Süleymaniye’de Akradaşlık

 

Yıl 1996.

Şubat ayında Ak Radyo’dan ayrılmış askerlik vazifemi yapmak üzere Kütahya’ya gitmiştim.

3 yıl boyunca Ak Radyo’da çalıştım.

O yıllarda ilk kurulan radyolardan biriydi Ak Radyo.

Kimler yoktu ki o zamanlar?

Hüseyin Goncagül, İbrahim Sadri Eren, Hüseyin Emin Öztürk, Harun Yöndem, Coşkun Yılmaz, Saniye Öztürk, Recep Koçak, Kemal Ayyıldız, Kemal Kaptaner, Nedim Çelik, Ahmet Doğan, İsmail Çevik, Uğur Arslan vs..

İsmini sayamayacağım daha nice dostlar vardı.

O vakitler bizde farklı bir heyecan vardı.

İş bitirmenin, güzel iş çıkarmanın hazzınıyaşıyorduk.

Farklı bir radyoyduk.

Muhafazakâr kesimin ilk radyosuyduk ve çizgimiz sabitti.

Şu an bile çizginin dışına çıkılmadı.

O zamanlar Eşref Saati, Akradaş, İstek Saati, Kültürümüz Kimliğimiz, Düşünen İnsanlar İçin programları doyumsuzdu.

Birçok programın müdavimleri vardı.

Bir başkaydı Akra FM.

Bir okuldu diyebileceğiz kadar kaliteli ve seçkin bir radyoydu.

Böyle bir radyo 28 Şubat’ın depremine uğradı.

Ucuz cezalar verdiler.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri suç delili sayılarak kapatıldı radyo.

Hatta Recep Koçak Abi programında yazılı basından bir köşe yazısını alıntı yaptı diye yine ceza vermişlerdi.

Ama buna rağmen Akra FM hiçbir zaman çizgisinin dışına çıkmadı ve aynı kalitede hâlâ yayınına devam ediyor.

Etmeye de devam edecek Allah’ın izniyle.

***

İşte onaltıyıl önceki bu dostlarla dün akşam buluştuk Süleymaniye’de.

foto¦sraf-3.20110814035733.jpgİftarımızı Süleymaniye’nin avlusunda, minarelerin gölgesi altında yaptık.

Süleymaniye’de farklı bir kalabalık vardı.

Güzel bir huşu ve görüntüvardı Süleymaniye’de.

Dinimiz ne kadar güzel değil mi?

Yüzlerce kişi kulluğun vazifesini yerine getiriyorlar ve hep beraber Müezzin Efendi’nin “Allah-u ekber” nidasıyla oruçlarını açıyorlar.

Manzara çok güzeldi ve güzelliği, gizemi de Süleymaniye’nin muhteşemliğinde saklı.

Ayrıca orayı güzelleştiren, kanaat önderlerinin mezarlarının orada olması;

Gümüşhaneli Hazretleri, Mehmed Zahid Efendi, Kanuni Sultan Süleyman gibi değerlerin orada olması da Süleymaniye’ye farklı bir anlam katıyor.

Bu güzelliğin içinde tüm Akradaşlarla koyu bir sohbete daldık ve geçmişi yad ettik.

Ak Radyo’nun Kurucu Genel Müdürü Sayın Hüseyin Emin Öztürk Abimiz hiç değişmemiş. Babacan tavırlarıve zarif konuşmasınıbıraktığıyerden devam ettiriyordu.

Yanına gittim ve ona “Hüseyin Abi, ben sana o zaman fındık satmıştım. Ama sen yine Kayserililiğini göstermiş, ucuza kapatmıştın” deyince bu olayı hatırlamıştı.

Ak Radyo’nun ilk Reklam Müdürü Kemal Bozkurt da Hüseyin Abi’ye dönerek “Hüseyin Abi hatırlıyor musun? Cezmi sana gelmişti de senden zam istemeyip maaşının iyileştirilmesini istemişti” deyince herkesi bir kahkaha aldı.

Böyle bir koyu muhabbetin içerisinde zamanın nasıl geçtiğini anlamadan Müezzin Efendi gökteki bulutlara nağmeli sesini ulaştırırcasına “Allah-u ekber” diyerek ezanı okumaya başladı.

Ezan okunur okunmaz herkeste bir boğaz harbi başladı.

Ne güzel ya Rab!

Herkes Senin rızan için oruç tutmuş ve hep beraber karınlarını doyurmaya çalışıyorlar.

Süleymaniye’ye gelip de fasulye yememek olur mu?

Çorbalardan sonra o ünlü İspir fasulyesini yemeğe başladık.

Çaylardan sonra Muhteşem Süleyman’ın Mimar Sinan’a kalfalık eseri olarak yaptırdığı Süleymaniye Caminin kubbesi altında kalabalık bir akşam namazı kıldık.

Bir başka oluyor ulu camilerde namaz kılmak.

Oranın huşusu ve zevki anlatılmaz ancak yaşanır.

Akşam namazının edasının arkasından Süleymaniye Caminin kıblesinin ters yönünde Darüz Ziyafe’deki Lalezar çay bahçesinde çaylarımızı yudumlarken yine nostaljimiz devam ediyordu.

Kemal Ayyıldız, yine enerjisinden ödün vermemiş, herkesi latifeleriyle güldürüyordu.

Hele ki arada Kemal Bozkurt’la da takışmaları insanların yüzündeki tebessümü artırıyordu.

Ak Radyo’nun şu anki Genel Müdürü Naim Güleç radyonun mevcut durumuyla gelecekti planlarını bizlerle paylaşırken anladık ki bu radyo daha da kaliteli olacak.

Hoşsohbetten sonra böyle bir gecede finali teravih namazını eda ederek verdik.

Serin bir havada, İmam Efendi’nin güzel kıraatiyle, insanı sıkmadan, naif bir teravih namazı eda ettik.

Bu gece çok güzeldi.

Belki de son yılların en zevkli iftarını yaptım.

Ne de olsa onaltı yıl önceki dostlarımla beraberdim.

Hem de Süleymaniye’de.

Yazımı Hüseyin Emin Öztürk Üstadımızın bize hediye ettiği “Kalbimin Kanat Sesleri” adlı şiir kitabındaki “Ramazan” şiiriyle nihayete erdireyim;

 

"Sana hasretti kandil, sana hasretti minare

Sende bulur hazzını top sesi pare pare.

 

Yankı yapar kubbeler, sende tevhid sesini

Sensin, sığınak yapan rahmetin gölgesini.

 

Seninle geldi Kur’an seninle doğdu güneş

Sensin, müminlerin kalpleri, ısıtan yakan ateş.

 

Kararan kalbimizi nurunla temizlersin,

Cennetin kapılarını bizlere açan sensin.

 

Allah’ı zikre dalar büyük küçük kâinat

Bambaşka olur âlem, yeniden bulur hayat.

 

Hasretini çekenler bilmem nasıl anlatsın?

Günahkâr kula rahmet, çaresize hayatsın.

 

Allah’a gider her an yorulmaksızın zaman,

Al ruhumu içine, Hakk’a götür Ramazan."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum