İbrahim DANACILAR

İbrahim DANACILAR

''Hükümet ve İmralı Barış Sürecine''ne Dair Analizim!

Belli bir süredir edebi ve dini yazılar yazıyorum. Gündemden uzak kaldığımı sananlar olmuş, olurmu hiç öyle şey, bilakis gündemin merkezinde çok fazla sörf yaptığımızdan bazen edebi ve dini yazılarımızla tedavi ediyoruz kendimizi; çünkü bizim en büyük motivasyon kaynağımız budur aslında...

Gelelim konumuza oldukça stratejik ve önemli dakikaları yaşadığımız şu günlerde, ülkemiz gündeminin en önemli sıralamasında ‘’PKK, İmralı müzakere süreci ve Mit. Müsteşarı Hakan Fidan’ın sürekli birileri tarafından hedef haline getirilmesi’’  yer alıyor…

Bugüne kadar bu konu ile ilgili burada bir şey yazmadım. Şimdi oldukça önemli olan bu meseleler ile ilgili ilk kez yazıyorum. Ve bu stratejik konuyu süreç başladığı günden beri en yakın takip eden biri olarak, nasıl okuduğumu veya nasıl okunması gerektiğini tespitlerime de dayanarak, kendimce ifade etmeye çalışacağım.   

Bu süreci eksisi ve artısı ile anlamak için en başından değerlendirmeliyiz. Yaklaşık 30 yıldır PKK. Terörü yüzünden yakınmayan ne bir siyasi, ne bir devlet yetkilisi, ne bir vatandaş görmedim… Geçmişte birçok siyasetçinin, bürokratın  PKK. İle gizlice ve haince yürüttüğü ilişkiler kamuoyunun bilgisi dışında olmasına rağmen şahsi pis çıkarlar adına sürdürülmüştür. Bunları bilenler bilir. Hatta bazı bakanların ve siyasilerin PPK. Lideri ve yöneticileri ile sadece hükümetlerinin refahı için anlaşma yaptıklarını dahi biliriz. Hatta; ‘’biz öyle böyle milliyetçi değiliz’’ deyip, Öcalan ile rakı sofrasında geyik yaptıklarını bile biliriz birilerinin... İşin komik tarafı bu süreçleri dandik çıkarları uğruna, zamanın da bizzati yürütenler,  şimdi ilginç bir çığırtkanlık içerisindeler.

Günümüzde ise, bu kişilerin yanına  ABD.de ki bazı Yahudi vakıflarına üye olan, bir cemaati kendi çıkarları doğrultusunda kullanma cüretine sahip olan, aldıkları güçle kimseden çekinmeyen, herkese tabiri caizse gider yapan, İsrail tutkularından ödün vermeyen, dış ve derin güçler odaklı, ama hepsinin sakalları bir örnek olan basiretsiz ve ukala kalem çetesi görünümünde ki ilginç bir grubu; bu müzakere sürecini başından beri müthişçe sekteye uğratma çabalarından ötürü ekleyebiliriz…

Gelelim bu stratejik sürecin başlangıcına:

MİT ile PKK  Osla’da görüşmelere başlar, görüşmenin hemen ardından dış eksenli birtakım güçlerin kalemleri alır bu konuyu faklı bir alana çeker,  bunla da kalmazlar,  internete sızdırırlar. Belki de bu kişilerin asıl amaçları, Hakan Fidan’ı kamuoyu önünde küçük düşürüp, içlerinden birinin Mit müsteşarı olma isteği olabilir… Halbuki bu görüşmeleri Hakan Fidan’ın Başbakan’dan habersiz yapmayacağını sokaktaki herkes kestirebilir.

Nihayetinde Mit. Başbakan’a bağlı bir kuruluştur.  Belki de burada görüşmelerin iznini veren makam ikinci bir hedeftir.  Kaldı ki, Hakan Fidan’ın savcıya ifadeye çağırılmasının ardından Başbakan da şüpheli sıfatı ile yaftalana bilirdi.. Yani geçmişte ki yaşadığımız o kara günlerde ki gibi başbakanı Hakan Fidan üzerinden zor durumda bırakacaklardı.. Halbuki, devletin milletin refahı için herkesle görüşebilir özgürlüğü varken... Milletin iradesinin üstünde üç beş kişinin oynadığı bu oyun oldukça tehlikeliydi... Neyse ki, evde ki hesap çarşıya uymadı diyelim...

