Yolları açık olsun

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Prof. Numan Kurtulmuş parti yönetiminin elinden alınıp kayyuma teslimi ve ardından yeniden genel kurula götürülme sürecinin başlaması üzerine istifa etti. İlk açıklaması "Bu partide daha fazla kalamayacağım" olduğuna göre, yaşananlar ve ortalığı sakinleştirmek için yaptığı temas ve görüşmeler kendisini bu noktaya götürmüş olmalı.

Karizmatik lidere niyabeten başkanlık her durumda zordur; Numan Kurtulmuş bu zorluğu uyumlu ve sakin kişiliğiyle aşabileceğe benziyordu. Onun bile başarısızlık yaşaması kendisinden sonra o makama getirilecek kişinin gözünü korkutması gereken bir gelişme. Doğru olan, 'niyabet' yerine karizmatik liderin göstereceği 'kalıcı' bir isimle yoluna devam etmesidir SP'nin...

Güçlü lider partileri, hele bir de partinin sağlam bir 'ideolojik' temeli varsa, liderin gıyabında da varlığını sürdürebiliyor. Öncülü birkaç partinin kapatılması sonrasında kurulmuş SP de hiçbir zaman sönen bir yıldız olmayacak; gireceği seçimlerde kendisine oy verecek bir tabana her zaman hükmedecek. Daha önce Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi isimlerin yaşadığı kopuş, şimdi Numan Kurtulmuş ve arkadaşlarında tekerrür ediyor; ancak bu ayrılmalar da SP'yi kurucusu tarafından çizilmiş yolundan döndürmeyecektir.

Numan Kurtulmuş ve arkadaşlarının bundan sonra ne yapacakları önemli. SP içinde kalmadıklarına göre bir iç mücadele vermek niyetinde değiller; kalsalar ve mücadele verselerdi sonuç alamayacaklarını düşünmüş olmalılar. Bir an için sonuç aldıklarını düşünsek bile, öyle bir gelişme, 'kurucu lidere sadakat çizgisi'ni rahatsız edecekti.

Verdikleri karar, önlerindeki seçenekler içerisinde kendilerine en yakışanıdır. Daha makulü, şimdilik kenara çekilip partinin yeniden kendilerine teslimini gerektirecek şartların oluşmasını beklemekti; ayrılma kararı birlikte bulunma imkânının artık kalmadığı anlamına geliyor.

Bundan sonra verecekleri karar da en az ayrılma kararları kadar önemli. Numan Kurtulmuş ve arkadaşları, bu noktaya, etraflı bir istişareden sonra geldiler. Kendilerine yakın gördükleri kişiler ve muhtemel yol arkadaşlarıyla görüştükleri ve tavsiyelerini dikkatle not ettikleri biliniyor.

Siyaset, kıyısından köşesinden bile olsa uğrayanlar üzerinde etkisini bırakıyor. Halkla birlikte olmanın, ilgi, teveccüh ve sevgi görmenin etkisi bu; aksi halde zor bir uğraş olan siyaset hiç çekilmezdi. SP'den ayrılanların gözlerinin yine siyasette olduğunu anlamak zor değil. Önlerinde fazla bir seçenek yok aslında: Ya mevcut büyük bir partiye (meselâ AKP'ye) girecekler, ya partileşerek kendilerine yeni taban arayacaklar veya yolu kısaltmak için varolan küçük partilerden birinden çıkışlarını yapacaklar...

Herbirinin kendine özgü sorunları var bu seçeneklerin... Yeni bir parti kurmak veya küçük bir partiden hamle yapmak hiç kolay değil. En kolay görüneni Ak Parti'ye katılmak; tabii bugüne kadar kendilerini uzak tutan sebeplerin ortadan kalktığına inanıyorlarsa...

Başka ülkelerden farklı örnekler akla geliyor: Rusya'da Gorbaçov, ABD'de Clinton uzaklaşmak zorunda kaldıkları siyasete paralel bir uğraş alanı olarak bilimsel araştırmalar yanında güncel konularda değişik etkinlikler düzenleyen vakıf modelini denediler. Başka ülkelerde de benzer örnekler var ve örneklerin çalıştığı da görülüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar