Sayfaların arasında gezinmekten öte, gerçek insanlarla tanıştım. Şehrin tüm cadde ve sokaklarını, sahillerini, camilerini, esnaflarını birbir gezindim adeta.

Kurtuluş Savaşı’nda gerçekleşen büyük mücadele karşısında halkın cesur mücadelesinede şahit oldum.

Yeri geldi duygu dolu anlar yaşadım, yeri geldi tatlı heyecanları hissettim. Akçakoca yazıldığı gibi okunmadığını anlamış oldum.

“Küçük Şehrin Büyük Hikayesi ve Oy’un Büyük” adlı eserlerini şahsıma sunan İbrahim Bilgin Hocam’a şükranlarımı sunuyorum.

Gerek anlatımı, gerek içeriği bakımından insanı; öğrenmeye, bilgilendirmeye, hayatın farklı yanlarını görmemizi sağlamaya çalışan iki güzel eseri okudum.

Akçakoca’ya yıllar önce ağabeyimi üniversiteye yerleştirmeye gitmiştik. Babam, ağabeyim ve ben. O zaman bir gün kaldığımızı hatırlıyorum. Eserimizi okurken aynen şu cümleyi kullandım. “Tarih kokan bir şehirmiş, toprağı herkesi bağrına basmış”

Eserin her sayfası sizleri farklı bir ana götürecek yemek severlere özel bilgiler, tarih-sanat severlere özel köşe. Doğa-tabiat severlere özel bilgiler her şey bu eserde mevcut.

Akçakocaya gitmeyenler ve benim gibi yarım kalmış hikâyesi olanlar bu esere ulaşın daha sonra da seyahate hazırlanın.

Oy’un Büyük

Bu eserimiz hocamızın tatlı üslubu ile karekterlere serpiştirilmiş. İçinde bulunduğumuz hayatın gerçeklerini olması gerekeni mizahi olarak dile getirmiş. Dört adet hikâyeden oluşuyor.

“Taş gibi Siyaset, Oyum Senin, O Koltuk, Konjonktür” adlı hikâyeler ile okuyucuya farklı düşünme yollarını sunuyor.

Bu iki değerli eseri geçtiğimiz hafta Üsküdar Kitap Fuarında şahsıma sunan; İbrahim BİLGİN Hocam’a şükranlarımı sunuyorum. Kendisi sevgili ağabeyimin kıymetli öğretmeni, yıllar sonra ben tanışmanın onurunu yaşadım.
Buradan ağabeyimin değerli arkadaşlarına da hocamızın eşliğinde teşekkür etmek istiyorum. Değer verip standıma geldikleri için kıymetli Erdoğan Savaş Bey’ e ve Funda Hanım’a çok teşekkür ediyorum. Vefa adının semt adı olmadığını gösterdiğiniz için.