Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

Zamanı durduran yazar Fatma Ç. Kabadayı ile röportaj

FATMA Ç. KABADAYI İLE RÖPORTAJ

On parmağında on marifet olan bir yazar. O, bir anne, bir yazar, bir eğitimci, sivil toplum kuruluşu üyesi… Çok yönlü ve zamana meydan okuyan bir yazar. Her yaşın her dönemin yazarı. Fatma Çetin Kabadayı’dan söz ediyoruz. Onunla önemli bir röportaj gerçekleştirdim. Çok keyif aldım. Umuyorum sizlerde okurken büyük keyif alacaksınız.

Hadi, o zaman Fatma Çetin Kabadayı’yı tanımaya…

Konuşan: Çelebi ÖZTÜRK

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Hocam, söyleşimize hoş geldiniz. Çok yönlü bir sanatçı olarak Fatma Çetin Kabadayı’yı anlatır mısınız?

FATMA Ç. KABADAYI- Hoş bulduk Çelebi Hocam. Öncelikle röportajımızı okuyan tüm gönül dostlarına sevgi ve muhabbetlerimi gönderiyorum. Fatma Çetin Kabadayı, iki genç annesi bir anaokulu öğretmeni. Hayatı seven, hızlı geçtiği için zamana kırgın, hayalleri ve umutları hiç bitmeyen, bütün çocukları yaşamının merkezine alan, doğadaki bütün canlılara hayran, dünyaya geliş sebebini hiç unutmayan biri. Okumayı, yazmayı, çayı, muhabbeti seven, dostlarına değer veren, içinizden biri.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Hocam, kendinizi öyle küçük tanımladınız ki. Fatma Çetin Kabadayı kimdir, sorusu bundan daha güzel yanıtlanamazdı. Teşekkür ederim. Peki, sorularımıza devam edelim. Yükseköğreniminizi Çocuk gelişimi ve eğitimi üzerine yaptınız. Şiir yazıyorsunuz, çocuk ve yetişkinler için öykü ve roman yazıyorsunuz. Aynı zamanda tiyatro ile ilgileniyorsunuz. Sivil Toplum Kuruluşlarıyla da çalışmalarınız var: Kansere Gülümse Derneği, Aile İçi İletişim ve Toplumsal Sorunlar Derneği gibi. Bunların dışında halen devam ettiğiniz öğretmenlik hayatı ve bir de aile hayatınız var. Bu kadar yoğun ve dolu geçen hayatınıza bildiğim kadarıyla 42 kitap sığdırdınız. Okumak ve araştırmak için geçecek zamanı da düşünürsek yazmak için nasıl zaman ayırabiliyorsunuz?

FATMA Ç. KABADAYI- Evet, aslında bunların hepsi bir bütün halinde. Hiçbirini hayatımdan çıkaramam. Yazmak, benim yaşam sebeplerimden biri.

Çocuk, ana alanım olduğu için yazmaya çocuk kitaplarıyla başladım. Hatta ilk kitabım öğretmenlere yönelik yardımcı ders kitabı niteliğindeydi. O zamanlar hayatımızda internet yoktu. Materyale ulaşmak bu kadar kolay değildi ve meslektaşlarıma faydalı olmanın mutluluğunu da yaşamıştım. Çocuk kitaplarının yanı sıra Kayseri’de “Öykülerin prensesi” ismini bana yakıştırıp duyuran Mustafa Filizman Hocama da buradan selam olsun. Üç öykü kitabım yayınlandı; ardından birkaç polisiye öyküyle başlayan serüvenim polisiye dalında roman yazmama vesile oldu. Mor Hırka, Maktul, Kansız, Aynadaki Dudak İzi polisiye dalında yayınlandı.

Derneklere gelince bahsi geçen iki derneğinde uzun süre il temsilciliği görevini yürüttüm. Başarılı programlar yaptık. Kansere Gülümse Derneği en iyi temsilci ödülüne layık görüldüm. Geçen yıl yoğunluktan dolayı dernek çalışmalarını bırakmak zorunda kaldım. Yine de Aile İçi İletişim ve Toplumsal Sorunlar Derneği’nin çalışmalarında bulunmaya gayret ediyorum. Mutlu toplum için herkesin muhakkak ki bu tür sivil toplum kuruluşlularıyla bağlantısı olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bireyler mutlu olursa, aileler, aileler mutlu olursa toplum mutlu olur.

Çocuk tiyatroları yanında büyükler için de bir tiyatro yazdım ve birkaç kez oynadı. Daha ağırlıklı çocuk tiyatrosu… çünkü çocuk merkezimde; iç içeyim, onlara tiyatro sevgisi aşılamak, izlediklerinde yeni bakış açıları kazandırmak amacımız. Her yıl en az bir kez çocuk tiyatrosu yazıp oynuyoruz gönüllü arkadaşlarla. Bu yıl içinde de yine bir planımız var nasipse.

Nasıl zaman ayırabildiğim konusuna gelince; her şeye planlı ve israfsız vakit ayırdığınızda bahçenizdeki her güle saksınızdan birkaç damla su verebiliyorsunuz. Yeter ki ömrü israf etmeyelim. Hayat yirmisinden sonra adımlarını hızlandırıyor, kırkından sonra arkasından yetişemiyorsunuz. Adeta koşarak sizden uzaklaşıyor. O, ne kadar hızlanırsa sizin de dermanınız gücünüz azalıyor. Pes mi edeceğiz, hayır, gücümüz yettiğince devam… O yüzden mümkün olduğunca çok çalışmak, üretmek, paylaşmak, sevmek lazım….

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Siz muhafazakâr bir yazarsınız ve anladığım kadarıyla da pek çok kaynaktan besleniyorsunuz. Eserlerinizi kaleme alırken muhafazakâr, liberal veya daha ileri fikirler çerçevesinde bir tercihe kendinizi zorladığınız oluyor mu?

FATMA Ç. KABADAYI-Aslında aileden gelen bir kimliğim, Anadolu bağrından hiç kopmamışlığımın etkisi desek daha doğru olur. Özellikle eserlerimde olması gerekeni yazmaya çalışırım. Fakat bu demek değildir ki satırlara, kelimelere sınır koyuyorum. Hayır, belki sadece sınırlarıma sınır koyuyorum desem daha doğru olur. Gelip geçici, birden parlayıp sönen değil, kalıcı eserler yazmaya gayret ediyorum. Ne kadar başarılı oluyorum, onu okurlarıma sormak lazım. Hiçbir zaman “işte bu oldu, ben tamamım,” demedim. Daima kendimi geliştirmeye gayret ederek, okuyarak, bilenlerle bu hususlarda sohbete devam ederek öğrenmeye çalıştım. Daha iyisini yapmayı kendime felsefe edindim. Allah utandırmasın diyorum.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Okurlar, Fatma Çetin Kabadayı’yı önce çocuk edebiyatında görüp tanıdılar. Daha sonra yetişkin edebiyatında da başarılı eserler ortaya koydunuz. Sizce bir yazarın sabit bir çizgisi mi olmalı, yoksa kendini başarılı bulduğu her alanda yazmalı mı?

FATMA Ç. KABADAYI- Her yazarın yazabileceği ya da ilgilendiği alanlar var. Ben tarih, felsefe gibi konularda asla yazamam mesela. Kimse de bilmediği alanın başına geçmesin. Eline kâğıdı kalemi alan herkes çocuk kitabı yazmasın mesela. Hele hele bunu kazanç kapısı olarak görenler bu konuda hiç yazmasın. Gözü kapalı kitabını alabileceğimiz eğitimci yazarlar var ülkemde. Çocuğu tanıyan, ilgilerini, meraklarını, eksiklerini bilerek yazan. Okunası, baş tacı yapılacak çok kitaplar var memleketimde. Dediğim gibi çocuk gelişimi alanında sekiz yıl okul, yirmi dört yıl da eğitimcilik hayatı olunca o alan zaten kaçınılmaz bir gerçek. Polisiye romanlar, öyküler ise diğer yazın alanım. İkisinden de vazgeçemem. Benim sabit çizgim aslında çoktan çizilmiş bir ışık hüzmesi. Ben orda karakterlerimle baş başa bir yola çıkmışım. Kimi bizi takip ediyor, kimi şarkı söyleyerek dans ediyor. Tanımak için kitabın kapağını açmak lazım, alıp rafa koymakla dünya keşfedilmiyor malum.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Bir anne ve eğitimcisiniz. Çocuklar sizin için neyi ifade ediyor?

