Erhan BAĞ
Aşkın Gözü Kördür
“İnsan birisiyle yaşlanmalı, birisi yüzünden değil.” /LethalWeapon 3 ‘1992
Aşk; şiddetli ve aşırı sevgi, bir kimsenin kendisini tamamen sevdiğine vermesi, ondan başka bir şey göremeyecek kadar ona düşkün olması anlamına gelen kadim bir kavram. Tutku ise, irade ve yargıları aşan güçlü bir coşku ve aşırı düşkünlük manasındadır. Atalar “Aşkın gözü kördür” demiş; aşkın insanları gerçekleri göremeyecek ve mantıklı düşünemeyecek hale getirdiğini ifade etmek için… Aşık, sevgilinin kusurlarını veya olumsuz yönlerini farkına varmaz ve aşkın etkisiyle körleşmiş gibi davranır. Bu deyim, yoğun sevginin insanların değerlendirme yeteneklerini ve objektif bakış açılarını büyük oranda etkileyebileceğini, bazen bu halin kişiyi yanıltan ve gerçekleri göz ardı edebilen bir duygu etkisi altında olduğunu ifade eder. Hani bir şarkıda geçen “âşığın gözü kör, kulağı sağır, doğruyu yanlışı ondan bilmedi” ifadesi, çok yoğun hislerin algıyı nasıl bozduğunu anlatır…
Bir de İlahi aşk var tabi… Birçok mutasavvıfa göre her şey aşktan ibarettir; onların varlık hakkındaki açıklamaları tamamen aşka dayanır. Bu mutasavvıflar öteden beri akılla Allah‟avarılamayacağını, O‟na ermenin ancak yoğun sevgiyle, aşkla olabileceğini savunmuşlardır. Buna karşılık bir grup alim de “aşk insanı insan yapan aklı, fikri ve düşünmeyi yok eder” görüşündedir. Bendeniz bu iki arasında bir yerdeyim; Muhiddin İbn-ül Arabî gibi… O’nun tasavvufunda aşk ve muhabbete ne kadar büyük önem verilirse verilsin, ilim ve marifet ağırlıktadır. Yani derin hakikat bilgisi olmadan perdenin ardındakiler görülemez, vuslata erilemez…
“Evet aşığın gözü kördür; ne sevgilinin kusurlarını görür ne de etrafında olup bitenlerle ve kendisi için önemli olan şeylerle ilgilenir!” Yani aşıklar aşkları hiç bitmesin, gözleri kör, kulakları sağır kalsın isterler ama heyhat! Kazın ayağı öyle değildir ve hayat öyle ilerlemez…Hayatı, yaklaşık bir asırdır dayatılan kapitalist seküler yaşam tarzı ile sürdürenlerin belli başlı dürtülere tutku ve aşkla bağlanmaları da aynı etkiyi gösteriyor. İnsanı insan yapan yüksek duygu ve değerlerden ziyade seküler(dünyevi) hayata odaklanılması yönündeki yaşam tarzı sonu pişmanlıkla sonuçlanacak tatsız bir serüvenden öte geçemiyor…
Günümüz araştırmaları ile “Aşkın gözü kördür” sözünün bilimsel karşılığının olduğu bildiriliyor. Bazı uzmanlara göre insan âşık olduğunda sadece kalbi değil beyni ve bedeni de normalinden farklı çalışıyor. Aşk duygusunun insanların beynini doğrudan etkilediğini belirten uzmanlar aşık kişinin beyninin bazı bölgelerinin çalışmadığını açıklıyor. O çalışmayan bölgeler (her türden) korku duygusunu baskılıyor; aşk hali beyin aktivitelerini bloke ediyor, kişi daha korkusuz hissediyor. Bilim adamları, bunun nörolojik sebebini “beyinde muhakeme yeteneğini çalıştıran bölümün etkisiz hâle gelmesi” şeklinde teşhis etmişler. Yani aşk, yaşattığı yoğun duygu haliyle sadece kalbe değil zihinsel faaliyetlere de hükmediyor. Âşık olan kişinin beyninde adeta hormon fırtınası yaşanıyor. Önce keyif veren dopamin, sonra mutluluk veren seratonin, ardından da bağımlılıktan sorumlu oksitosin salgılanmaya başlıyor. Beynin ’empati’ bölgesinin devreye girmesiyle sevdiğinin hiçbir kusuru görülmez oluyor…
Yoğun duygu durumu sadece karşı cinse karşı romantik hallerden ibaret değil. Öfke, nefret, kıskançlık, hırs, tutku vs. gibi duygular da beyin üzerinde benzer etkiler oluşturur. Sevilen şey de sadece karşı cins değildir; kimi çocuğuna, kimi işine, kimi vatanına veya bayrağına, kimi memleketine, kimi paraya, kimi mal ve mülke, kimi şöhrete, kimi makama ve mevkiye, kimi bir ideoloji veya fikre hatta konforlu hayata aşk düzeyinde tutkuyla bağlıdır… Bu sevgi türleri insanî erdem ve değerleri, aklı, fikri, sorumluluğu ve saygınlığı bloke edecek şekilde bünyede hâkim oluyorsa işte o zaman körlük ve sağırlık ile kendini belli eden esaret veya bağımlılık başlamış demektir!
“Her insan hayatta bazı şeylere daha çok önem verir. Herkesin önem sırası farklıdır ve hayatı yaşama biçimimiz de bu önem sırasına göre değişiklik gösterir. Hatta bir dönem parayı severken, bir dönem sosyal görevleri ve makamı sever insan. Bir dönem zoru derdi beşerî aşk iken bir dönem sanatsal faaliyetlere tutkuyla bağlanır. İnsan hayatta en çok neye değer verirse kişiliği de bununla uyumlu gelişir.
