Sen Bana Hediyesin Ey Yar!!

Dikkatle baktığımız zaman aslında bir armağanlar halesi içinde olduğumuzu rahatlıkla görebiliriz.

Zaman zaman hayatın çekilmesi zor, taşınması güç, idare etmesi zorlayıcı yanlarıyla elbette yüz yüze gelebiliriz. Kimi durumlarda da tutumumuza bağlı olarak bu sıkıntılı hâl uzun da sürebilir. Ama tüm bunlar bir ‘Hediye yağmuru’ altında olduğumuz gerçeğini değiştirmez.

Her sabah güneşin yeniden doğması bir hediye değil mi?

Güneşin doğmama ihtimalinin olmadığı güveni içinde başımızı yastığa koymamız o hediyenin bir devamı değil mi?

Gecenin bizi sarıp sarmalayan, kimi zaman hüzne, kimi zaman derin tefekkürlere salan dakikaları kendi iç dünyamızın basamaklarını tırmanmamızı sağlayan birer hediye değil mi?

Balkonumuzdan seyrine doyamadığımız ay, parıltıları ile yüreğimize gülümseyen yıldızlar o gökyüzü hediyelerinin en parlaklarından değil mi?

Bulutların yürüyüşleri, hayattan kendimizin de tıpkı bulutlar gibi geçip gittiğimizi hatırlatan bulunmaz bir ikaz edici hediye değil mi?

Bazen hasretle beklediğimiz bizi serinleten, bazen de üşütüp ürpermemizi sağlayan, yâr kokusunu da getirdiğini düşündüğümüz rüzgâr paha biçilemez bir hediye değil mi?

Penceremize konup camı tıkırdatan kuş bir hediye değil mi?

Ya, bu kuşların uçuşları ile gönlümüzde uçtuklarını düşündürtmeleri yine bambaşka bir hediye değil mi?

Attığımız simitlere icabet eden martılar yüreğimize çok pırıltılı bir hediye değil mi? Onların her dalışı içimizdeki çocuğu coşturmuyor mu? Her attığımız simit parçasının başarıyla yakalanışı günlük hay huydan bizi bir nebze de olsa alıkoyan bir ilahi ikram değil mi?

Hayat bir hediye sistemidir diyebiliriz.

Herkes herkese hediye… Sen bana, ben sana… Evlat babaya, baba evlada! Sevgili, sevgiliye! Patron  işçiye, işçi  işverene, öğretmen öğrenciye, öğrenci hocaya!

Bir tatlı söz hediye… Bir latif bakış hediye… İçten bir hatır soruş hediye…

Maharetli ve sıcağa dayanıklı fırın kürekçileri leziz ve sıcak ekmekleri bize hediye eden bir aracı…

Sabahın erken saatlerinde de, gecenin ilerlemiş vakitlerinde de bizi yollarda koymayıp gideceğimiz yerlere ulaştıran her türlü taşıt araçlarının şoförlerini hayatımızdan çıkarttığımızı düşünelim. Önümüze çıkan manzara korkunç değil mi?

Bunlar ulaşımımızı sağlayan hediyeler değil midir?

Biz uyandığımızda ve eve döndüğümüz en geç saatlerde bile hizmet eden sadece ‘Cenaze sebebiyle kapalıyız’ levhası dışında bizi hiç ‘Kapı duvar’ durumunda bırakmayan kahraman bakkaliyeler hayatımızın en kıymetli yerlerinde bir hediye olarak durmuyorlar mı?

Bir elmayı düşünelim. Bundan daha büyük bir hediye olabilir mi?

Gelişmiş teknoloji dünyasının tüm imkânları bir araya getirilse bu hediyeyi yapabilirler mi?

Demem o ki; hayat tümüyle bir ‘Mevhibe-i İlahi’dir. Tamamen ikramdır, hediyedir.

Nefes alışımız, yürüyüşümüz, konuşmamız, cümle kuruşumuz, düşünüşümüz, iş görebilmemiz bunların tümü birbiri içinde yürüyen, otomatik olarak hayatımızda yer aldığından fark edemediğimiz, alındığında ise ‘Dank’ eden önemli hediyelerdir.

Dost cemali görmek bir hediye…

Salih eşiğinde ve sohbetinde olmak bir hediye…

Yârin sevda kokan sözleri bir hediye…

Şefkatli anne dokunuşu bir hediye…

Güvenli baba sarılışı bir hediye…

Ey yâr sen bana hediyesin!

Ah, gözüme bakan gözlerin nasıl da güzel bir hediye…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum