Prof. Dr. Recep DİKİCİ

Prof. Dr. Recep DİKİCİ

O’NUN CENAZESİ YIKANIRKEN !

İslâm âlimlerini ve evliyâyı sevmek ve teveccühlerine mazhar olmak kurtuluş vesilesidir.

İstanbul’da Cuma vaazlarıma gelen ve benimle tanışmak isteyen Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı'nın yabancı dil bakımından beni yeterli görmesiyle Paris’te dil okumaya gönderdi. Paris’te cumartesi günleri konferanslara devam ediyordum. Bir cumartesi konferansa giderken pantolonumun bir paçasının dikişi sökülmüş ve en alt kısım hafif yağmurun ıslattığı geniş caddede sürünüyordu. Necip Fazıl’ın okuduğu Sorbon Üniversitesi yakınındaydım. Kendi kendime “Yâ Rabbi! Ben Müslümanım. Beraber olacağım topluluk ise Hristiyan. Benim bu perişan halimi görüp de, benim yüzüme islâmiyete kusur bulmalarına izin verme! diye duâ ettim. O an Necip Fazıl’ın iltifatına mazhar olduğu Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri hatırıma geldi. Bir de baktım, yerde hafif paslı bir toplu iğne. Aldım ve paçamı iğneyle tutturdum.”Yâ Rabbi! Senin hikmetine süâl olunmaz. Paris caddesinde bir toplu iğne bulup, beni bir Müslüman olarak Hristiyanlara karşı mahcup etmedin” dedim ve şükrettim.

Hemşehrim meşhur şâir Necip Fazıl Kısakürek’i bizzat tanıma şansına sahip oldum. Necip Fazıl Kısakürek, büyük İslâm âlimi ve bütün evlîyâların gözbebeği, zamanın en parlak nûru Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Aleyhîsselâm'ın mübârek sevgili torunu Seyyid Abdülhakîm-î Arvâsî Efendi Hazretleri'ni tânımakla ve sevmekle şereflenmekle a dan z ye tamamen değişmiştir.

Üsküdar Selimiye Camii İmam Hatibi rahmetli Fahri Duran şöyle anlatır; “Bir Gün Ahmet Mekki Efendi (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî’nin oğlu olup, Kadıköy müftülüğü yapmıştır)’nin Oğlu Prof. Dr. Ahmet Hikmet Üçışık geldi, Beni arabasıyla Vakıf Guraba Hastanesine götürdü: ”Üstad Necip Fazıl vefat etti, Cenazesini sen yıkayacaksın! “ dedi, Gittik. Prof. Dr. Süleyman Yalçın, Prof. Dr. Ahmet Hikmet Üçışık’la bir kişi daha vardı, Şimdi onun adını hatırlayamıyorum. Cenazeyi yıkadık, Havluyla kuruladık, Kefene sararken yüzüne şöyle bir baktım… Yanaklarından aşağı gözlerinden, diri insan nasıl ağlıyorsa, aynen öyle yaş aktığını gördüm!… Kırk yıllık imamım ben! Yüzlerce cenaze yıkadım ben ama bir ölünün gözünden yaş geldiğine ne daha önce ne daha sonra hiç rast gelmedim. Hatırlamıyorum. İşte o zaman zaten duyguluydum ama tekrar öyle duygulandım ki şöyle seslendim: “Üstadım, ahirete giderken bile bu milletin hali pür melâline ağlayarak gidiyorsun.” Sonra, bu durum çok dikkatimi çekti benim. Üstadı yerine tevdi ettikten ne kadar sonraydı bilmem. ”Hadis-i Erbain”’de rastladığım bir hadiste, Peygamber Efendimiz Aleyhisselam: " Gaslinden sonra gözlerinden yaş gelen kişiyi kutlayın. Çünkü O Cennetliktir.” buyuruyordu...

Necip Fazıl Kısakürek'in anlamlı bir şiiri:

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!

Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!

Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse;

Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!

O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,

Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner...

O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?

Toprağın altındaki saklambaçta var mısın?

Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;

Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!

Ufka bakarlar; ölüm uzakta mı uzakta...

Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta...

Sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu, unut!

Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut!...

En iyi dost, Allahü teâlâ'yı ve ölümü hatırlatan kişidir. Allahü teâlâ ibret almayı ve selâmet-i imânla ölmeyi nasip eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum