ŞEYH ŞA’BAN-I VELİ DERGAHINDA

Alimlere, büyüklere sevgi ve saygı dinimizin şiarından, köklü örf ve adetlerinden olduğunu hepimiz biliriz mutlaka. Pek çok bilgiyi, bildiğimiz ve onların hamallığını yaptığımız halde, her nedense, onlara uygun davranmak, o bilgilerin gereğini yapmak işimize gelmez nedense.  Şeytan ve nefis burada devreye giriyor galiba. Bize bir gurur ve kibir veriyor çok şey bildiğimize dair ve bu bildiklerimiz de gayet doğru ve güzel şeyler. “Bak ne kara şey biliyorum, ne kadar doğru bilgiler bunlar” diyerek içimizde, diğerlerine karşı üstünlük taslamak, onları küçük kendimizi büyük görmek, nefis ve şeytanın işi olsa gerek galiba… Her neyse bu da uzun bir fasıl ve kendimi aciz ve nakıs gördüğüm bir nokta olduğundan, şimdilik bunu bir başka bahara bırakalım da, Şeyh Şa’ban-ı  Veli hazretlerine gelelim.

Efendim bendeniz, ilk, orta ve lise seviyelerinde pek olmasa da, üniversite yıllarımda güzel insanları görme lütuf ve ihsanına nail olan bir abd-i acizim. Güzel insanlardan kasdımı çok uzatmadan hemen söyleyeyim. Tasavvuf büyükleri, ilim ve irfan ehli mübarek ve aziz insanlar. Bunların adlarını tek tek saymayacağım ama Rabbim bana bir kısmını görmeyi, ellerini öpmeyi, onların duasını almayı nasip etti, hamdolsun. Rabbim sizleri de beni de, bu tür hayırlardan ve bereketlerden mahrum etmesin değerli dostlar. Yine rabbim resmi bir görev dolayısıyla, ömrümün bu demlerinde Kastamonu’ya gitmeyi bana nasip etti ve Şa’ban-ı Veli hazretlerinin dergahını ziyaret etmeyi lütfetti. Onların feyzinden, manevi bereket ve güzelliğinden, bir  nebze tatmaktan beni mahrum etmedi Rabbim, hamdosun. Bazı kardeşlerimin tasavvuf,  tasavvuf büyükleri , tarikat, evliya ve benzeri konulardaki sert ve şiddetli muhalefetini biliyorum, duyuyorum, görüyor ve bizzat yaşıyorum.  Hatta bu işi o kadar ileri götürüyorlar ki, kimileri tasavvuf ehlini şirkle, küfürle itham derecesine vardırıyorlar. Bu kardeşlerimizin hiç mi haklı tarafı yok. Kulliyen yalan yanlış şeyler mi söylüyor bunlar. Tabi ki değil, elbette doğru ve güzel sözler de söylüyorlar, ama biraz çizgiyi aşıyor ve sınır ihlali yapıyorlar galiba. Ama tasavvuf ehlinin hoşgörüsü, samimiyet ve sıcaklığı onları da kapsıyor ve kuşatır ve kuşatıyor inşallah.

Allah Allah… Sevgili kardeşlerim,  yazının sonuna geleceğim neredeyse Şa’ban-ı Veli hazrete gelemedik bir türlü. Rabbim kader ağlarını öyle bir örüyor ki dostlar, onu anlamak ne mümkün ancak, zaman geçip geriye bakınca anlıyorsunuz bu ağların ne denli derin, hesaplı ve mükemmel olduğunu.  Geçenlerde bir dostlar meclisinde yer almak üzere, Sakarya- Kuzuluk’a gitmiş, dönüşte de  Hayreddin-i Tokadi hazretlerinin makamını ziyaret edip, oradan müstefid olmuştuk, iki güzel dostla beraber. Şa’ban-ı Veli İstanbul’daki tahsilini tamamlayıp memleketi Kastamonu’ya  dönmek üzere iken, Hayreddin-i  Tokadi’nin dergahına uğrar, ya da rabbim onu uğratır oraya. Aslında gidişi birkaç günlüktür, ama dedik ya, kaderi yazan, başka karar vermiştir, orada tam on iki sene Tokadî Hazretleri'nin rahle-i irşadında kalır ve canla, başla hizmete talip olur. Nefsini ve ruhunu mürşidi yoluna adar. Sonunda mazhar-ı hilâfet olur. Tokadî Hazretleri, “Sana hilâfet verildi, memleketine dön! İrşat soframızı orada kurarak âşık ve sadıkları irşat edin” diyerek  onu Kastamonu’ya gönderir.  Burada maksadım Şa’ban-ı Veli’nin hayatını anlatmak değil dostlarım. Ancak, okumayıp, fazla araştırma yapamayacak  olanlar için şu bilgiyi vereyim izninizle:  Halvetiyye Anadolu'nun  en yaygın tasavvufi hareketi olan  ve  on iki ana tarikâttan biridir. Hatta tarikatların anası  kabul edilir ve  bundan kırktan fazla yol çıkmıştır ki, en bilinen kolu, Şa’baniye’dir ve piri, Kastamonu Taşköprü’lü Şeyh Şa’ban-ı Veli’dir. Şâban-ı Veli’nin yolu, Anadolu'nun değerleri ile yoğrulan ve bu toprağın insanlarının gönül tellerini en ince noktalarından yakalayabilen bir yoldur. Dostlar, artık bundan sora devamını okumayı, öğrenmeyi, hissetmeyi ve duymayı, duyurmayı size bırakayım.

Sırlar ve Nurlar şehri diye anılan Kastamonu’ya gitmenizi ve Mutlaka Şa’ban-ı  Veli’nin makamını ziyaret etmenizi, o mezarlar içinde bir an durmanızı ve kendinizi dinlemenizi, tekrar tekrar dinlemenizi tavsiye ederim dostlar. Aslında dinleme derken, yanlış anlaşılmasın, kimse konuşmuyor orada.. Sadece konuşmuyorsunuz, susuyorsunuz ama dinliyorsunuz. Benim kulaklarımda rahatsızlık olduğu için çok şey duyamadım, ama sizin kesinlikle kendinizin dışında, bazı şeyler duyacağınıza eminim.

Ben sözü eş Şeyh Sâdık el Halveti eş Şa'bâni’ye bırakıp, izninizle çekileyim huzurlarınızdan…

Sanmasınlar biz mülhidiz  -  Hem müminiz hem müslimiz - Mucid değil muvahhidiz

Biz Şa'bânî bülbülüyüz - Vahdet bağının gülüyüz 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum