Lütfi AYHAN
Milleti İçin Haykıran Bir Şairdi

(Yavuz Bülent Bakilerin Ardından)
Hakka yürüyen mütefekkir ve şair Yavuz Bülent Bakiler 23 Nisan 1936,Sivas doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Sivas, Gaziantep ve Malatya’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten (1960) sonra kısa bir süre Yeni İstanbul gazetesinde çalıştı. TRT Ankara Radyosu Merkez Program Dairesi Başkanlığında raportör olarak görev yaparken çeşitli kültür programları hazırladı ve sundu (1964-68). Sivas’ta bir süre avukatlık yaptı (1969-75)….)
Daha sonra geniş bir yazı yazmak vaadi ile bugün kısa bir yazı yazmak istiyorum. Milleti için haykıran cesur mütevazi çalışkan bir insandı. Görüşleri ve düşünceleri Anadolu İrfanına aitti. Merhumun bir çok şiirini ezberlemiştim. Yavuz Ağralioğlu Bey’in Babası Mustafa Ağralioğlu Hoca vesilesi ile tanımıştım kendisini. Bilhassa “Ben Anadol’uyum” şiiri beni pek etkilemişti. Konya’da canlı konferansını da dinledim. O konferansta kendileri Merhum Esad Coşan Hoca efendiden Sitayişle bahsetmiş ve onun şehit edildiğini söylemişti.
Bu yazımda ondan birkaç şiir sizinle paylaşmak istiyorum . Daha sonra inşallah merhumla ilgili geniş bir yazı kaleme alırım. (Bu yazıyı okuyan herkesten isteğim merhuma bir Fatiha bağışlaması)
Birinci Şiir:
SİVASTA ÇOCUKLAR
Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçük esmer avuçlarını:
-Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!
Hükümet konağının yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri...
'Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş' diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
Garipler Pazarı'nda körpe çocuklar
Yorgunluktan güzelim yüzleri al al...
Öldüren bir çığlık dudaklarında:
-Boş hamal! boş hamal! boş hamal!
Nane satan su satan yetim çocuklar
Şarkı söyleyemediler güneşe aya...
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya...
Bezirci'de, Yüceyurt'ta, Altıntabak'ta...
Çocuklar var incecik yüzleri nurdan
Ama toz toprak içinde elleri ayakları
Oyuncakları çamurdan
Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi
Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim
Affedin bizi.
Gökteki yıldızlar kadar sayısız
Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları
Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!
Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan."
İkinci şiir
Ben Anadol’uyum:
Yıllar yılı susuz kaldım, yıllar yılı aç…
Şükrederek, kalktığım sofralarımda
Ya soğan ekmek olur, yahut bulamaç.
Hastalarım ölüm yataklarında
Ne doktor yüzü gördüm, ne ilaç.
Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç…
Devlet denince hep vergi geldi aklıma
Jandarma deyince kırbaç…
En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti
Üç beş adım ötesinde toprağım vardı kıraç.
Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında
Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç…
Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara
Barışta düştü üstüme gölge gölge haç…
Yolsuz, okulsuz köylerim, kasabalarım hâlâ
Alın terine muhtaç…
Ben Anadol’uyum, acılı, mahzun;
Bende bitmez tükenmez dert kulaç kulaç…
Üçüncü şiir:
ÖLÜM ŞİİRİ
Ölüm, ölüm, mutlak gelecek,
Ne geçmiş kalacak ne de gelecek.
Mal, mülk, hırs ve evlat,
Tek mülkün olacak, cansız at.
Günahın sevabın tartılacak,
Yaptıkların bir bir sayılacak.
Gir denilecek sonsuz Cennet'e,
Ya da burnun sürülecek Cehennem'e
Her şey belliyken bu tarafta,
Kalmasın kulluğun, tek lafta.
Görmeden zebaniyi, azabı.
Hazır ol, iyi yap büyük hesabı.
Bu hesapta ki, zarar hep zarar.
Malın mülkün artık neye yarar?
4. Şiir:
Türkiyem, Anayurdum, Sebebim, Çarem
Ben, kağnılarla yaylılarla büyüdüm geldim
Çocuk yüreğimi yakan türküler dinleye dinleye.
Mahzun kağnılarla, nazlı yaylılarınla
Ve tozlu yollarınla sevdim seni Türkiye!
O tezek topladığım kırlar, yaylalar...
Başına oturduğum, yemek yediğim atandır.
Türkiye'm, anayurdum, sebebim, çarem...
Taşına toprağına vurgunluğum bundandır...
Akşam karanlığıyla başlardı kurbağalar
Susar gökyüzü kadar, dinlerdim biteviye.
Gecemi besteleyen cırcır böceklerinle.
Kurbağa seslerinle sevdim seni Türkiye!
Bir Peygamber sofrasıydı soframız:
Biraz tandır ekmeği, biraz çökelek...
Yoksulluğunla da bağlandım kaldım sana
Mecnunlar gibi üstelik.
Yağmurlar başlayınca, odalarımız damlardı
Dizlerini döve döve ağlardı anam.
Şimdi kırkikindiler boyunca sırılsıklam
Küçük kerpiç evlerin çıkmaz aklımdan!
Türkiye'm! Hasretim! Kınalı türküm!..
İç içe güzellik, uc uca kahır
Yüreğimi bin parçaya bölseler
Her parçası yine seni çağrışır..
Yazıya başlık olan Mehmet Emin Yurdakul’un o meşhur şiirinden birkaç mısra ile yazıyı bitireyim:
Ben en hakîr bir insanı kardeş sayan bir rûhum;
Bende esîr yaratmayan bir Tanrı'ya îman var;
Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar;
Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.
Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez.
Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.