Prof. Dr. Yakup CİVELEK

Prof. Dr. Yakup CİVELEK

Camiler, Din Gönüllüleri ve Mü’minin Sorumluluğu

Değerli Dostlar

Bilindiği üzere, her yıl Diyanet İşleri Başkanlığımız 1–7 Ekim tarihleri arasında kutlanan Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın bu yılki teması “Peygamberimiz, Cami ve Namaz” olarak belirlendi. Bu anlamlı haftada, camilerin toplumsal işlevi, cemaatle ilişkileri ve din hizmetlerinin görülme biçimi tekrar vurgulanacak; insanımız hem mecazî hem fiilî olarak dînî değerlerle hemhal olmaya davet edilecektir.

Fakat ben bugün, bu haftayı “bir kutlama” olarak geçiştirmekten öte, bir çağrı vesilesi hâline getirmek istiyorum. Çünkü benzerini Giresunlu Duayen araştırmacı yazar, SEBÎLÜRREŞAD Dergisi Giresun İl Temsilcisi Ahmed Çıtlakoğlu Beyefendi de ifade etmiş; “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” adının, “Camiler, Din Gönüllüleri ve Cemaat Haftası” olarak genişletilmesi; hatta “din görevlisi” terimi yerine “din gönüllüsü” ifadesine geçilmesi gerektiğine işaret etmiş. Kanaatimce daha önce de değişik vesilelerle dile getirilen nu öneri, bizim düşünce ufkumuzu genişletecek, bize din - cemaat ilişkisini yeniden kurgulama fırsatı sunabilecektir.

https://www.facebook.com/100001962144445/posts/pfbid021ezP6tfSH4KQHs5VXM72X2RyNmwdju5BGVrdyN1BDwAtz3P5ee9wJcoeTXdUFtyjl/?app=fbl

“Din Görevli” mi? “Din Gönüllüsü” mü? Kelime, Mana ve Hakikat

Kıymetli Kardeşlerim

Bir an şöyle düşünelim: “Görevli” denince aklımıza mecburiyet, resmi bir pozisyon, belirli sınırlar; “gönüllü” deyince ise sevgi, gönül işi, fedakârlık, içten gelen bir irade gelmiyor mu… Bir kişinin “dinî hizmeti” yalnızca görev olarak, mevzuatla çizilmiş sınırlar içinde yapması ne kadar yeterli ve doğru olabilir? Zaten Çıtlakoğlu beyefendinin önerdisi uygulandığında, “din gönüllüsü” teriminin benimsendiğinde, din hizmeti yalnızca resmi kurumlarla sınırlı olmayacak; bu kavram toplumu imanla yoğuran, irşat eden gönüllü iradeleri öne plana çıkaracaktır.

Bu yaklaşımın temel ilkesi şudur: Her Müslüman bir ölçüde dinin gönüllüsüdür. Din, yalnızca cami ve medrese içinde temsil edilmez; dinin misyonu, hayatın her alanında hayata geçirilmelidir. O halde, camideki imam, vaiz, müezzin sadece “din görevlisi” değil, birer din gönüllüsüdür. Ayrıca, nefsiyle, kalbiyle imanla mücadele eden her Müslümanı, dini ve inancını yaşayarak topluma ışık tutan bir din gönüllüsü kabul etmek gerekir. Bu zihniyet farkı, din hizmetini reel olarak yaygınlaştırır, sahayı genişletir. Resmî görevi olmayan kişi “ben din işleriyle ilgilenmem” diyemez; çünkü herkesin kendi hikâyesi, kendi halkasına uygun bir irşat imkânı vardır. Dolayısıyla “din gönüllüsü” kavramı, resmî yapıların dışındaki insanlara da büyük bir davettir.

Bu tür bir gönüllülük yaklaşımı, bir idealist ruhu da yüceltir: “Ben hem kendi imanımı güçlendiririm hem de çevreme hizmet ederim.” Kanaatimce bu gönüllülük modeli tek elden merkezi görevlerle sınırlandırılmamalı; yerel, organik, şehir bazında, mahalle düzeyinde teşvik edilmelidir.

Önceki Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez beyefendi “Din Gönüllüsü ve Gönül Dili” başlıklı yazısında, hizmetin yalnızca formel ibadetlerle sınırlı kalmaması; üslubun, gönül diliyle yapılmasının gereği üzerinde durur. Bir din gönüllüsü, yaptığında karşılık beklemez; günün zor koşullarına rağmen sabırla, nezaketle, ilmî ve samimî kadim üslubuyla irşad eder.

Cami Cemaat ile Kurulan Bağ: Kim Kime Hizmet Ediyor?

Camiler, yalnızca bir ibadet mekanı değildir; cemaatin sığınağı, manevi iklimi, öğretim ve dayanışma merkezi olmalıdır. Ne yazık ki günümüzde camiler, yalnızca namaz kılınan bir mekan hâline dönüştü ve cemaatin camiyle ve cami görevlileriyle münasebeti zayıf, yüzeysel kalabildi.

Çıtlakoğlu beyin de da işaret ettiği gibi, cami görevlilerinin cemaatle diyalog kapasitesi ölçülebilir olmalı; cemaate, cami gönüllülerinin performansı sorulmalıdır. Oysa pratikte kaç cami görevlisi, sabah ya da yatsı namazlarının müdavimi cemaatinin isimlerini bilmekte, onları isimleriyle selamlayıp sohbet etmektedir? Bu bir nezaket meselesi değil, muhataplık, yakınlık, iman kardeşliğinin gereğidir. Bir esnaf, devamlı müşterisinin adını bilir, selam verir; bir hekim, hastasının adını hatırlar; bir öğretmen öğrencisini tanır. Ama camide görevlisinin cemaatini tanıması, onlarla sıcak ilişki kurması beklenmez mi? Bunun yapılmaması bazen küçük ama önemli bir eksikliktir. Eğer cami görevlileri, cemaatle ilişkiyi zayıf tutarsa, cemaat de kendini dışlanmış hisseder — “gidenler” ve “gelmeyenler” arasında mesafe oluşur.

Camiler haftası vesilesiyle bir “cemaat tanıma çalışması” başlatılmalı; imam, müezzin din gönüllülerimiz, sabah ve yatsı namazı cemaatini tanıyan, isimleriyle hitap eden gönüllülerü listelemeli, gerektiğinde onları ziyaret etmelidir. Bu çalışma, cuma hutbesi ve vaazlarda da dile getirilmeli, kültür haline getirilmelidir. Benzer şekilde, camiye gelmeyen veya gelemeyenlere nasıl ulaşılacağı planlanmalıdır. Sosyal medya, mobil ekipler, ev ziyaretleri, gençlerle oluşturulacak sohbet gurupları bu anlamda devreye girmelidir. Camiler yalnız “kapı bekçileri” değil, hayata kapı aralayan irşat merkezleri olmalıdır.

Her Bireyin Dinî Hissiyatı ve Yaşam Tarzı Sorumluluğu

Dini ve inancı temsil etmek yalnızca “din gönüllülerinin” işi değildir; her iman sahibi, hayat tarzıyla, ahlaki duruşuyla inancına sahip çıkmalıdır. Camide hutbe dinler, vaaz dinleriz; ama esas sınav, günlük hayatın arenasındadır. Kadın olsun, erkek olsun; iş yerinde, okulda, mahallede; ailede, arkadaş çevresinde; davranışlarımız, konuşmalarımız, medya tercihlerimiz; hepsi bize ait bir imtihandır. Mü’min, vicdanını, duruşunu, ahlakını taşımak zorundadır; sırf göze görünmek için değil, rıza-ı İlâhî için yaşayacak kadar dirayetli olmalıdır.

Bir gönüllü görevli, güzel bir kürsü konuşması yapabilir, bir vaazla gönüllere dokunabilir. Ama sıradan bir vatandaş da; dürüstlüğüyle, yardımseverliğiyle, terbiyesiyle, teşvik edici sözleriyle, insanlara tebessümüyle irşad eder. Bu, “görevli-olmayan” ile “görevli-olan” arasında bir hiyerarşi değil, iman halkaları arasında bir kardeşlik ilişkisidir. Her birey kendine şu soruyu sormalıdır: “Ben, bugün Allah’ın dinine ne kadar hizmet ettim? Hangi güzel davranışımla çevreme faydalı oldum?” Bu ruh hali, toplumu kalpten dönüştürür; resmî cami etkinliklerinden daha kalıcı etki bırakır.

Camiler ve Din Gönüllüleri Haftasında Yapılması Gerekenler

Bu haftada yalnızca konferans, panel, hutbe etkinlikleriyle sınırlı kalınmamalı; şu adımlar da mutlaka gündeme gelmelidir:

  • Hafta adının genişletilmesi: “Camiler, Din Gönüllüleri ve Cemaat Haftası” gibi bir isimlendirme, işlevsel kapsama daha uygun düşer.
  • Performans ölçümü: Camide görevli gönüllülerin cemaatle ilişkisi, geri bildirimlerle ölçülmeli; cemaatin memnuniyeti, önerileri alınmalı.
  • Yerel erişim projeleri: Cami dışı irşat projeleri - ev sohbetleri, mobil irşat ekipleri, gençlerle kültürel buluşmalar — bu haftanın planına dâhil edilmeli.
  • Eğitim atölyeleri: Gönüllüler için yöntem, üslup, iletişim, sosyoloji, psikoloji konularında kısa seminerler düzenlenmeli.
  • Kadın din gönüllüleri için programlar oluşturulmalı; cemaat içindeki kadın-erkek dinî irşat imkânları değerlendirilmelidir.
  • Teşekkür ve tanıma: Gönüllü hizmetinde öne çıkan şahsiyetler cami cemaatince ve kamu düzeyinde takdir edilmelidir.

Din Gönüllüsü Kimdir?

Bir din gönüllüsünde olması elzem kimlik özellikleri şöyle olabilir:

  • Samimiyet: Kalpten gelen inançla hareket etme, gösterişten kaçınma.
  • İlmi donanım: Temel Kur’ân, Sünnet, fıkıh, hitabet bilgilerine sahip olma.
  • Gönül dili: Sert değil yumuşak, candan, sabırlı, nezaketli üslup.
  • Uyumlu: Çağdaş şartlara, medya araçlarına, gençlik diline açık olma.
  • Fedakârlık: Zamanını, enerjisini, maddi imkânlarını hizmete tahsis etme iradesi.
  • Sorumluluk duygusu: Kendisini yalnızca kendisi olarak değil, toplumun bir aynası olarak görme.
  • Mütevazılık: Kibirden uzak durma; “ben yaptım, ben ettim” dilinden kaçınma.

Bir gönüllü, görevli olmadığında bile gönüllü olmaya devam eder; çay sohbetinde, komşuya hal hatır sormakta, ihtiyaç anında imdada koşmakta da gönüllüdür.

Bu Hafta, Davet ve Niyet Haftası Olsun

Camiler ve Din Görevlileri Haftası kimileri için bir kutlama, kimileri için bir program takvimi; ama benim bakış açım bu haftayı davet ve niyet haftası olarak değerlendirmektir.

– Camiler yalnızca “kapı bekçiliği” yapsın, kapıdan gireni karşılasın değil; kapı açsın, dışarıya uzansın.

– Din gönüllüsü sınırları kaldırsın, gönüllerle köprü kursun.

– Her Müslüman, mevzuyu sadece görevliye bırakmasın; kendi yaşamıyla imanına sahip çıksın.

– Bu hafta bitince, her camide birkaç gönüllü irşat elçisi olsun; her mahallede birkaç gönüllü irşad kapısı açılsın.

Kendimize şu soruyu soralım ve cevabını arayalım: “Ben ne kadar bir din gönüllüsüyüm? Bugün imanla, güzel bir sözle ya da yardım etme eylemiyle bir gönle dokundum mu?” Bu soru 1–7 Ekim’in anlamını daha iyi kavramaya yardımcı olacak ve bizi buna uygun davranmaya yöneltecektir. Bu ve benzeri anlamlı mübarek haftalarda, camilerimizi, gönüllerimizi, inancımızı tekrar tazeleyelim; kâğıda sığmayan bu davayı her gönle taşıyalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum