Suriye İle Görüşmeli miyiz?

Suriye İle Görüşmeli miyiz?

Atalarımız büyük lokma yut ama büyük söz söyleme demiş. Shangay zirvesinde Reisin Esed’le görüşebileceği ilk tartışılmaya başladığı gün; “Eğer Reis Esed’le görüşürse..” diye başlayan bir cümle kurmuştum. Şükür ki günün akşamında Sayın Çavuşoğlu yüreğime su serpmiş, böyle bir görüşmenin olmayacağını kesin bir dille reddetmişti.

Dün haber 7 de; ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Esed açıklaması: Keşke gelseydi, görüşürdük.’ başlığını okuyunca tepemden kaynar sular döküldü, dilimi ısırdım. Neyse ki detayı okuyunca rahatladım biraz. Hürriyetten Abdulkadir Selvi’nin köşe yazısını haber yapmışlar, o da Ak Parti MYK’sından bir kulis bilgisini köşesine taşımış.

Selvi’nin aktardığına göre; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun "Esed Shangay beşlisine gelmiyor. Böyle bir davet de yok." şeklindeki açıklamasından sonra Erdoğan'ın söz alarak, "Keşke Esed Özbekistan'a gelseydi, görüşürdüm. Ama o oralara gelemez. Onun yüzünden, onun tutumundan dolayı Suriye bölünmek üzere. O kendi iktidarını korumak için muhaliflerle savaşa tutuştu. Kendi kontrol ettiği alanları korumayı düşündü. Ama büyük toprakları koruyamadı." dedi.

Selvi Cumhurbaşkanının bu cümleyi iki kez kullandığını, ikincisinde ise;"Keşke Özbekistan'a gelseydi, görüşürdüm. Bunları yüzüne karşı söylerdim. Biz o zaman kendisine 'Bak, böyle yaparsanız Suriye bölünür.' dedik. O,muhalifler için bunlar kalabalık ama silahları yok diye düşündü. Bizim uyarılarımızı dikkate almadı. Ama oraya Amerika'nın, Rusya'nın gireceğini düşünmedi.” dedi, diye yazdı.

Türkiye’yi Suriye ile temas kurmaya Rusya’yla aramızda yaşanan onca şeye rağmen Putin’in teşvik ettiğini biliyoruz. Özellikle Ukrayna ile savaşa girdikten sonra Esed’le doğrudan görüşme konusunda tavsiyelerde bulunuyor. Selvi’nin değerlendirmelerine göre Reis de Esed’le girilebilecek yeni sürece soğuk bakmıyor. Shangay toplantısından sonra bu sürecin daha da hızlanacağı konuşuluyor.

Suriye ile görüşme konusunu muhalefet de öneriyordu geçmişte. Ama muhalefetin yaklaşımı reelpolitik olarak elle tutulur somut öneriler içermekten ziyade, daha duygusal, ideolojik ve mezhepsel kaygılar çağrıştırmaktaydı. Her halükarda muhalefet iktidarın yaptığının tersini söylemekle mükellef. Zira yarın bu konuda atılacak adımlar da, ‘ben söyledim yaptılar.' ucuzculuğuna sarılacak.

Görüşülmeli mi? Elbette görüşülmeli, derhal görüşülmeli, herkesten önce, herkesten çok görüşülmeli. Zira Suriye ile görüşülecek o kadar çok konumuz var ki; Suriye’nin toprak bütünlüğü, Türkiye’nin sınır güvenliği, terör konusu, mültecilerin geri dönüşü, su, enerji, ticaret, imar…

Yapılan açıklamalardan istihbarat düzeyinde görüşmelerin devam ettiği anlaşılıyor. Burada sürpriz olan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlunun yaklaşık bir yıl önce gerçekleşen Sırbistan’ın Başkenti Belgrat’ta Bağlantısızlar zirvesinde Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad'la yapmış olduğu ayaküstü görüşmeyi, 12 Ağustosta büyükelçiler toplantısında açıklamış olması. Aynı günlerde cumhur ittifakının teorisyeni gibi önden açıklamalar yapan Sayın Bahçeli de; “Türkiye’nin Suriye ile görüşme düzeyini siyasi diyalog mertebesine çıkarması, bu çerçevede terör örgütlerinin yuvalandıkları her coğrafi alandan işbirliğiyle sökülüp atılması önümüzdeki siyasi gündem konularından birisi olmaya namzettir.” demişti.

Bunlar rastgele söylenmiş, laf-ı güzaf sözler değil, özenle seçilmiş, zamanlaması ve kapsamı hesaplanmış demeçlerdir. Görüşmeler olacak, olmalı ama bu görüşmeler bir politika değişikliği olarak yorumlanmamalı.

Suriye’yle ilgili çözüm önerileri konuşulurken 13 Temmuz 2013’te Mısırdaki darbeyle, 15 Temmuz Fetö darbesi arasındaki ilintiyi gözden kaçırmamak gerek. Suriye’deki hareketlenme iktidar değişikliği getirse idi muhtemelen Mısır darbesini önler, 15 Temmuza da gerek kalmazdı. Ortadoğu’daki diğer ABD güdümlü yönetimleri de temelden sarsardı. Bunun fark edilmesiyle İran, ABD, Rusya, AB vb. dört bir koldan farklı gerekçelerle Esed’i korumaya aldılar.

Etrafımızda kara bulutlar dolaşıyor. Doğu Akdeniz’de fırtına koparmak için Egenin suyu ısıtılıyor. Güney komşulardaki istikrarsızlıklar bitmeden kuzeyimizdeki savaş seneye döndü. Yunanistan’ın tahrikkar ve mütecaviz şımarıklığının üstüne, Ermenistan’ın Azerbaycan’a yeniden saldırması, İran’ın Ermeni yanlısı tutumu; bunların hepsinin arkasında ayrı gerekçeler ve güçler olabilir ama tek hedefleri var: Türkiye’nin bağımsız dış politik tercihi ve savunma sanayiinde temerküz etmiş yerli teşebbüsler.

İç politika kısa vadeli pragmatik ilişkilerle yürür ama dış politika duygusallıktan uzak, soğukkanlı, uzun vadeli,alabildiğine çetrefilli, alabildiğine acımazsız, ulusal menfaatlerin uluslararası dengelerle korunduğu sirk gibidir adeta. Suriyeli katil elleri tutmaya gönlüm razı değil ama aklım da başka yol bilmiyor.

Ee sormayacak mısınız eğer Reis Esed’le görüşürse ne yapacaksın diye? Hoca gibi yapacağım. Hoca Nasreddin bir köyde misafirken heybesini yitirmiş.
Köylülere:
- "Ya heybemi bulun, ya da ben yapacağımı bilirim" demiş.
Köylüler telaşlanmışlar. Arayıp taramışlar, heybeyi bulup Hoca'ya getirmişler. Köyden ayrılırken de :
- "Hocam" demişler, "heybeyi bulmasa idik ne yapacaktın ?"
Hoca şöyle bir gülümseyip :
- "Hiç" demiş, "evde eski bir kilim vardı, gidince onu bozup heybe yapacaktım!"

Ben size sorayım o halde; Karlov suikastının failleri malum, Rus uçağını düşüren pilotların akıbetini bilen var mı ??

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.