Dünyayı alarma geçiren iki olay!

Dünyayı titreten ve bütün ülkelerin dikkatlerini üzerimizde toplayan iki çok önemli gelişmeyle karşı karşıyayız. Kafkaslar'da patlayan savaş ve şu anki en büyük uluslararası krizin merkezinde yer alan İran'ın Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın bugünkü Türkiye ziyareti.

İkisi de Doğu-Batı krizinin en sıcak konuları. Kafkaslar'daki çatışma Hazar'dan Basra Körfezi'ne kadar uzanabilecek çatışmalar zincirinin ilk halkası olabileceği gibi, İran'ın bundan sonraki tutumu bazılarına göre dünya savaşına neden olabilecek kadar önemli.

Türkiye hem Kafkaslar'daki krizin hem de Batı-İran krizinin tam merkezinde. Başbakan Tayyip Erdoğan dün Rusya'ya gitti. Vladimir Putin'le görüşüp Gürcistan'a geçecek. Bu gün ise Ahmedinejad İstanbul'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşecek. Türkiye, İran, Rusya… Bölgenin üç güçlü ülkesi arasında bir iletişim hattı oluşmuş olacak. Suriye lideri Beşşar Esad'ın da Türkiye'de olduğunu hatırlatalım.

Kafkaslar ve enerji projelerinde Batı ile hareket eden Ankara, Rusya ile tarihinin en sıcak dönemini yaşıyor. Bu yönüyle son savaş, Türkiye için en üst düzeyde riskler taşırken aynı zamanda kendisine çok ciddi açılımlar da sağlıyor.

Ortadoğu politikalarında Batı ile yakın işbirliğine giren Türkiye aynı zamanda krizin diğer tarafı İran ile de 1979 Devrimi'nden bu yana en sıcak ilişkilerini yaşıyor. Bu da hem risk hem de ciddi açılımlar sağlıyor.

Öyleyse Türkiye, hiç olmadığı kadar performans, enerji harcamak, uzun vadeli vizyonlar geliştirmek zorunda. Kolay diplomasi dönemi kapandı. Bütün bölge 21. yüzyılı şekillendirecek geçiş dönemine tanıklık ediyorsa, Türkiye de tarihinin hareketli dönemini yaşayacak demektir.

Çünkü; öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, bir hafta içinde bütün bölgeyi ateşe atabilecek kadar tehlikeli bir savaş başlayıp bitebiliyor. Dünyanın en karmaşık bölgesinde bölgesel güçler ile uluslararası güçlerin nüfuz mücadelesi, birkaç saat içinde yerel etnik unsurlar üzerinden sıcak savaşa dönüşebiliyor, bölge ile hiçbir ilgisi olmadığını düşündüğünüz ülkeler bile alarma geçebiliyor. Coğrafi uzaklık ve yakınlık kavramlarının hiçbir anlamı yok. Yerkürenin fay hatları üzerinde irili ufaklı güçlerin etkili olma, geleceklerini buralardaki etkinlikleriyle şekillendirme mücadelesi var.

Sadece son iki ayı izleyenler bile, Türkiye'nin yakın çevresinde olağanüstü gelişmelerin yaşandığını, Türkiye'nin hemen hepsinin merkezinde yer aldığını görecektir. Bu gelişmelerin bir ülkenin pozisyonunda tarihi nitelikte değişimlere zemin hazırlayacak güçte olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Lübnan'da iç istikrar arayışı, İsrail-Suriye diyaloğu, Hamas-El Fetih çatışmasını sona erdirme çabası, İran-ABD/İsrail geriliminde kolaylaştırıcı rol oynama, Irak'la köklü ortaklıklar inşa etme son olarak da Kafkasya'daki krize bir şekilde müdahil olma çabaları… Türkiye bütün bunları parti kapatma davası ve Ergenekon operasyonları gibi derin iç siyasi sorunlarla boğuştuğu bir dönemde gerçekleştiriyor.

Genelde bu tür inisiyatif çabaları kamuoyunda yeterince hissedilmez. Yaşadığınız ülkenin çevresiyle, dünya ile ilişkileri daha çok krizler çıktığında, çatışmalar yaşandığında fark edilir. Oysa sözünü ettiğimiz çabalar böyle krizlerin yaşanmaması içindir ve o ülke için çok daha belirleyici olur. Ancak Türkiye'nin gösterdiği enerji başkentlerde fazlasıyla dikkatini çekiyor, bu bir gerçek.

Kafkaslar'daki kriz, İran'ı da içine alan küresel bunalımın parçası. Bu yüzden Ahmedinejad'ın bugünkü ziyareti ile birebir ilintili. İran Cumhurbaşkanı gelmeden ABD'den uyarılar geldi bile. Beyaz Saray memnun değilmiş, Türkiye'nin ABD'nin bağımsız İran politikası geliştirmesi kendisi için tehlikeliymiş, İran'la çok yönlü işbirliği yapılırsa PKK yeniden harekete geçermiş, ABD terörle mücadele konusundaki yardımlaşmadan vazgeçermiş.

ABD/İsrail çevreleri ziyareti boşa çıkarma gayreti içinde. Amaçları İran-Türkiye arasında enerji ve güvenlik işbirliği alanlarının genişletilmesinin önüne geçmek. Oysa iki ülke Irak konusunda, Kafkaslar konusunda, bütün bölgesel ulusüstü oluşumlar konusunda çok derin işbirliği potansiyeli barındırıyor. Türkiye ve İran'a rağmen bu bölgede hiçbir proje başarılı olamayacak, biliniyor. ABD, İran'la krizi Türkiye üzerinden yürütemeyeceğini de biliyor. Öyleyse, bu bölgenin sorunlarını çözecek bölgesel ortaklıklara ihtiyaç var. Bu da öncelikle iki ülkenin anlaşmasıyla mümkün.

Nükleer krizden bunalan Tahran, Türkiye'yi en azından nötr tutmaya çalışıyor. Türkiye ise bölgesel sorunları ve enerji ihtiyacını sadece Batılı ülkelerin ortak projeleriyle güvence altına alamayacağını çok iyi biliyor. Siyasal sorunların da sadece Batılı projelerle çözülemeyeceğini biliyor. Bu yüzden Ahmedinejad'ın ziyaretine yönelik en zekice boşa çıkarma taktiği, "ikili ilişkiler"in önüne geçmek. Ancak Kafkaslar'da, Irak'ta, Lübnan'da, Kuzey Irak'ta, Suriye ile ilgili durumda, Karabağ'da olduğu gibi, Batı'nın bu bölgede hiçbir soruna çözüm üretmediğini herkes anladı artık. Rusya'ya rağme, İran'a rağmen bu bölgede huzur içinde yaşamak mümkün değil. Erdoğan'ın Moskova'ya gitmesi ile Ahmedinejad'ın Türkiye'ye gelmesi birbirini tamamlayan ziyaretler.

Ahmedinejad'ın ziyaretinin sadece nükleer krizi yumuşatmakla sınırlı olmaması, sadece enerji pazarlığı ile sınırlı kalmaması, güvenlik boyutunun da ötesine geçip bölgenin yeniden dizayn edildiği bu dönemde kalıcı izler taşıması gerekiyor.

"Türkiye İran'la çok yakınlaşır, ABD'nin yaklaşımlarını umursamazsa PKK'yı tekrar üzerinize salarız" tehdidi savuranları ise dikkate bile almamak gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar