Yüzde 3 Türkiye’yi keser mi?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘patoloji raporunun temiz’ olduğuna dair ferahlatıcı haber geldiğinde yazının başına oturmaktaydım...

Galiba günün de en iyi haberi bu oldu.

Çünkü...

İran’ın İngiliz Büyükelçiliği’nin işgaline göz yummasıyla Ortadoğu’daki ateş biraz daha harlanırken, dünya ve Türkiye ekonomisi için de yapılan uyarıların endişe dozu her gün biraz daha artıyordu...

Örneğin, dün Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD, Avrupa ve ABD’deki borç krizinin bütün dünyayı resesyona sürükleyebileceği uyarısında bulunmakla yetinmedi, risklerin yönetilir olmaktan çıktığını ve dünya ekonomisinin felakete sürüklenebileceğini belirtti...

***

OECD’nin hazırladığı ekonomik görünüm raporunda, Türkiye’nin 2012’de yüzde 3 büyüyeceğini öngördüğünü okuyunca, Türkiye’ye daha fazla yoğunlaştım...

Çünkü bu çok düşük bir büyüme oranı...

Neden mi?

Türkiye’nin 2023’e kadar 1,5 trilyon dolarlık bir ekonomi olması ve kişi başına milli gelirinin 23-24 bin dolara çıkarabilmesi için ortalama yüzde 10 büyümesi gerekmekte...

***

Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, bir iki gün önce ‘ekonomik büyüme’ ile ilgili şu yorumu yapıyordu:

“Üst üste kesintisiz yüzde 8-10 büyüyebilir miyiz? Çok zor.

2010 yılında büyüme hızı yüzde 9 oldu. Bu yıl yüzde 7,5 büyüme beklentimiz var. Bunlar şu anda potansiyel büyüme hızımızın iki katı. Bu büyüme hızı sürdürülemez. 1950’den 2010 yılına kadar ortalama büyüme hızımız 4,5-5. Son yıllarda sermaye yatırımlarının hızla yenilenmesinden dolayı potansiyel büyüme hızımız 5-5,5 seviyelerine yaklaştı.

Bu, yüzde 9’luk 10’luk büyümeyi sağlayacak bir altyapı değil. Bizim ne yapıp yapıp potansiyel büyüme hızını büyütmemiz yazım.”

***

Üstelik hızlı büyümeye kalkınca cari açık da alıp başını gidiyor...

Neden?

Yapısal sorunlarımızdan...

Bunların başında büyümeyi finanse edeceğimiz ‘tasarruf oranlarının’ yerlerde sürünmesi gelmekte... Kendi ihtiyacımız olan ekonomik kalkınmayı finanse edecek ulusal parayı bir türlü üretemiyoruz... Gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda yüzde 30’larda olan tasarruf oranı Türkiye’de yüzde 12.

***

İkinci olarak da yeterince katma değeri yüksek mal üretmekten yoksunuz. Düşünün ki inovasyona dayalı rekabet sıralamasında 69’uncu sıradayız...

Zaten cari açık da o yüzden bir türlü kapanmıyor... Kapanabilmesi için yeni buluşlar yapmamız ve bunu hızla ticarileştirmemiz gerekmekte... Nitekim Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi, “rekabet gücünün artırılması için arge ve inovasyona çok büyük bir ihtiyaç var. O yüzden inovasyon odaklı, gelişimi mutlaka planlama ihtiyacı duyuyoruz. İnovasyon yapmadan kalkınmak, inovasyon yapmadan ekonomiyi büyütmek, inovasyon yapmadan cari açığı kapatmak mümkün değil. Mutlaka katma değeri artırmaya odaklanmamız gerekiyor. Bunun yolu da inovasyondan geçiyor” derken...

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner de, “sadece arge yatırımlarına ilişkin teşviklerin arttırılması yeterli değildir. Buna paralel olarak ülkemizde fikri haklar bilincinin de gelişmesi gerekmektedir. Örneğin, ülkemizde 1 milyon dolarlık bir arge yatırımından 0,4 tane yerleşik patent başvurusu çıkıyor. Japonya’da bu rakam 2,4. Kore’de ise 3,3” diyordu...

***

Türkiye son dönemlerde bulunduğu konumunun çeperlerine ulaştı, şimdi artık daha yüksek bir noktaya zıplaması gerekiyor...

Bunun çözümü ise hızlıca yapısal reformları gerçekleştirmek...

Ama ne ki kapıda sarsıcı bir ekonomik kriz tehlikesi var...

Bu kriz yapısal ve radikal reformları önler mi, hızlandırır mı?

Hızlandırması gerekir...

Yoksa sürekli ve düzenli yüzde 10 büyüme ihtiyacı içindeki bir ülkeye yüzde 3 büyüme çok yetersiz kalacağı gibi, sosyal yapıda da Van Depremi etkisi yaratabilir...

Önceki ve Sonraki Yazılar