O sırada Başbakan Arap Baharı Turundaydı. Tartışmalara ordan yanıt veren Başbakan;  MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a sahip çıkar  ve, "MİT Müsteşarı Hakan Bey’i harcatmayız" der. Ve mecliste bunla ilgili özel bir yasa bile çıkarttırır. O günlerde köşk bizimdir diye çığırtkanlık yapanların inadına Başbakan’a  Cumhurbaşkanı Gül’de destek verir…

Tabii bu grup kafayı yer ve başlar çığırtkanlığa vurun abalıya misali, neymiş efendim; Hakan Fidan yanlış yapmış, hainmiş ve birsürü miş, miş, miş… Ay, Hakan Fidan kadar başınıza taş düşsün e-mi.. Hatta hızını anlamayanlardan biri Başbakana küfür bile eder, tabii Başbakan da doğal olarak hukuki hakkını kullanır ve bu kişiye hakaret davası dahi açar…

Başbakan meselenin iç yüzünü yaşadığı bu ironik olaylar ile daha iyi anlar, ve yeni bir dönem başlar… Bu grubun mensubu olduğunu iddaa ettikleri cemaat’e başbakan seslenir ve cemaat doğruyu sonunda görüp, onları içinde dışlar. En sonun da, Fethullah gülen hoca bile bir açıklama yapar, ''barışın ülkemiz geleceği için ne kadar iyi bir şey olduğu anlatır.''  Bu grup, hoca efendiye dahi karşı durmaya çalışır, Hani sizin o ruhani liderinizdi? Sorusu yankılansa da kulaklarımızda, cevabı zaman gazetesi genel yayın müdürü Ekrem Dumanlı yazdığı bir yazı ile yapıştırır yüzlerine… Bununla da kalmaz, Gaziantep milletvekili Şamil Tayyar bu grupla ilgili önemli ayrıntıları paylaşır twitter hesabında… Ergün Babahan’ın bu gurupla ilgili yazılarını da unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Böylece cemaati kullanan bu grup bir ölçüde asimile olsa da, halen bazı dış güçlerin destekleri ile şımardıklarını sosyal medyadan izlemek mümkün… Şımarıkça böylesine önemli bir süreci sekteye uğratmaya çalışsalar da, şuanda istediklerini alamamanın birde zahiri ve manevi tokadı yemenin burhanını yaşıyorlar diyebiliriz şuaralar aslında… Uzun bir süredir takip ettiğim, bu önemli ayrıntıyı paylaşmak istiyorum. Çünkü bu sürecin zedelenmesine belki de Devlet Bahçeli’nin yırtık sesinden daha tehlikeli olan bu gruptur diye düşünüyorum…

Yazının özü:

30 yıldır devlet millet olarak başımızı kuma gömüp, ne yazık ki, binlerce gencimizi toprağa verdik! Elimize de hiçbir şey geçmedi! Birileri PKK.’yı kendine malzeme etti siyasi ve ekonomik rant sağladı sustuk… Tabii önümüze onlara sadece küfür edeceksin diye malzemeler konuldu. Evlatlarımız öldükçe, şarap kadehlerini her iki tarafın tacirleri, büyük bir şevk ile lüks hotellerin lobilerinde  tokuşturup, durdular. Olan zavallı milletimize oldu.  Günümüzde birçok milliyetçiyim diye geçinen o günlerde milliyetini satmıştı…

Şimdi ilk kez Türkiye tarihinde bir hükümet, üstelik de seçimlerin arifesinde, hem de siyasi kaygı gözetmeksizin İmralı ile çatışmaların sonlanması için açıktan müzakere yürütüyor. Bu bilakis bence takdire şayan bir durumdur…

PKK silahlı mücadeleyi tırmandırıp “kaybettikçe” dibe vurduğunu gören ve diyalogdan başka yolu olmadığını anlayan Öcalan da barışa oldukça istekli... Halkta da ciddi anlamda  çığırtkanlık falan yok!

Bakınınız, bugün Şehit Aileleri Derneği Adana Şubesi Başkanı’nın şu açıklaması düştü ajanslara: “Bu görüşmeleri istemeyenin vatandaşlığından şüphe ederim.” Diyor.. Oldukça haklı değil mi? Bu akan kan’dan nasiplenmek alçaklık değilmidir?

