Umre`ye Giden Gençler

 

Umreye giden gençler

 

Kutsal toprakları ziyaret etmek her kula nasip olmaz diye düşünürdüm eskiden. Fakat zamanla, yaşadığım ömrümde yapmış olduğum tecrübelerden sonra bunun böyle olmadığının kanaatine vardım ve fikir değişikliği yaptım. Bazen ise tekrar eski düşüncelerim ihya oluyor, ağırlık kazanıyor ve her şeye rağmen, yine de oralara gitmek ve oraları görmek herkese nasip olmaz tahminine kapılıyorum.

 

Son zamanlarda beni hakikaten çok sevindiren gelişmelere şahid oluyorum ve bu gelişmeler ümitsizlik diyarına hareket etmeme müsaade etmiyor. Duydukça mutlu olduğum ve tüylerimi diken diken eden gelişmelerdir bunlar. Gençlerimizde (bilhassa genç kızlarımızda) bir Umre seyahatı, kutsal toprakları görüp, oralarla tanışmak merakı oluşmuş, gençlerimiz fevc fevc (akın akın) Umre’ye gidiyorlar, Beytullah’ı görmek istiyorlar ve Allah’ın evini ziyaret ediyorlar. Elhamdulillah! Allah sayılarını artırsın.

 

Allah-u Teala bizlere 18 yaşındayken ilk Umre’mizi nasip etmişti. 18 yaşındayken Kabe’yle tanıştık ve Allah Rasul’unu Medine’de ziyaret ettik. O zamanları yapmış olduğumuz Umre gezimizin bir özelliği daha vardı. Mekke ve Medine öncesi Filistin’e, Kudüs’e gittik ve böylece İslam dininin üç en büyük ve en önemli mekanlarını sırasıyla gözle görmek nasip oldu. Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Haram...Her birini de genç yaşta görmeyi nasip etti Allahu Teala. Bu seyahat birazda iptallah sonra babamın sayesinde gerçekleşmişti. Babacığım bizlere bu hususta destekleyip, bizi o zamanları oraları götürmeseydi, Allahu alem...

 

Genç yaşlarda Kabe’yle tanıştıktan sonra, yaşamış olduğumuz anlar ve olaylar, gördüğümüz mekanlar ve yerler ve nitekim o müthiş intibalar üzerimize o kadar büyük ve derin bir etki bıraktı ki, Umre dönüşü Kabe’nin hasretine dayanamaz olduk. Onu öyle özledik ki, aradan iki yıl bile geçmedi ve 20 yaşında tekrar ikinci bir kez Umre (bu kez Ramazan Umre’sini) yaptık. Kabe’yle özlem giderdik. Ramazan ayında oralarda Teravih namazları kıldık (Tegabb’Allahu minna ve minni). Bu sefer ki Umre’mizde babam bizi refakat etmedi. Bu kez maddi hamimiz bizi manevi hamimize emanet etti, yaradana emanet etti, çünkü gittiğimiz yer belliydi. Gittiğimiz yer Beled-ul Emin, yani Emin belde idi. O belde emin belde, o belde Allah Rasul’unun doğduğu ve öldüğü beldedir.

 

Oralara giden hiç doyar mı? Gönül bir türlü tatmin olmuyordu. Tekrar gitmek istiyorduk. Bir kez daha Umre’ye gitsek... Allah-u Teala -ne kadar memnun olmuş olsa da- demez mi ki, “Kulum, üç kez Umre yapmaya geldin. Öyle imkanın vardı da neden Hac’cıma gelmiyorsun? Peşpeşe Umre’ler yapıp Umre’lerle yetiniyorsun? Hac’ca niyetin yok mu? Seni bir de Hac’cıma bekliyorum.Zil-Hicce ayında buralarda görmek istiyorum.” düşüncesiyle Allah’tan da çekinip, ihtiyat ederek, Hac vecibemizi ifa etmek için niyet ettik. 25 yaşında Allah-u Teala Hac’cı nasip etti. Nasip etti, kabul da etmiştir, inşaallah.

 

Bunu burada bu şekilde tarif etmemin sebebi şudur, efendim: Oralarda görüp yaşananlar tarif edilemez. Orada olup bitenleri herkes, her nefis kendince yaşaması lazım. Ve en önemlisi bir an evvel yaşaması lazım. Allah gitmek isteyen herkese ve gitmek istemeyen herkese de oraları görmeyi nasip etsin. Bilhassa genç yaşlarda nasip etsin. Amin!

 

Nitekim, kalbinde zerre kadar iman taşıyan bir insan için kutsal toprakları görüp de, oralardan etkilenmemek mümkün değildir efendim! Kesinlikle mümkün olmadığını düşünüyorum. Çünkü oralar buram buram İslam tarihi kokuyor, Oralarda buram buram Peygamber izleri mevcut. Hz. Muhammed (s.a.v.) – aradan 1400 sene geçmesine rağmen - oralarda “yaşıyor”.