FATMA Ç. KABADAYI- Çocuk, Allah’ın bir mucizesi. Öylesine güzel, öylesine saf ve temizler ki. Okul öncesi öğretmeni olmak her yıl en az yirmi çocuğun hem öğretmeni hem annesi olmak gibi. Vereceğiniz eğitimden ziyade bir nebze gönüllerine dokunabilmek, sevmeyi, saygıyı, vatan millet sevgisini öğretebilmek amacımız. Eğlenirken öğrenmelerine, küçücük elleriyle dünyayı kucaklayacak kadar büyük yüreklerine hayran oluyorum. Hele büyüyüp mesleğe atıldıklarını, evlendiklerini görmek; o da ayrı bir muhteşemlik… Onlar hayatımda olduğu için belki de bu kadar güçlü, umutluyum. Belki onların verdiği enerjiyle bir yanımız çocuk kaldı. Belki de o yüzden böyle çok sevdik hayatı…

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Her yazarın kendi eserleri arasında “işte bu” dediği bir eseri mutlaka vardır. Bir anne ve eğitimci olarak, eserleriniz arasında sizin için anlamı olan, sizi en çok etkileyen eseriniz hangisidir?

FATMA Ç. KABADAYI- Hepsinin ayrı yeri var gönlümde. Fakat hangi yaşa hangi kitabımı okumaları hususunda tereddüdüm olmuyor. Bu sorunuzu farklı bir şekilde cevaplayayım: İyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum, bana yazmayı ve yazdıklarımı severek okuyan okurlar nasip eden Rabbime şükrediyorum ki “Keşke şunu yazmasaydım,” dediğim bir eserim yok. Benim için önemli olan bu. Bir de her yazarın, her kitabın ayrı bir hikayesi var. “Kitabın şansı” diye de bir şey var bence. Sen ivme de işin ivsin, sözünden hareketle diyorum ki iyi eser yazmaktan çok, iyi okur bulmak zor… Okumayacak kişilere kitap vermek, kırık testiyle çeşme başında beklemek gibi bir durum. Ülkemizde keşfedilmemiş mükemmel yazarlar, buna karşılık kâğıt israfı diyebileceğimiz kitaplar da var. Bizde durum derin ve karışık. O konuya hiç girmeyeyim en iyisi.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Branşınızla ilgili yazdığınız çok sayıda kitap var. Birazda bunlar hakkında bilgi verir misiniz?

FATMA Ç. KABADAYI- Elbette. Anaokulu çocuğundan ortaokula kadar her yaşa hitap edecek şekilde farklı eserler… İçeriğiyle, resimleriyle çocukların sevdiği, sayfalarında buram buram sevgi kokan satırlar… Aslında ilkokul öğrencisi de ortaokul öğrencisi de benim gözümde çok küçük. “Yavru Vak Vak nereye” isimli eserimiz geçen yıl yayınlandı ve çok beğenildi. İlkokul 1. ve 2. sınıflar için “Kayrahan ve Dedesi, Berkehan ve Koshi” serisi, 3. Sınıflar için Masallar ve daha büyükler için “Ayakkabı Hırsızı, Küçük İş Adamı, Zeyran Serisi” çocukların severek okuduğu kitaplar.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Siz, aynı zamanda İmam Hatip Ortaokulu’nda okumuş bir yazarsınız. Okuyucularımız da merak ettiği için sormak istiyorum: Birincisi İslam ülkelerinde kadın olmanın zorluğu, ikincisi ise kadın yazar olmanın zorluğu… Bu konularda ne düşünüyorsunuz?

FATMA Ç. KABADAYI- İmam Hatip Ortaokulu’na gitmem benim için bir şans diyorum. Aileden aldığımız kültür okuldan aldığımız eğitimle de birleşince iyi oldu. Ayrıca bir yıl Kur’an kursuna da gittim. O yüzden hamt ediyorum Allah’a. Harç sağlam olunca dışardan gelen tüm darbelere daha dayanıklı oluyorsunuz. Hani bir söz var; “Artık şaşırmıyorsanız büyümüşsünüzdür.” O devredeyiz belki de. “Müslümanım” diyen herkesin bildiğinden fazla bir bilgim yok. İslam ülkesinde kadın olmak tartışılmaz Allah’ın Lütfü. Hele bizim ülkede herkes istediği gibi, inancına ya da isteğine göre hareket etme, giyinme özgürlüğüne sahip. Kimse kimseye “sen niçin böyle davranıyorsun?” diye soramaz, sormamalı. Bu kişinin kendi özgür iradesiyle vereceği bir karar. Bilirsiniz biz de herkes kendi aklını beğenir ve bu birçok sorunu ortadan kaldırır.

Kadın yazar olmaya gelince… Kadın yazar olmanın belki zaman açısından, iş yükü açısından farkı vardır. Yoksa kadın yazarlarımız daha ayrıntılı düşünebilir. Araştırma, inceleme açısından da sıkıntı çeken yazar olmadığını düşünüyorum. Her şey elimizin altında, imkanlar bol ve çeşitli. Yeter ki kaleminin ne yazmak istediğini bil ve yola çık.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Duygulanan, düşünen, okuyan, araştıran, gözlemleyen ve yaşayan bir insan olarak yazarın hayat felsefesi nasıl olmalıdır?

FATMA Ç. KABADAYI- Onu bilmem. Her yazarın hayat amacı, tecrübeleri, hayalleri, beklentileri, planları farklı. Benim hayat felsefem şu: “Hayatından yalanı, nankörlüğü, tembelliği çıkar; hal hatırı, güler yüzü, espriyi ekle; mutluluk peşimden gelsin.”

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Sizi, yurtiçi kitap fuarlarında görüyoruz. Sorumda bu konuyla ilgili; yazar için kitap fuarlarının önemi nedir?

FATMA Ç. KABADAYI- Kitap fuarları yazar olduğunu hatırlama yeridir, nefes almanın, yağmurdan sonra sokakta yürümenin bir başka şeklidir. Orda bir gün bir saat gibi geçer, okurlarıyla buluşmak, onlardan yorumlarını dinlemek, muhabbet etmek, o havayı solumak bambaşkadır. Vaktim müsait oldukça küçük büyük ayrımı yapmadan fuarlara katılmaya çalışıyorum. Elbette yetmiyor bana. Hani bir sahafa girersiniz de “Bırakın beni burada, siz gidin,” dersiniz ya… Böyle bir duygu…

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Hocam, yeni projeleriniz var mı?

FATMA Ç. KABADAYI- Var. Yeni bir polisiye kitabımızın basım hazırlıklarına başladık. Nasipse aralık ayında okuruyla buluşacak. Her biri farklı bir heyecan, bunu yazar arkadaşlar iyi bilir. İlk gün elimizden düşürmeyiz. Koklarız. Uzaktan gelen, yıllardır hasret olduğunuz biri gibi bağrınıza basarsınız. Ta ki yeni bir esere kadar… İnşallah okurlarımızda beğenir.

ÇELEBİ ÖZTÜRK- Hocam, zaman ayırıp söyleşimize katıldığınız için teşekkür ediyorum.

FATMA Ç. KABADAYI- Ben teşekkür ederim Çelebi Hocam, çalışmalarınızda başarılar diliyor, saygı ve selamlarımı sunuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.