Yıllardır bu savaşın bitmesini en çok istediğini söyleyenlerin şimdilerde kırk dereden su getirmelerini acayip değil mi? Birileri çıkıp, şimdiler de sahne alıp, Akıllarınca hükümet kurmaylarının entelektüel eksiklerini milletin gözüne sokup, “ehliyetlerini” sorgulamalarının anlamsız anlamı ne? Bu kapsamalı projeyi hazırlayan hükümet kurmaylarını sanki mağarada yaşıyormuş gibi bir hava yaratarak  ve alçakça dejenerasyon ederek, bu süreci sekteye uğratmalarının anlamı ne?

Ey, Aysel Tuğluk! İki milyon insanın iradesini temsil ediyoruz dersiniz, olumlu bir adım atılacağı sırada “muhatap Öcalan’dır” dersiniz, hükümet “tamam muhatap Öcalan” noktasına gelir, sen  bir yerlerden kumandalı bir şekilde çıkıp; “Kandil’in dışında olduğu bir süreç çözüm getirmez. PKK ve Kandil bu sürecin içinde olmak zorundadır… PKK’yı, Kandil’i dışlayarak bir çözüm gelişeceğine inanmak saflıktır, yanlıştır.” Diyerek, bu süreci siz nereye götürüyorsunuz? Maksadınız her zaman oynadığınız oyunun çiftetelli versiyonumu?

Bence hükümet; ikide bir ortaya çıkıp “demiştik”, “şunu şöyle yapın” falan diyen savaş ve siyaset tüccarlarına kulak tıkamalıdır. En önemlisi de, geçmişte bir gün bile risk almayanlar, ortadan ortadan, ve kenarlara sürtmeden pozisyonlarını koruyanların şimdi seslerini yükseltmeleri dikkate alınmamalıdır. Yıllardır süren bu kirli savaşta, taraflara gaz verip ekmek yiyen, şimdi de müzakere sürecinde aktör sayılmak için ‘’laga luga’’ yapanlar  hiç  ama hiç dikkate alınmamalıdır.

Meraklanmayın, biz bu yazımızı yazarken, “Ne silah bırakması, biz ahmak mıyız” diyen Duran Kalkan’ı da unutmuş değiliz! Hükümetin her olumlu geliştirdiği açılım ve reform çalışmalarının ardından PKK’nın provokasyonlarına da pek tabii kör değiliz. Öcalan’a ise, “barış canlısı sevgi kelebeği” muamelesi yaptığımız da asla yok…

Bu sürecin başından beri itham edilen; ‘’Hükümet PKK’ya taviz veriyor’’ seremonisine de kimse inanmamızı beklemesin! Kaldı ki, bu süreci sekteye uğratmaya çalışanların bu nedenli çabalarını yukarıda ayrıntılı bir şekilde açtım.

Tarafların ilk kez böylesine risk alıp gardlarını bu denli düşürdüğü bir dönemde, şeffaf yürütüleceği söylenen bir sürecin ta başında ‘’ihanet’’ ve “nafile”  demek oldukça düşündürücü değimlidir?

Son olarak,  mesleği savsata olanların oyununa gelmeyelim diyor, Hakan Fidan ile başlayan bu olumlu gelişmeler, Başbakanın da himayelerinde yürütülecek bu müzakere süreci, umut ediyorum ki ülkemizin daha müferrah geleceği için oldukça hayırlı olacaktır...

Bu vesile ile, Hükümet’in müzakereleri ile sonuçlanacak, ülkemizin daha aydınlık yarınlara inşallah kavuşmasını sağlayacak, anaların artık ağlamamasına sebep olacak hükümetin önderliğinde ki bu barış sürecine, destek verdiğimi tüm kamuoyuna ve okurlarıma onurla ve gururla ilan ediyorum.

Ves. Selam.

İbrahim DANACILAR

Yazarın Resmi Twitter Hesabı:  https://twitter.com/iBR_DANACILAR  

Yazarın Resmi Facebok Beğeni sayfası:  http://www.facebook.com/pages/%C4%B0brahim-Danac%C4%B1lar-Ara%C5%9Ft%C4%B1rmac%C4%B1-yazar-Aktivist/260448440751188?ref=hl

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum