Başın sonu mu geliyor?

İklim kanunu madde madde meclisten geçmeye başladı. Bir kesim onay verirken bir kesim böyle bir kanunun Türkiye’nin değil dünyanın sonu olduğu görüşünde. Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB için yeni büyüme stratejisi olarak kabul ediliyor. AB bu mutabakatla kendisini, 2050'ye kadar net sera gazı emisyonu olmayan, modern, kaynak verimli ve rekabetçi bir ekonomiye sahip, daha adil ve daha müreffeh bir topluma dönüştürmeyi amaçlıyormuş.

İklim yasası sera gazı emisyonunu en az seviyeye indirmeyi planlarken, yenilebilir enerji kullanımını yaygınlaştırmayı artırmayı hedefleniyor. Şimdi bu satırları yazarken hiçbir cümlede olumsuz bir durum hissetmedim. Böyle güzel hedefler planlanıyor da bu halk neden ayaklanıyor dediğinizi duyar gibiyim.

Sera gazı, atmosferde ısıyı hapseden gazlardır. Doğal gaz, petrol, kömür gibi maddelerin yanması karbondioksiti artırdığı ve iklimi derinden etkilediği söyleniyor bu gazlara sera gazı diyoruz. Ülkemiz önce yapılacak işleri sona bırakan ülkelerin en başında geldiğini söyleyebilirim.

Orman yangınları, tahrip edilen doğal güzelliklerimiz, yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı koruyamama gibi sorunlar bu yasaların çıkmasına vesile oldu diyebiliriz. Ormanlarımız, bahçeli evlerimiz, beton binalara teslim olmadık mı? Hep daha fazlasına tamah etmemiz adına ne varsa yapmıyor muyuz? Yıllardır yazıyorum yıllardır aynı şeyleri söylüyorum. Çocuklarım küçücüklerdi götürdüğüm plastik parklardan şikâyet etmiştim yıllar yıllar önce. Beni takip eden bu söylediklerimi hatırlayan kıymetli okuyucularım çıkacaktır. Plastik çöplüklere teslim olduk, minicik yavrularımız topraktan, yeşil alanlardan uzaklaştırılmadı mı? Plastik oyuncaklardan ziyade park diye götürdüğüm alanların zeminlerine bile zehir düşemediler mi? Güneşi gördükleri zaman yerin zemininde ağır pis kokular ciğerlerimize hücum ediyordu adeta. Neymiş çocuklar düşerse kolları, bacakları acımazmış. Yere çim ekerseniz o çimler o söylenilen işlemleri yapabilirdi. Ama çim biçilmesi gerekirdi. İşlerimizi kolaylaştırmak isterken batağın içine düştük. Etrafımızı maalesef plastik ve beton binalar sardı. Soruyorum bundan 1o sene önce ve bugünün vekilleri neredeydi?

Neden kimse ormanlarımız elimizden bir bir alınırken ses etmedi? Neden fabrika bacalarına müdahil olunmadı? Neden egzoz gazları dikkate alınmadı? Neden cam gökdelenlere dur denilmedi? Bugün bu yazdıklarım devam etmiyor mu? Bugün bu kanunlara onay verenler o gün neredeydiniz? Bugün bu olanlara dur diyen bir milletvekili hiç oldu mu? Fabrika atıkları denizlerimizi, barajlarımızı, ormanlarımızı tahrip ederken hanginiz savaştınız? Yediğimiz, içtiğimiz hangi ürün organik?

Deveye sormuşlar boynun eğri, demiş nerem doğru ki! Türkiye de şehir planlama hala yok! Üniversitelerimizde sayısız öğrencilerimiz var bu bölümle ilgilenen. Peki şehirlerimize müdahil olan kimler? Hala belediyelerin oyuncağı durumunda şehirlerimiz. Al gülüm ver gülüm. Benim çocukken legom vardı küçük bir bahçesi, çitleri, çiçekliği vardı. Her zaman bahçesi ve bahçesinde çiçekliklerini koyduk. Benim çocuklarımda oynadı legolarımla, inanın ne ben nede çocuklarım bugünün evleri gibi biçimsiz ev yapmadık.

Günümüz de biçimsiz bir yapılaşma, şuursuz şekilde fabrikalaşma sistemimiz ve denetimsizlikler devam etmekte. Şehrin ortasında kalan fabrikalar insanımızı hasta ediyor. Kentsel dönüşüm adına yıkılan bahçeli güzel evlerimiz sahtekar firmaların cep doldurmaları uğruna heba oluyor. Bugün Yozgat için yazayım gidin şöyle bir bakın. En son 3 yıl içinde yapılan evler incelensin. Kaç metre kare toprak alınmış sahiplerinden, kaç metre kare ev tahsis edilmiş. Çocuk parkları yıkılıp ev yapıldı. Yorulunca gidip oturacağımız mahalle aralarında park kalmadı desem yerinde.

Köylü köyüne sahip çıkmak isterken; kendini diğer tarafın zanlısı ilan edildiğini görüyor. Zeytin bahçelerimizi hatırlayalım. Türkiye’nin üretimi sürekli durdurulmak isteniyor. Bizleri ithalata iten, üretimi kısıtlayanlar kimlerdi? Bizi bize kırdıran baba, oğlu düşman eden toprağa dokunmayı engelleyen güçler kimdi?

Modernleşme çatısı altında başlayan hikayeler ve sonrasında iklim değişikliği sizce nereye götürüyor. Bugün bu kanuna onay verenler kaç tane aracınız var araştıralım? Kaç tane eviniz var? Bu kullandığınız araçlar ve malikanelerinizde hangi kaynakları kullanıyorsunuz? Toprağı işleme dursun, hayvana dokunma dursun insan hayatını makinaya çevirmedik mi? Suni gübrelerle beslenen bizleri daha neler bekliyor? Türkiye hayvancılıkta ve tarımda nasıl bir konumdayız dersiniz?

Bugün betonlaşma adına ülkemiz elinden ne geliyorsa yapıyor. Bu betonlaşma tutkumuz iklimimizi etkilemiyor mu dersiniz? Toprak görmeden büyüyen çocuklarımız ilerleyen zamanlarda su görmeden yaşayacak gibi geliyor.

Sebebi barajların sularında azalmalar, yeşil alanların azalması, yüksek katlı binalarımızın atmosfere verdiği zararlar. Neden kimse bu kentsel hayatımıza el atmıyor? Plansız yerleşmeler doğrultusunda bizleri bekleyen tehlikeler isterim ki mecliste konuşulsun artık. Yazlıklar, kışlıklar, hobi bahçelerimiz soruyorum ağaç dikiyor muyuz? Bugün kaçımızın ağacı var doğada?

Ormanlarımıza sahip çıkıyor muyuz? Yoksa ormana karşı bir evde mi oturuyoruz? Bugün araştırılsın İklim Kanununa evet diyen Sayın Vekillerimden başlansın isterim. Ormanları yok edip malikane konduran bir vekil çıkacak mı? Yoksa birçok vekil çıkar mı dersiniz? Öyle bir durum içindeyiz ki göz göre göre çam ağaçlarını kesip adını veremeyeceğim devletin binası yapıldı. Bu binayı oraya kondurmak şart mıydı? Bir ağaç hele hele de çam ağaçları kaç senede bir boy atıyor araştırın istiyorum.

Bugün gelişmekte olan ülkelere kısıtlama getirmek isteniyor. Tekele bağlama diyebiliriz. Hayvanlara takılan deri altı mikroçip ne zaman biz insanlara takılacak ağızımız açık bekliyoruz. Öncelikle bu kanunu bizlere zorlayanlar yer altı kaynaklarını karıştırmayı bıraksınlar. O zaman gerçek manada dünyamızı düşündüklerini düşüneceğim. Bugün nüfusu 1 milyar küsür olan ülkeler bu kanunun yüzüne bakmazken biz neden kabul ediyoruz. Karbon ayak izi nidasıyla yavaş yavaş insan nüfusu zenginlerin eline geçip fakirler nereye sürekleniyor artık tahmin edin.

Osmanlı zamanında Padişah Fatih Sultan Mehmet olarak biliyorum. “Bir dal kesenin kolunu, bir ağaç kesenin boynunu keserim! Demiş. İşte nerden nereye geldik kanuna gerek yok doğaya sahip çıkarsak eğer insana da böyle sahip çıkarız.

Bugün ısınmak için kullanılan kömürden, doğalgaza geçmemiz bizi dışa bağlı tutarken. Enerji üretimi için çaba harcamamız gerekecektir. Kanunlardan önce bizler kendi üretimimize el atalım. Sanayi sektörü, tarım sektörü hepsi bir trenin vagonlarıyken. Aynı yöne gitmesini sağlayan lokomotif ’de bizleriz vesselam. Başka ülkelerin dayatmasıyla tekelleşmek istemiyoruz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum