar için sadece İstanbul’da bir semt ismi değildir…
Kâinatın Sessiz Dersleri
Oysa kâinat, insanlar için bir kitaptır; okumasını bilen için her sayfasında hikmet vardır.
Biz o kitabı okumayı unuttuk.
Belki de bu yüzden çevremizdeki her şey bize susuyor.
Kazları salak zannetmemiz, kuşları “kuş beyinli” sanmamız ondandır.
Yılan gibi hain, öküz gibi kaba, keçi gibi inatçı, maymun gibi ciddiyetsiz derken,
belki de o hayvanlara haksızlık ediyoruz.
Çünkü bu hayvanların hiçbiri, insan kadar vahşi ve acımasız değil.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“O (Allah) ki, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yarattı.
Sonra kudretiyle göğe yöneldi, onları yedi kat gök olarak düzenledi.
O, Alîm’dir (her şeyi en iyi bilendir).” (Bakara, 29)
Kazın uçuşunda, arının çalışmasında, karıncanın sabrında bu ayetin yankısı vardır.
Her biri, insana aynadır.
Yeter ki bakmasını, görmesini, ibret almasını bilelim.
Sonuç
Şimdi gökyüzüne her baktığımda, o “V” düzeninde uçan kazları gördüğümde içimden şu cümle geçer:
Belki de aptal olan onlar değil, biziz.
Çünkü biz, birbirimize “kaz kafalı” diye bağırırken,
onlar gökyüzünde birliğin, liderliğin ve vefanın destanını yazıyorlar.
Aslında “kaz kafalı” olmak, belki de düşündüğümüz kadar kötü değildir.
Belki de bu dünyada, biraz kaz gibi düşünmeye, biraz kaz gibi yaşamaya ihtiyacımız vardır.
Birlik olmayı, yorulunca geri çekilmeyi, düşeni bırakmamayı onlardan öğrenebilsek…
Belki o zaman, insanlık da yeniden kanatlanırdı.
Sağlıcakla kalın.
Ve gökyüzüne bakmayı unutmayın;
çünkü bazen en büyük ders, bir kazın kanat sesindedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.