 

Burada söylemek istediğim önemli husus şudur. İnsanın genç yaşta kutsal toprakları görmesidir. Hayattaki önemli şeyler tehir etmeye gelmez. İşte bunlardan biri de hiç kuşkusuz Hac ve Umre’dir. Gençler oraları görmelidir. Bir an evvel hayatlarında kutsal toprakları görmeleri gerekir. Genç yaşta Kabe’yle tanışan bir genç muhakkak onun etkisin altında kalacaktır, oralardan etkilenip, payını ve ibretini alacaktır. Orada ki teneffüs ettikleri hava, ciğerlerinin içine, ta dibine öyle bir sinecektir ki, o nefesler ciğerlerinin duvarlarına yapışıp, yerleşecektir. Ve almış oldukları o nefeslerini, dönüşlerinde Avrupa’ya, Almanya’ya taşıyacaklardır. Oradaki biriktirdikleri “imani” tecrübeler, o körpecik yavrularımızın imanlarına iman katacaktır. Bu tecrübeyi bizzat yaşadığım için, burada bütün gençlere Umre’ye gitmelerini tavsiye ediyorum. Ve biihassa velilere bir ricada ve öneride bulunmak istiyorum. İmkanı olan her anne baba çocuğuna bir iyilik yapmak istiyorsa, onu bir an evvel Umre’ye göndersin. Evladına bir Umre seyahati (bir armağan veya ödüllendirme olarak) yapma imkanını sağlasın. Nice beş vakit namaz kılmayan gencin, Umre sonrası namazına başladığını bilirim. Umre seyahatı ve tecrübeleri sonrası hayatında bir dönüm noktası olduğunu anlatan gençlerimizi bilirim.

 

Burada kendimden bir misal verebilecek olursam: Bendeniz çok küçük yaşlarda dini bir eğitim almama rağmen, ilk Umre’mden döner dönmez kutsal topraklardan çok etkilenmiştim. Kudüs’ü ve El- Halil’i (Hevron kenti; Hz. İbrahim’in kabrinin bulunduğu mekan) gördükten sonra, Tevrat’ı anlayabilmek için, İbranice öğrenmeye karar vermiştim. Yeşil Kubbe’yi gözle gördükten sonra (sırf kuru ekranda değil), peygamberimi daha şuurlu ve bilinçli bir şekilde idrak etmiş oldum. Beytullah’ın önünde, o 15 metre yüksekliğindeki yapının önünde, ona bakarak namaz kıldığımda, “Allah’ın evi işte buymuş” diyebildim. Kabe’nin önünde dikilip, namaz kıldığım bir gün imam bir namaz esnasında ağlamaya başladığında onun neden ağladığını çok merak etmiştim. Fakat onu lisan yetersizliğinden dolayı anlıyamamıştım. O zamanları Arapça bilmediğim için, ne dediğini, neden ağladığını bilmiyordum. Anlamadığım halde, bende onunla birlikte ağladım, lakin ağıdımın kalite ve değerinin onunkisi ile aynı olmadığını biliyordum. Bu durum benim o kadar ağırıma gitmişti ki, beni o kadar rahatsız etmişti ki... Dönüşümde derhal rahmetlik hocamda medrese eğitimime başlamaya niyet edip, karar vermiştim. Bu niyetim işte Umre’ye gittikten sonra oluştu. Gitmeseydim, belkide bu merakım oluşmazdı.

 

Eminim her genç oraları gördükten sonra, kendisini suale çekecektir, hayatındaki eksiklerini gözden geçirip, ona göre giderecektir. İnsanoğlu istedikten sonra, Allah-u Teala ona kapılarını açıyor, efendim ve ona o kadar çok imkan veriyor ki, Yeter ki insan o merciye başvursun, başvurmasını bilsin...

 

Burada gençlere diyeceğim tek şey şudur: Beytullah sizi bekliyor gençler! Allah Rasul’u sizi bekliyor. Onları daha fazla bekletmeyin! Hayatınızdaki önemli şeyleri bile bile tehir etmeyin! Günden güne atmayın! Gençlik yılları çok çabuk geçen yıllardır. Fakat aynı zamanda en önemli ve en verimli yıllardır. Bu yüzden insan gençlik yıllarını değerlendirip, ona göre doldurması lazım. Ömür çok kısa. Aldığımız her nefesle beraber hayatımızı tüketiyoruz ve ne kadar nefesimizin kaldığını bilmediğimiz için, tedbirimizi alalım. Yoksa mahşer günü Allah’ın gölgesinde ve himayesinde olan yedi zümreden biri olmak istemiyor musunuz?

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum