Yeryüzünün Emaneti

Allah insana dünyayı verdi.
Bir nehir gibi, akıp giden ömürle beraber…
Bir gökyüzü gibi, başını kaldırdığında sonsuzluğu hatırlatan…
Bir toprak gibi, üzerinde yürüyüp de asla hakkını ödeyemediğimiz…

Ama bu emanet, sadece yaşamak için değildi.
Asıl gaye, Allah’a kulluktu.
Kulluk;
sadece secdede eğilmek değil,
hayatın tamamını O’na adamak,
adil olmak, merhameti paylaşmak, zulme karşı durmak demekti.

Peygamberlerin Rehberliği

İnsan unuttuğunda, peygamberler geldi.
Her biri bir kandil gibi, yolumuzu aydınlattı.
Ve son olarak Hz. Muhammed…
Onunla hakikat tamamlandı, çağrı evrenselleşti.
Artık bütün insanlık, bir şekilde onun ümmeti…
İman edenler ümmet-i icabet,
etmeyenler ümmet-i davet…
Kapıda bekleyen misafirler gibi, mesajı duymayı, anlamayı bekliyorlar.

Müslüman’ın Çifte Görevi

Müslüman’ın görevi işte burada ağırlaşıyor:
Allah’a kulluğu hakkıyla yaşamak…
İslam’ı insanlara ulaştırmak…
Müslüman kardeşini irşat etmek…
Ve dünyayı yaşanır kılmak.

Çünkü kulluk, yalnızca göğe açılan ellerde değil, yeryüzüne uzatılan ellerde de gizlidir.
Bir yetimin başını okşamakta, bir adaletsizliğe “dur” demekte, bir tebessümü paylaşmakta…

Dünya ve Ahiret Arasında Hesap

Biz bu dünyada yolcuyuz.
Ama emaneti hakkıyla taşımayanın yolu kolay değil.
Çünkü her adımın bir hesabı var.
Ahiret yurdu, bir bekleyiş ve hesap günüdür.
Orada her söz, her davranış karşılığını bulur; her ihmalkârlık, her haksızlık bir muhasebeye dönüşür.
Müslüman, sadece Allah’a kulluk etmekle kalmaz; dünyada adaleti, merhameti ve sorumluluğu yaşamak zorundadır.
Aksi hâlde, yolculuk bitmeden yük ağırlaşır, hesap günü soğuk bir hakikat olarak karşısına çıkar.

Hakiki İnsan Olmanın Sonu

Emaneti hakkıyla taşıyan yolcu, yolun sonunda yalnızca cennete değil, hakiki insana ulaşır.
Ahiret yurdu bir göç, bir kavuşma ve ebediyet diyarıdır.
Dünya imtihanının rüzgârları geride kalır, ruh ebediyete kanat açar.
Yaptığımız iyilikler bir ışık olur yolumuzda, hatalarımız ise birer hatırlatıcı.
Ve kavuştuğumuz o sonsuz diyar, yaşamın ve emeğin ebedî yurdu olur.