Değerlerimizin aldığımız tüm kararlar üzerinde doğrudan etkisi vardır. “Temel değerlerimiz bize ideallerimiz, çıkarlarımız, siyasi referanslarımız, çevresel görüşlerimiz ve hatta kariyer planlarımız hakkında bilgi verir.” Adalet, hakkaniyet, diğerkâmlık, cömertlik, yardım severlik, dostluk, sadakat, merhamet, ahlak, aidiyet gibi değerlerin önemsizleşmesini sağlayan körlük düzeyindeki tutkular, sevgiler ve bağlılıklardır. Halbuki insanı insan yapan tek taraflı sevgi, tutku ve bağımlılıklar değil, erdemler ve sorumluluklar ile düşünme yeteneğidir.
Aşırı önem verilen şey ve eğilim (ağırlık ve temayül), iki önemli kavram. Bu “vahşi kapitalist yaşam ortamı” insanları tek tek ve toplu olarak (müfredat, kitle iletişimi, internet, sinema, medya ile) önce bencilleştirdi sonra materyalistleştirdi… Yani şimdiki bizi biz yapan, zihnimizde sayısız konuda oluşmuş “ağırlıklar ve temayüller” ile onların güçlü bir şekilde beslenmesidir! Herkesin zihnindeki ağırlıklar farklıdır ve insanların duygu durumları, zihinlerindeki ağırlık ve eğilimleri çok büyük oranda etkiler… Yani Neye önem veriyorsan sen o’sun!
İnsan, yoğun ve istikrarlı olarak neye maruz kalıyorsa, neyle eğitiliyorsa onu norm veya standart kabul etmeye başlıyor. “Aklî, duygusal, estetik, hukuki, ahlaki, sosyal, kültürel, ekonomik standartlarımız etkisi altında kaldığımız eğitim verilerine göre şekil alıyor!” Yaşadıkça ve yeni bilgilere maruz kalmaya devam ettikçe, standartlarımızda, değer yargılarımızda, ahlak anlayışımızda, estetik kavrayışımızda küçük küçük kaymalara yol açarak karakterimizde, algılarımızda, tutumlarımızda değişiklikler meydana getiriyor ve yeni biçimler alıyoruz.
Çocuğunu, kardeşini, arkadaşını veya eşini “olması gereken konumdan farklı bir konuma taşıyan”, aşırı yoğunlukta seven kişi hayatında kendisi için önemli kararları alırken bu aşırı sevginin körleştirme etkisi altındadır. “Muhabbet gözü kusuru görmez” derler; çocuğunu öyle sever ki onun hatalarını, kusurlarını, eksiklerini göremez; böylece onun geleceği için maddi/manevi zararlarını hesap edebilecek akıldan yoksun kalır. Aynı şey bir arkadaş, bir kardeş veya hayat arkadaşı için de geçerli… Demem o ki her şeyin hak ettiği konumda adil bir şekilde muamele görmesi “sevgide ölçülülük” ilkesine bağlı kalmakla doğru orantılı…
İnsanların tutumlarında bir değişiklik meydana getirmenin en pratik, en hızlı ve garantili yolu “onlara yoğun hisler yaşatmak” yani duygularıyla oynamak, duygusallaştırmaktır. Böylesi bir değişimi hedefleyenler(!), var güçleriyle sürekli duygulara hitap etmeye çabalarlar; bu bireysel de olabilir, sistematik de… Yani sizden bir şey koparmak isteyen kişi sizi önce manipüle eder, duygularınızla oynar; aklınızı kullanamadığınızı gösteren işaretler alınca öldürücü darbeyi vuracaktır! Bu çabaların genel ismi algı operasyonudur ve bu, kapitalist sistemin muazzam bir yatırım aracı olmuştur! “Ağaç yaşken eğilir” ama birçok fırtına, kar, yağış, sel o doğru ağacı tekrar yamultabilecek kudrete sahiptir. Bahusus bu söz, neden çocuk ve gençlerin ilk sırada gelen hedef olduğunu açıklayacak bir güce sahip…
“İnsan hayatında en çok neyi önemsiyorsa, neyi kaybetmekten korkuyorsa orada daha çok hatalar yapar! Bazen bu hatalar geri dönülmez bir seviyede oluyor, ancak son pişmanlıklar fayda vermiyor. İllüzyon ve büyüler gibi aşklar ve tutkular da ilelebet sürmüyor… Büyü bozulunca “burnumun ucundaki hakikati nasıl göremedim” ve “bu fırsatı nasıl kaçırdım”, “bu tuzağa nasıl düştüm” diye hayıflanır insan… Eğer duygularından yakalanıp oradan oraya sürüklenen bîçare bir zavallı olmaktan kurtulmak istiyorsan, her bakımdan aklını devreye almayı öğrenmen gerekiyor.”
Hz. Mevlâna ile bitirelim;
“İnsanın gözü kördür ışık olmadıkça,
Aşkın gözü kördür gerçekler olmadıkça,
Aklın gözü kördür ahlak olmadıkça,
Hırsın gözü kördür terazi olmadıkça,
Şöhretin gözü kördür tevazu olmadıkça,
Gücün gözü kördür erdem olmadıkça,
Paranın gözü kördür insaf olmadıkça,
Menfaatin gözü kördür empati olmadıkça,
Adaletin gözü kördür hakkaniyet olmadıkça,
Tabibin gözü kördür hekim ahlakı olmadıkça,
Medeniyetin gözü kördür bilgelik olmadıkça…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.